Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '10

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

İzlenimler

Son bir aydır tayinim nedeniyle Şanlı Urfa’dayım. Çalışma alanımız o bölgeye işaret edilince, hiç itiraz etmeden gittim, yeni görevime başladım.

Şanlıurfa Güneydoğu Anadolu bölgesinin tarihi turistik en parlak illerinden birisidir. Ancak iş alanı oluşturma yönünde son yıllarda devreye sokulan GAP projesinin tam işleme kapasitesine erişememesi nedeniyle, ekonomik ve tarımsal hayatını eski örfe göre devam ettiriliyor olması hükümeti harekete geçirmiş durumda. Kasabaların köylerin ve içindeki insanların yaşam konforunda değişiklik yok.

Ancak yeni girişimler var. 2007’den bu yana; bölgeye sıfır faizli krediler veriliyor, % 50’si karşılıksız hibe desteği yapılıyor. Basınçlı sulama sistemine hükümetin hazineden yaptığı ödeme 200 milyon doların üzerinde.

50 baş ve üzeri hayvan alıp kurulan işletmelerde, hayvan alımı için % 40 kredi, yatırım ve fiziki alanların inşası için % 30, süt sağımı için yine % 30 gibi krediler verilerek hayvancılık ciddi manada teşvik ediliyor.

Köylerin ve kasabaların yaşam standardını geliştirmek, böylelikle medeniyetin imkânlarından daha fazla istifade edilsin diye, kanalizasyon ve alt yapı çalışmalarına hız verilmiş.

Bölgede göç sona erdirilerek, bölgenin ekonomik hamleleri yapacak yetişmiş insan gücünü batıya transfer etmemesi için bunlar şart.

Şanlıurfa platosu, Diyarbakır ve Gaziantep platolarından daha şanslı bir ova olma özelliğine sahip. Fırat nehri üzerinde kurulu bulunan Keban ve Atatürk barajlarının bölgeye kattığı enerji gücü ve sulama imkânlarının tarımsal ekonomiye getireceği muhtemel zenginlik, daha şimdiden göz kamaştır nitelikte.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin güneyinde bulunan ve Ülkemizle en uzun sınırı paylaştığımız Suriye’nin, Türkiye’den görüntüsünün son yıllarda değişmeye başlaması, hiç şüphesiz bu ülke lehine olumlu gelişmelere neden olmuştur.

Söz konusu ülke ile sağlanan vize muafiyeti anlaşmasının etkileri, kısa sürede görüldü. İki ülke vatandaşlarının karşılıklı yaptıkları ziyaret ve gidip gelmeler sayesinde ithalat, ihracat artmış, transit geçişler, dini turizm, turistik seyahatlerde artışlar oldu.

Suriye devleti yöneticilerinin kendi halkına reva gördükleri yönetim ve yaşayış kriterlerinin en hayırlı dönemini tecrübe ettiklerini, bizzat kendi insanları itiraf ederken, bizim taraftan Suriye’nin hududa yakın illerine gidip gelen vatandaşlarımız kıyas kabul etmez bir gelişmemişlik farkını gördüklerini beyan ediyorlar, iyi ki Türkiyeliyiz ve iyi ki Türk vatandaşıyız diye Allaha şükrediyorlar.

İki ülke hududunda açılmış olan sınır kapılarının ya da gümrüklerin hizmet birimlerinin, kamu binalarının ve kamu ajanlarının ülkemiz açısından biraz kaderine terk edilmişliği, sanki ileride bu gümrüklerde kalkacak boşuna masraf yapmayalım havasını veriyor.

Ancak, yasalar, kuzeyde, doğuda, batıda nasıl uygulanıyor ve işletiliyorsa burada da aynı şekilde işletilmeye kalkıldığında, birçok insanı hapse tıkmanız, mahkemelerde süründürmeniz, para cezasına çarptırmanız gerekiyor. O zaman biz bu kapıları neden açtık sorusu akla geliyor.

Yasaları bilmemek mazeret değildir. Bölge insanları aslında her şeyi biliyor. Zihniyet sorunu burada da kendini gösteriyor.

Hudutlarda yaşayan insanların, Anayasal bir hak olan seyahat özgürlüklerini kısıtlamamak amaç ve talepli bir hükümet icraatı, hemen kısa bir süre sonra suiistimal edilebiliyor.

Karşı ülkeye gidip gelerek sadece turizm amaçlı insan ve eşya geçişleri zaman içerisinde yasal olmayan eşya geçişlerine de kapı aralıya bileceğini öngörerek, ona göre tedbirler almamızı gerektirmektedir.

Bu itibarla yasaların öngördüğü kuralları takmamak, kanunlara saygılı olmamak, hukuka uymamak, elini kolunu sallayarak satın aldığı ticari mahiyetli eşyayı vergisiz ya da kaçak şekilde yurda sokmayı müktesep hak gibi görüyor olmak bozuk bir zihniyetin ifadesi olup, sağduyulu bölge insanının azamisi tarafından himaye görmemektedir.

Sonuç olarak; bir başka ülkenin ürettiği değerleri ve mahsulleri, ülkemize taşırken yabancı ülkelerin insanlarını koruduğumuzu, desteklediğimizi, sübvanse ettiğimizi, bunun sonucu olarak; kendi insanlarımızı işsiz bıraktığımızı, yoksullaştırdığımızı, ülkemizin ürettiği milli mahsullerimizi zarara uğrattığımızı ve ekonomik değerlerimizi yok ettiğimizi, haksız rekabete maruz bıraktığımızı, dolayısıyla bu durumun da bir hak oluşturduğunu ya da günah olduğunu, bir hakkın çiğnendiğini, aynı zamanda suç olduğu hususlarını, bölge insanına ve ülkemiz insanına her zaman hatırlatmamız gerektiğini vurgulamak isterim.

 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..