Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '10

 
Kategori
Tarih
 

Kardak adacıkları krizi

Kardak adacıkları krizi
 

Bu iki adacık, neredeyse Türkiye ile Yunanistan arasında bir savaşa neden olacaktı...


Başlarken...

Önce, "one minüte" krizi; sonra bu krizin rövanşı mahiyetindeki "Büyükelçi" krizi... Bunlar, bir önceki bloğumda konu ettiğim ve bu konuda blog yazan arkadaşlara yaptığım yorumlarda da belirttiğim gibi uluslararası politikada çok önemli bir davranış olan "mütekabiliyet ilkesi"nin bir gereğidir.

"Karşılıklı olma durumu" anlamına gelen bu ilke, zaman zaman askeri alanda da görülür... Çoğunlukla Ege Denizi üzerinde "hava sahası ihlali" durumlarında Yunan ve Türk jetleri arasındaki"it dalaşı" diye tabir edilen silahsız çatışmalar da bir anlamda "mütekabiliyet ilkesi"nin bir gereği olan davranışlardır.

Aynı ilke, deniz ve kara sınırlarında da geçerlidir... Örneğin Kuzey Irak sınırından Türkiye'ye sızma yapan PKK'lılara karşı TSK'nın, "sınır ötesi operasyon" yapması da bu ilke içinde sayılabilir...

Ben bu bloğumda, bundan 14 yıl önce(1996'da), Türkiye ile Yunanistan'ı savaşın eşiğine getiren bir başka krizden söz açmak istiyrorum... Kardak Krizi...

x x x

"O BAYRAK İNECEK, O ASKER GİDECEK"...

1996 yılının Aralık ayında, Türk bandıralı bir gemi Bodrum Yarımadası'nın hemen yanıbaşındaki "Kardak adacıklarından ya da kayacıklarından" birine oturur... Yunanistan, bu adacıkların kendi karasularında bulunduğu için kendine ait olduğunu söyleyerek olaya müdahale eder ve adaya Yunan bayrağı çeker... Bunun arkasından Türkiye de, bu adacıkların kendine ait olduğunu ileri sürünce ortam gerginleşir ve neticede her iki ülkenin deniz kuvvetlerinden bazı birimler adacıklar etrafında konuşlanır...

Zamanın Başbakanı Tansu Çıller, "o bayrak inecek, o asker gidecek" şeklindeki kararlı uyarısı ile hem Yunanistan'a sert bir gözdağı hem de Türk Silahlı Kuvvetleri'ne gereğini yapması için talimat vermiş olur...

Aynı yılın 30 Ocak gecesi, Deniz Kuvvetlerinden küçük bir komando birliği Yunan savaş gemilerinin arasından süzülerek, Yunan bayrağının çekildiği adacığın hemen yanıbaşındaki diğer adacığa Türk bayrağını çeker...

Bu hareket, yukarıda sözünü ettiğim "mütakabiliyet(yani "karşılıklı olma durumu" ) ilkesi"ne uygun bir davranıştır... Türk halkını memnun etmiştir... Ancak, bu olayın da "Büyükelçi krizi"nde olduğu gibi, daha ilderi durumları olabilir; Ege Denizi üzerindeki Türk egemenliği daha iyi bir şekilde gösterilebilirdi.

Bu konudaki farklı düşüncemi, o günlerde çok okunan günlük gazetelerin birinde bir makale ile dile getirmiştim...

x x x

Ege Denizi'nde irili ufaklı 3000'in üzerinde ada ve adacıkla çok sayıdada da kayalıklar bulunmaktadır... Bunların, Türkiye'nin karasuları içinde kalan pek azının dışındakilerin tamamı Yunanistan'a aittir. Üstelik Yunanistan, bu ada ve adacıkların hiçbirini savaşarak ve kan dökerek elde etmiş de değildir. Buna rağmen Yunanistan, bu ada ve adacıklar sayesinde Ege Denizi'nin büyük bir bölümünde kurduğu egemenliğini, tartışmalı da olsa yıllardır sürdürmektedir. Jeopolitik ve jeostratejik açıdan tamamen Türkiye'nin aleyhine olan bu durumu da, zaman zaman başvurduğu çeşitli girişimlerle hem dünyaya ve hem de Türkiye'ye hissettirmekte ve bu egemenliğinin varlığını test ya da kontrol etmektedir. Kardak olayı da bu test ve kontrollardan biridir.

BU KRİZDE YUNANİSTAN NE YAPMIŞTIR?

