- Kategori
- Felsefe
Karışma bana!..
Karışmamak duruşunun içeriğinde tam bir planlı öğretilmişlik var. Öyle bir öğretiliş ki her yanı düzenli bir plan, bir o kadar çıkar ve en önemlisi sorumsuzluk...
İki elini başının arasına almak değil karışmak.
Karışma!... " Haksızlığa karışma, adalete karışma, çaresize karışma, yolsuzluğa karışma, üzüntüye karışma... Kedere, hüzne karışma..." diyor. Ölümlere de!... hem de gepegenç öyle mi?..
Karışma!... " İşime karışma, bize karışma, bana karışma..."
Ve sürsün ! " Hayata karışma, sevgiye... Aşka.... Kendine bile karışma"
Apaçık görünene, karmaşığa, birikime... Duruşa, duruma, hiçbir şeye karışma...
Bir yaşanmış Alman öyküsündeki gibi... Ölüme götürülen son kişi kendin olduğunda ses çıkaracak başka kimse olmayıncaki gibi karışma.
Karışmadık!.. Feryat eden hiçbir şeye, zulme... Adalete, hüzne, kedere...
Sömürüye, savaşa, yoksulluğa, çaresizliğe...
Korkana, dertliye... Sevgiye... Birikime, paylaşmaya... Katkıya
Hayata.... Karışmadık.!
Sıra bende diye devam ediyor!.... "Nasıl karışabilirim ben artık emeğe? Dostluğa, aşka sevgiye..."
Sürdürürken tüm o yutturulmuş bilgileriyle "Ey tanrım bana yol göster. Bu üzüntü girdabında yapayalnız... Ama ben miydim salt böyle olan? Yapacağım bir şey var mıydı? Ama... Çünkü... İşte... O zaman... Nereden bilirdim ki... "
Karışmadık!... Hayata...
Nasıl karışırlar artık bizlere... Kederimize, derdimize, sevgiye...
Karışma zamanı gelmedi mi halâ...
Hayata karışma zamanı, kedere... Sevgiye... Emeğe
Sömüreye karışma zamanı, adalete... Yoksulluğa karışma zamanı... Çaresizliğe...
Hayata karışma zamanı...
Karışmaktan öte...
Kavrama zamanı...
bitti.