Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '08

 
Kategori
Genel Sağlık
 

Kanser, hasta, doktor...

17 Ağustos depremini takip eden günleri hatırlayanlar TV kanallarındaki profesör vuruşmalarını bilirler.

Hemen her kanalda, her akşam sabık KAK( Kuzey Anadolu Kırığı) ele alınır, ülkeyi nasıl doğudan batıya kat ettiği, Marmara Denizine at kuyruğu biçiminde açılarak nasıl daldığı, Mürefte’den bir yanak alarak Saroz’dan nasıl Ege’ye saldırdığı anlatılır, yıkıcı özelliği vurgulanırdı.

Kimi profesörler 8.0 büyüklüğündeki Marmara depreminin eli kulağında tetikte beklediğini, kimileri ise, şiddetin daha az ve zamanın o kadar kısa olmadığını anlatır dururdu.

Hatta, zaman zaman benzer görüşü taşımayan bilim adamlarının yumruklaşmaya kadar varacak kavgalarına da tanık olmuştuk utanarak.

O güne kadar görmeye alışık olmadığımız deprem konulu yayınlar bir biri ardından kitapçı raflarını doldurmaya başladı. Sokaktaki insan, tartışma kırıntılarını toplayarak kendine bir teknik literatür yaptı. Sonrasında, kahve köşelerinde, içki masalarında bilgi satar oldu. Artık, şiddet yerine magnitüd, fay yerine kırık, yok “alttan vurduğu için çok yıkım yaptı”, yok “yandan geldiği için çok salladı” gibi teknik içerikten yoksun ifadeler yerine, rezonans, sıvılaşma, odak uzaklığı, odak derinliği vb gibi terimler okey masalarında, meyhane köşelerinde sinek vızıltısı gibi uçup durdu.

Sonuçta insanların aklında ömürleri boyunca işlerine yaramayacak bazı kelimelerin anlamları belki kaldı ama, bilim adına bir kirlenme de yaşanmış oldu.

Acı tarafı da budur zaten.


Gelelim günümüze..

Benzer bir kirlenmenin sağlık alanında yaşanmakta olduğunu görüyoruz.

Özellikle kanser konusunda.

Hemen her gün, hemen her TV kanalında , çoğu zaman da işin ehli olmayan sunucuların boy gösterdiği , adına “sağlık programı” denen ve gerçekten halkı bilinçlendirmekten çok sunucu ve doktor prezantasyon misyonu taşıyan programların TV izleyicisinin gündemini işgal ettiğine tanık olmaktayız.

Profesörün biri çıkıyor diğeri geliyor. Bir gelen diğerinin reçetesini yırtıp atıyor. Alaycı ve küçük düşürücü ifadeler bir birini kovalıyor.

Koca koca üniversite hocalarının, manken kökenli süslü sunucuların karşısında mahcup ve teslimiyetçi bir edayla nasıl kıvranıp durduklarını, ortamdaki öznelerin cazibesine kapılıp bildiklerini de unuttuklarını, hatırladıklarını ise tam anlatacakken sunucunun devreye girerek anlamsız sorularla işi sulandırmalarına ses çıkaramamalarını, aktivitenin öznesi olmaktan çok konu mankenliği yapmakta olduklarını ibret ve üzüntü ile izliyoruz.


Buraya kadar yazdıklarımıza, o, onların sorunu deyip aldırış etmeyebiliriz.

Ama madalyonun öteki yüzü; gerçekte konu edilen hastalıktan halen muzdarip olan, hasta yatağında, evinde ya da hastanelerin pis kokulu, izbe ve hastanın oturabileceği sandalyesi dahi bulunmayan onkoloji servis köşelerinde şifa uman onbinlece hastanın varlığıdır.

Profesörün biri programında, “hastamın biri yoğurt yedi tümörü kayboldu, siz de yoğurt yiyin “ derse, bir başkası, “o ilacı kullanmayın onun yerine günde beş öğün lavanta kaynatıp için tümörden eser kalmaz”, veya bir diğeri, bir öncekinin önerdiği zerdeçalın zararlarını sıralarsa, meslektaşının önerileri ile izleyicin önünde alay ederse, birinin ak dediğine diğeri kara derse, ortalama eğitim düzeyi belli olan hasta profilimizin neye uyması gerektiğine nasıl karar vereceğiz.

Hemen her hafta kitapçı raflarında bu kez de, tıp profesörlerinin bu konularla ilgili kitaplarına rastlıyoruz. Bir yerde bu da, insan sağlığı üzerinden rant edinmektir.


Beklenti; sunucunun kakara kikirilerlerinden mest olan doktorun yarım yamalak konuşmalar arasında tıp bilimiyle çelişen, yararı ispatlanmamış reçeteler sunması değildir.

Beklenti; içi boş konuşmalar ve deyim yerindeyse “gaz verme” metoduyla hastaya moral kazandırma girişimleri, bazı hurafelere yönlendirme, türbeden yatırdan umutlandırma varyasyonları hiç değildir.

Beklenti; TV kanalında, sunucu karşısında doktorun göstermekte hiçte cimri davranmadığı “güler yüzün” hiç değilse az bir kısmının hastaya ve yakınına da göstermesidir.

Beklenti; TV programında uygulamakta olduklarını iddia ettikleri tedavi modalite ve tekniklerini hastane kapılarına düşen hastalara gerçekte uygulamalarıdır.

Beklenti; maddi durumu her ne olursa olsun, hastanın yaşam konforunu sağlayabilecek her ne olanak, ilaç, teşhis ve tedavi tekniği varsa her hastanın eşit yararlanabilme koşullarının sağlanmasıdır.

Gerisi retorikten ibarettir, erken morfin kullanmaya teşviktir, hatta cinayettir!!!!...


Kanserin tüm türleri için halen uygulanmakta olan bir tedavi türünün henüz bulunmadığının ayırımındayız. Konunun son derece karmaşık ve en azından bizlerin algı seviyesinin çok üstünde olduğunu da bilmekteyiz.

Ancak; ülkenin saygın üniversite hocalarının iki dirhem bir çekirdek süslenip TV kanalarında bilgilendirme kaygısından ziyade kendi “demo” larını gerçekleştirmelerinin, birbirini ifna eden konuşma ve önerilerinin ne hastaya, ne hasta yakınına ne de tıp bilimine bir katkısı olmadığın bilmeyecek kadar değil!!!..

Sözümüz anlayana…

 
Toplam blog
: 36
: 668
Kayıt tarihi
: 25.01.07
 
 

54 İstanbul doğumluyum. Hayatın her alanıyla ilgileniyorum. Çünkü düşünen ve yaşayan bir adamım. Esm..