Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '19

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

İstediğin Yalnızca ‘Bir Hikaye’ mi?

            Her yerdeyim. Psikolojsi bozuk insanlar tarafından unufak ediliyoruz. Karşısında sağlam durmak meziyet isteyen rollerimiz var. Kim kendi canının yanmasını sevdikleri pahasına ister ki? Eğer mazoşist değilse… Adı konmadan yaşanan duyguların elbette bir yerde acısı çıkacak. Ama başkasını bile isteye mutsuz etmek kişinin kendisini rahatlatmaz, biraz rahatlatması ise nadiren görülür. Bilirim ki her yeni acı, acı çeke çeke alışmış bünyeye zor değil. Sadece sindirmek biraz zaman alıyor.

            Kim demiş ki yerle bir olmak yeniden ayağa kalkmaya gebedir?!... Bazen öyle yerle bir olur ki insan, bunu ona ne yaptırmışsa ya da ne sebep olmuşsa durup gülesi gelir. Gülmek, dolusu küfür taşır genelde. Ve genelde ağız dolusu gülmek kişinin hayat dolu mutluluğuna yorumlanır. Siz hiç ağlarken güleni gördünüz mü? O biraz deli cesaret işidir. Kimse olmadık yere bir insandan uğradığı haksız muameleyi yok sayamaz. Bilinçaltına iter, öteler ama kafada akışını durduramaz. Size biri “umrumda bile değilsin!” derse bilin ki en çok onun umurundasınızdır.

            Sevebilmenin bazen haklı yanı yoktur. Yasak ve olmaması gereken bir yerindeyseniz hayatınızın, orada durun ne olur. Yapmamalısınız, gitmemelisiniz, konuşmamalısınız. Bir durun ya hu… Ne gerek var bir yenisini eklemeye şu kısacık ömürde?! Hani rahatlık mı bunun adı, bir şeylerin batması mı, aşk mı, o da nesi? Yok öyle bir dört odacıklı kalp!...

            Kişi sınırlarını en iyi kendi bilir, bilmeli. Ne psikologlar ne psikiyatristler eskitir insanın içi, hele o kısır döngüye girdiyse… Umut ekmeli biraz. Hani sarhoş olursun, olursun da, o kafanın içinde bir yerlerde duran “saf ve gerçek bilinç” tüm olayın farkındadır ya, onun gibi cesaret gerek hayatın üzerine yürümeye. Kendini ölüme yakıştıran insanlar olur, az biraz bakın o insanlar son zamanlarında en çok hangi konudan bahsetmiş? Ne demiş son zamanlarında, kime susmuş, kime seslenmiş, yanına kimi çağırmış, yanından kimi kovmuş ya da kime gitmiş? Göreceksiniz. Hepsi aslında hayata tutunacak bir bağ aramış. ‘Tut’ ve ‘Beni bırakma’nın özetidir bu. Zor mu bunu anlamak? Ona yaşamak için nedenler sunamaz mısınız ey psikolojisi herkesten bozuk ama kendini insanüstü sananlar?

            Sorsan herkes akıllı, herkes her konuda uzman olur. Ahkam kesenden sıra gelmez iki laf etmeye… Az susun da sıra bize gelsin demeden, yok olan sesleri işitiyorum sadece. O sizin bir dolu kalabalıkta yanından gülüp geçtiğiniz insanların dertlerini duyumsuyorum. Ben her derde çare olamam ama bir acı çekeni kilometrelerce öteden tanıyabilirim, üstelik haberi olmadan.

            Sadece azıcık, minnacık bir ‘kendini onun yerine koymadan’ anlama çabanızdır beklediğim. Kimse kimsenin savunucusu ya da yargıcı değil. Azıcık tepeden bakmayın ve her şeyi çok bildiğinizi sanmayın yeter. Anlatılandan apayrı dünyalar olabileceğini, birisi size bir şey anlatıyorsa bunun sadece onun penceresi olduğunu bilin yeter. Tam manasıyla doğruları kim bilebilir Allah aşkına?!... Bana bilimsellikten bahsetmeyin sakın, canınızı severler. O metafizik alan var ya, hani bilimin karşısında çocuksulaştığı, bana oradan seslenin.

            Ben ölmek isteyen bir insanın elini tutmanın ne demek olduğunu bire bir anlayabilmeye çalışanım. Hatalarım vardıysa da insanım, pardon! Kimse kimseye ölçü değil ve tüm yargılamalardan beriyim. Ben o sessizce çıkan ‘beni bırakma!’nın esiriyim.

            Hikayesi bu kadar…

 

 
Toplam blog
: 10
: 205
Kayıt tarihi
: 13.04.17
 
 

Gönülden Sosyolog, araştırmacı şahsiyet, keyfine çalışkan arımaya. ..