Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Karşı duruşumuz doğallığımızdır

Karşı duruşumuz doğallığımızdır
 

Yolculuğum sırasında beni buradan oraya götüren taşıtın içindeyim. İç mekanın görüntüsünü belli belirsiz yansıtan, ayna olmaya özentili, hafif kirlenmiş camın kenarındayım ve göz bebeklerim dışa doğru sabitlenmiş bir durumda. Dışarıya bakınırken, dikkatim, dışarıya doğru yoğunlaşmış halde; ama, camın ayna olmaya özentili yansıtma özelliği nedeniyle, kendimi camın yüzeyinde azıcık olsa da fark ediyorum. Bu duruş ile küçükken tanık olduğum izlenimlerin anısına dalıyorum.

Anılarımda yer bulmuş ve oraya belirsiz bir anda sımsıkı yerleşmiş bu sahnenin varlığı beni her zaman şaşırtmıştır ve belki de bu şaşkınlığımın nedeni, o anlarda onu her zaman anımsamam ve ne gariptir ki, onun bana çağrıştırdığı doğallığa, kendimce bir anlam yüklememdir. Bu anı, ıssızlığın, az nüfusun, az taşıtın, az yapının, az tahribatın çekiciliğini yaşatıyor bana.

Yol boyunca gözlemlediğim, bana hiç de düzenli gelmeyen, bakımsız betonarme yapıların sıklığına zıt bir anıdır bu. Sıralanmış araçların ardı ardına dizildiği yoğun, karmaşık bir akışın tersidir. Birbirini asla yakalamayacağını bilerek öndeki aracı nedensiz kovalayan, onu durmaksızın takip eden, arada bir sollayan, ardından takip edilen taşıt durumuna düşen araçların içinde bulunduğu şaşkınlığa tanıklık etmeyiz. Sahnemde, karşı şeritte, ardı ardına geçen araçların bir saniyelik aralarla çıkardığı homurtulu sesleri duymazsınız. En azından kendinize göre yeterli bir zaman sonra duyarsınız. Anıma sabitlenen bu sahne, şimdiki zamanda yoğunlaşan bu patırtının, yol boyunca gördüğüm bu yığılmışlığın, çarpık kentleşmenin ve her seferinde doğadan bir parça koparılmışlığın zıt yüzüdür. Anımda, camın ardına baktığınızda dikkatinizi bu patırtı dağıtmaz, geçen taşıtların bir saniyelik aralarla ardı ardına çıkardığı yoğun, homurtulu, acayip sesler sizi, derin düşüncelerden kopartmaz. Bu koşuşturmanın, bu dizilişin bende çağrıştırdığı duygu, kuyruğunu kovalayan ama onu asla yakalayamayacak olan bir köpeğin içinde bulunduğu kara mizahın gülünç üzüntüsüdür. Yakalasa ne yapacak ki onu!

Belirli bir zaman sonra insanların şehirleşmesi kaçınılmazdı. Şehirleşme, teknolojik kazanımların, sosyolojik evrimin ve çoğalmanın bir sonuçtur. Ama bana kara mizahın gülünç üzüntüsünü yaşatan, yoğunlaşmış insan kütlelerinin kendi düzeni içerisinde kendi doğallığı ile bu kadar zıtlaşmasıdır.

Bir film izledim geçenlerde. Kuzey Amerika yerlilerinin kendileriyle barışık, mutlu yaşayışlarında üzerine çöken acımasız kabusu anlatıyordu. Teknolojik olarak daha da üstün istilacıların onlara getirdiği yıkımı izledim. Halbuki, kendi doğallıkları içerisinde ne güzel yaşayışları vardı, sade ama kendilerince mutluydular. Teknolojik olarak üstün olmak uygar olmak ile eş anlamlı değildir.

Halbuki insan uygarlığı; hümanizması, aydınlanması, sanatı ve kendi geliştirdiği felsefesi ile ne kadar da bütünleşiktir. Ardından ne kadar da yükselmiştir.

İnsan olarak bu patırtı ile kendi doğallığımızdan kopuk bir yaşayışın içinde hapsediliyoruz, bize öngörülen vurdumduymazlığa tepkisiz bırakılıyoruz.

Elimizdeki teknolojiyi, yığılmış, kendinden geçmiş bir insan kalabalığı olarak mı kullanacağız? Doğadaki diğer canlılardan teknolojik olarak daha da üstün haldeyken, acımasız istilacıların getirdiğini yıkımı yaşatıyoruz onlara. Aslında sadece onlara değil, kendi uygarlığımıza, doğallığımıza ihanet ediyoruz.

Her geçen gün hümanizmadan, aydınlanmadan, sanattan ve felsefeden uzaklaşıyoruz.

-
Tablo: Lowry, Coming Home From The Mill, 1930.
Tuval üzerine yağlı boya. E52xY42 cm Salford Museum And Ary Gallery, Salford.

Sanat Kitabı Sy:288, Yapı Yayın'dan:
Salford'daki fabrikadan işçiler akın akın çıkıyorlar. Büyük bir sevgi ile gözlemlenmiş ve yumuşak tonlarla betimlenmiş bu sahne, hiç bir ön eskiz yapılmaksızın doğrudan tuval üzerine çalışılmıştır. Lowry, William Blake'in "karanlık şeytansı fabrikaları"nı büyük bir sempati ve çekicilikle resimlemiştir. Çoğu kez "kibrit çöpü insanlar" olarak tanımlanan figürler, hareket halinde adeta canlıdırlar. Resim İngiltre'nin kuzeyindeki sanayi bölgesinin yetkin bir belgesidir. Pamuklu bez fabrikaları ve arka arkaya dizili evler bugün yanlızca anılarda yaşıyor. Lowry'nin kendine özgü ham üslübu Fransız Art - İzlenimcilik'inden hiç etkilenmemiştir. Yaşamı boyunca katiplik yapan Lowry halkın gözünden uzak yaşamış, boş zamanlarında sanat eğitimi almıştır. Ancak 1939'da 52 yaşındayken neredeyse bir kaza sonucunda keşfedilmiş ve hemen ardından sergi açmıştır.

 
Toplam blog
: 136
: 1494
Kayıt tarihi
: 16.02.07
 
 

Yaşam ışığını 1968 yılında Bafra’da gördü. İnşaat Mühendisi ve aynı sektörde yazılım geliştiren bir ..