Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Efsane FB 1907 Baterist Metin

http://blog.milliyet.com.tr/efsanefb1907

03 Ocak '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kadın ve Erkek

Kadın ve Erkek
 


Shakespeare bütün dünyanın bir sahne olduğunu, insanların da bu sahnede belli rolleri oynayan oyuncular olduğunu söylemiştir. Oyunun metni ve kuralları, hangi rollerin ne tip insanlar tarafından doldurulacağı da hep bir evvelki kuşak tarafından saptanır ve anneler babalar tarafından çocuklara öğretilir. Şüphesiz ki, her yeni kuşak metinde ve kurallarda bazen büyük, bazen de önemsiz değişiklikler yaparlar. Lâkin tarih boyunca pek az değişerek kalmış roller de vardır... Bunların başında tabii ki "erkeklik" ve "kadınlık" ile ilgili roller gelir.


Yirminci yüzyılda gerek değişen sosyo-ekonomik koşulların, gerekse Feminist hareketin baskısıyla bu çok katı rol dağılımında belli bir değişimin başladığı söylenebilir. Fakat yine de pek çok toplumda bu dünya erkeklerin dünyasıdır, kadının bu dünyada sadece belli bir yeri vardır.


Cinsel roller düşüncesi, en eski dinsel inançlarda da kendini gösterir. Tanrı dünyayı yarattığında, başlangıçta sadece Adem vardır... Sonradan Adem yalnızlıktan canı sıkıldığı için kadını, Havva'yı, kendi kaburga kemiğinden yaratmıştır. Havva, Adem'in aklını çelerek, onun yasak meyve olan elmayı kopartmasını sağlamış ve bu günahtan sebep bu ilk iki insan cennetten kovulmuşlardır.


Adem ile Havva öyküsü, bu tür inançların hem çok temel biyolojik ve insani bir doğruyu, hem de sadece toplumsal koşullara bağlı tarihsel bir yanlışı taşıdığını göstermesi açısından ilginçtir...


İnsanın yalnız yaşayamayacağı, erkeğin kadına, kadının da erkeğe ihtiyaç duyduğu, kadın ile erkeğin tek bir bütünün iki yarım parçası oldukları doğrudur. İnsan türünün devamı da hem bu ayrılığa, hem de ayrı parçaların birleşmesine bağlıdır.


Diğer yandan, Adem ile Havva öyküsü erkeğin egemen, kadınınsa ona bağımlı bir varlık olduğu düşüncesini de yansıtır. Daha da ötesinde, bu egemenliğin ve bağımlılığın toplumsal koşullar tarafından değil, Tanrısal irade tarafından belirlendiği düşüncesini dile getirir. Aynı düşünce, erkeğin aktif, hakim ve zeki, kadının da pasif, bağımlı ve az akıllı olduğunu, bunun da onların doğal yapılarından kaynaklandığını ileri sürmektedir.


Halbuki tarihte, çok eski zamanlarda Akdeniz ve Ön Asya'da kadının egemen olduğu, aile ve kabile reislerinin kadınlardan seçildiği toplumların varolduğu ortaya çıkmıştır. "Anaerkil" olarak adlandırılan bu tür toplumlar koşulların değişmesiyle (yerleşik tarıma başlanması, kadının evde kalıp geniş bir aileye bakma zorunluluğunun belirmesi gibi) ortadan kalkmışlardır ama, kendilerinden sonra gelen toplumlara bazı miraslar da bırakmışlardır. En eski inanışlardaki bir çok ana tanrıça, yaratılış, doğum ve bereket tanrıçaları (Kibele, Demeter gibi) anaerkil toplumların daha sonra da sürüp giden izleri olarak görülmelidir.


Adem ile Havva öyküsü, kadın-erkek ilişkisiyle ve aşkla ilgili başka bir yerleşik düşünceyi de dile getirmektedir... Kadın, ikincil bir yaratık olmanın yanısıra, erkeği baştan çıkaran, onu aklın yolundan uzaklaştıran varlıktır aynı zamanda. Yâni aşk ve cinsellik, hem insan için karşı konulmaz bir çekicilik taşımaktadır, hem de onun felâketini hazırlamaktadır...


Öyleyse, aşk nedir gerçekten?..


Her zaman aynı kalan, mutlak bir aşk tanımı var mıdır?..


Yoksa aşk da tarih içerisinde değişen toplumsal koşullarla beraber değişmekte, yeni tanımlara mı kavuşmaktadır?..



Bu soruların cevapları yarın... Evet, yarın bu sayfada >>> AŞK NEDİR?

 
Toplam blog
: 1907
: 3759
Kayıt tarihi
: 28.07.07
 
 

03 Şubat 1967 İstanbul doğumlu, romantik bir müzisyenim işte... Müzik, bateri, spor, Fenerbahçe, ..