* Yunanistan, Türkiye'nin savaş nedeni saydığı bir durumu hiçe sayarak, yani 6 millik karasularını aşarak, savaş gemileri ile Türkiye'nin karasularına girmiş ve taciz hareketlerinde bulunmuştur. Uçak ve helikopterleri ile de hava sahamızda benzer davranışlar göstermiştir.

* Yunanistan, Türkiye karasuları içinde Türkiye'nin kendisine ait olduğunu iddia ettiği bir adacığa, küçük de olsa, bir askeri birlik çıkarıp bayrak çekerek, Ege Denizi ve adalar üzerindeki egemenliğini kısa süreli de olsa göstermiştir.

TÜRKİYE NE YAPMIŞTIR?

* Türkiye, karasularına giren Yunan savaş gemilerine ve hava sahasını ihlal eden savaş uçaklarına karşı savunmaya yönelik bazı taciz hareketleri dışında, savaş nedeni saydığı bu durumun ciddiyetini hemen kavrayamamıştır.

* Yunanistan'ın, Türkiye'nin karasuları içinde Türkiye'ye ait bir adacığa asker çıkarıp bayrak çekmesine karşılık, Türkiye ise ancak kendi karasuları içinde kendisine ait eşit konumdaki diğer adacığa asker çıkararak bayrak çekmiştir.

* Sonra, hiçbir şey olmamış gibi her iki taraf, hemen hemen aynı zamanda ve eşit koşullarda bayraklarını indirerek adacıkları terketmişlerdir.

Böylece, Türkiye kendi karasuları içinde ve kendisine ait olduğunu iddia ettiği bir adacıkta, aleyhine olan gelişmeyi, yapabileceğinden daha azını yaparak, taraflar arasında muhtemel bir çatışmaya dönüşmeden ilk duruma çevirerek küçümsenmeyecek bir başarı elde etmiştir.

Ama, aynen "Büyükelçi krizi"nde olduğu gibi, ilk atak yunanistandan gelmiş ve "Ege Denizi'i üzerindeki tartışmalı egemenliğini - başarısız da olsa - test edebilmiştir.

BU KRİZDE TÜRKİYE NE YAPABİLİRDİ?

Türkiye, Yunanistan'ın Ege Denizi üzerindeki tartışmalı egemeliğini test etme girişimine karşı daha etkili ve daha caydırıcı bir hamle yapamaz mıydı?

Bence yapabilirdi...

1. Türkiye, doğrudan doğruya, Yunanistan'ın asker çıkarıp bayrak çektiği Kardak adacığına çıkarma yapabilir; adadaki Yunan askerlerini kontrol altına alarak bayraklarını indirebilir ve yerine kendi bayrağını çekebilirdi.

2. Türkiye, aynen Yunanistan'ın yaptığı gibi, Yunan karasuları içindeki daha ilerdeki(Yunanistan'a doğru) bir adacığa asker çıkarıp bayrak çekebilirdi. Ancak bu durumda adacıklar eşit zaman ve eşit koşullarda terkedilebilirdi.

Bana göre, gerçek misilleme, yani"mtakabiliyet ilkesi", ancak bu şekilde uygulanabilirdi.

3. Türkiye, çıkarma yaptığı adacığın hemen yanındaki adacıktan, egemenliğini pekiştirmek için, Yunanlılar ayrıldıktan sonra bir müddet daha kalabilirdi.

Türkiye, ancak bu hareket tarzları ile Ege Denizi'ndeki kendi karasuları ve kendisine ait adacıklar üzerindeki egemenliğini Yunanistan'a daha kararlı ve kesin bir şekilde göstermiş olurdu.

Bu değerlendirmem ile, Türkiye'nin elde ettiği başarıyı küçümsemek istemiyorum. Benim arzum, böyle krizlerde devletimizi idare edenlerin daha atak ve akıllı davranması ve olay bittikten sonra karşı tarafın kazançlı durumda görünmemesidir.

SONUÇ :

Atatürk'ün, "Harp zorunlu ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir" sözünün ve yine Atatürk'ün, "Yurtta barış dünyada barış" deyişine de uygun hareketin doğru olduğuna inanıyorum. Ancak, Atatürk'ün bu sözlerinin her ne pahasına olursa olsun barış anlamına gelecek "durağan bir politika"öngörmediği de bilinmelidir...En azından düşmanın yaptığı taktik ve stratejik yanlışlardan yararlanmalı bunlardan lehte kazanımlar elde edilmelidir.

"Mütekabiliyet ilkesi", akıllı, atak ve yeni durumlar karşısında yeni davranışlar yapabilecek pratik zeka ile en iyi şekilde uygulanır.

cdenizkent

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..