Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '19

 
Kategori
Eğitim
 

John Dewey ve Eğitimimiz

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım gelecek haftanın ilköğretim okullarında bir hafta ara tatil olduğunu söyledi, o da ilköğretim öğrencisi oğlundan öğrenmiş, ben seninle dalga geçmiştir dedim ki bu haberin doğruluğunu sonradan teyit ettim.

Klasik ifade ile Osmanlının küllerinden bir Ulus devlet inşa edildikten sonra Cumhuriyetçi atalarımız öncelikle işimiz eğitim sonra ekonomi dediler. Ulusal önderimiz Atatürk eğitim politikalarında millileşme ve modernleşmeyi esas almıştır. Laik anlayışa ve pozitif bilime önem vermiştir.

1859-1952 Yılları arasında yaşamış, yaparak-yaşayarak öğrenmeye ve tecrübeye önem veren pragmatizmi, mantıksal ve ahlaki bir analiz teorisi olarak geliştirmiş, deneycilik, işlevsellik ve aletçilik olarak da bilinen felsefe akımının kurucusu ünlü filozof ve eğitim teorisyeni olan John Dewey Türkiye’ye davet edilmiştir. Daveti, zamanın Eğitim Bakanı İsmail Safa yapmış, Cumhuriyet sonrası var olan demokrasi sisteminde uygulanacak yeni eğitim anlayışını temellendirmek ve demokratik topluma uygun yeni öğretmen kadrosunu yetiştirme konularında fikirlerinden yararlanmak amaç edinilmiş, Dewey iki ay kadar süren incelemesinde iki ayrı rapor hazırlamıştır.

John Dewey’in, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sorunlarının çözümüne yönelik gözlem ve incelemelerde bulunarak rapor hazırlaması önemli bir çalışma olarak değerlendirilir.  Dewey, Amerika’ya döndükten sonra kaleme aldığı asıl rapor 30 sayfalık “Türkiye Maarifi Hakkında Rapor” dur. Bu raporda, kurulacak yeni eğitim sistemi hakkındaki önerileri yer almaktadır. Rapor Giriş bölümünden hemen sonra sekiz ana başlıktan oluşmaktadır. Bu başlıklar;

1-Program, 2-Eğitim Bakanlığı Teşkilatı, 3-Öğretmenlerin Yetiştirilmesi ve Refahı,4-Öğretmenlerin Yetiştirilmesi, 5-Okul Sistemi, 6-Sağlık ve Sağlık Bilgisi, 7- Okul Düzeni, 8-Muhtelif malzemeler şeklindedir.

Raporda eğitime destekleyici öneri olarak Kütüphane ve Kütüphanecilik programları yurt geneline yaygınlaştırılması, Halkevleri Çalışmaların da bu kategoride yapılması ile birlikte Okur-Yazar oranının yükseltilmesine yönelik etkin uygulamalarda bölgesel farklılıklar olsa da bu oranın %5-10 düzeyinden, daha yukarılara taşınmıştır. 1940’lı yıllarda yayın alanında dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesi, Köy Enstitülerinde okuyan öğrencilerin her öğretim yılı bunlardan 21 tanesini okuması, tanıtması ve eleştirisini yazması zorunluluğu yeni bir okur-yazar kitlesinin oluşmasına neden olmuştur. Bu okullardan mezun olanlar okuma yazma alışkanlıklarını gittikleri yerlerde de sürdürmüşlerdir. Okuma ve Üretme Köy Enstitülerinin ve Köy Enstitülerinde okuyanların yaşam biçimi olmuştur.

John Dewey izlenimleri sonucu ele aldığı raporda özellikle tarım-ziraat, okuma-yazma, okuma alışkanlığı, kütüphanecilik ve ilköğretim programları gibi konular üzerinde durmuştur.

Ancak, Tarım-Ziraat alanında da, ülke genelinde istenilen gelişmeler tam sağlanamamıştır. Ülkenin verimli toprakları olmasına rağmen, Cumhuriyet sonrası Hükümetlerin uyguladığı değişken, yetersiz, çarpık tarım politikaları ile tarım, belirlenen, istenen hedeflere ulaşmanın çok gerisinde kalmıştır.

Köy enstitülerinde devletin az bir yardımıyla öğretmen adayları, iş içinde çalışarak hem kendi barınaklarını, dersliklerini ve diğer gereksinimlerini, çalışma yerlerini yapmışlar; hem de gereken genel kültür ile mesleki bilgileri ve tarım çalışmaları yaparak köy için gerekli olan beceriyi kazanmışlardır.

John Dewey’in hazırladığı Rapor’da yer alan Tarım-Ziraat, İlköğretim Programları, Okur-Yazarlık ve dolayısıyla Okuma alışkanlığı vb. konular, Cumhuriyet Döneminde kendi süreci içerisinde değerlendirildiğinde, çok büyük değişmeler ve dalgalanmalara neden olmuştur.

Alanın uzmanı olmadığı halde, Güç ve yetki verilen bireylerlerin bireysel birikimlerinin ve anlayışlarının kesin doğrular olarak kabul edilip uygulamaya konulması, eğitimin genel hedeflerine ulaşmada engeller oluşturmuştur.

Dewey’in Raporunda ele alınan ve öncelikleri belirtilen konulardan bazılarının halen çözüm bekleyen sorunlar olarak devam etmesi ise son derece düşündürücüdür. Çözülemeyen sorunlardan bazıları ise ;

Eğitime ayrılan bütçenin yetersizliği,

Öğretmenlerin hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimleriyle, mevcut uygulanan program arasında istenen birlikteliğin, ilişkinin yeterlilik düzeyinde kurulamaması.,

1924 Yılından günümüze onlarca kez (1924, 1936, 1948, 1968, 2005, 2012, 2019) İlköğretim Programının ve Program yaklaşımının değişmesi,

Şeklinde olup, uygulama düzeyinde ciddi sorunlar olarak halen devam etmektedir.

Nizamettin Biber

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..