- Kategori
- Felsefe
Kadına Mektup (1)
Sevgili kadın, gözünde o kadar da büyütme sınırları,örülen duvarları,hazır kalıpları,toplumsal dayatmaları... Anne olacağın günler de gelir elbette... Yalnız önce kendini tanımalı, anlamalı, keşfetmelisin... Dış sesleri bir kenara itip, benliğinin ışıltısının üzerini açmalısın. Evinin, mahallenin, kentinin, ülkenin, dünyanın ötesini merak etmeli, sorgulamalısın... Seni, milletini, türünü aşan binlerce yıllık düşünsel gelişimin ayırdına varmalısın. Çevrenle ne kadar aynıysan o kadar birey olmadığını anlamalı, özgürleşmeli farklılaşmalısın.
Seni etiketlemeye kalkanlar olacaktır. Hele bir de bilimsel düşünüşün, algısal inceliğin, bilgisel yoğunluğun verdiği o muhalif duruş varsa; ve üstelik kadınsan... Süregelmiş kalıplara sıkıştırmaya çalışacaklar ruhunu...
Tarih okudukça, bilimin ışığıyla aydınlandıkça anlayacaksın her acının her katliamın her vahşet her sömürünün üstünde bu bağnaz insanların parmak izlerinin olduğunu...
Aynayı içine de çevirmelisin sık sık... Azmini, bilme isteğini daha da kamçılamalı varlığındaki noksanlık... Dinlemeyi öğrenmeli, gözlemini keskinleştirmelisin... Kendini gömmeden kolay görebileceğini düşünme... Her şeyde sen ol ama kendini her şeyin üstünde görme.Kendini avucunda ufaladığında elinde kalan ince ayrıntılar boyutlar arası geçitlerin bir ayağı olacak sana... Ancak bunu yaparsan doğruya en yakına ulaştıracaktır seni, aklının selimleri...
Boş ver!
Al yanına çantanı... Bir kitap bir kalem de yeter... Yolunu aydınlatacak soruların, giderek artan birikimin ulaştırır nasıl olsa seni kendi çözümlemelerine. Önce cesaret... Işık yılları diyorum ben sana!
Masa başı işleriyle öldürecek misin içindeki bu kaşifsel deliyi?