Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Karşı Pencere Federe Cumhuriyeti

Karşı Pencere Federe Cumhuriyeti
 

http://ptitecocci.deviantart.com/art/Window-38039170


Karşı Pencerelere bakıyorum. Her pencere bir hikaye. Mesela şu loşta oturanlar... Yaşayacaklarını yaşamış, “ Artık sakinleme zamanıdır “ diyerek 40 mumluk ampul ışığında biri bir koltukta, diğeri diğer koltukta, gözleri televizyonda ya da ellerindeki örgüde ya da gazetede ya da etaminde, o anda kafalarından neyin, kimin geçtiğini bilmeden gecelerini, gündüzlerini mi yaşıyorlar? Sayılı gün sayar gibi ,etamine attığı her çarpı, hayatlarında geçirdikleri bir günü daha mı siliyor? Yalnız yaşlanma korkusunun şiddeti, kendinden vazgeçmeyi mi maskeliyor? Gerçekten o koltuklarda güvenle oturduklarında bile yalnız olduklarını birileri onlara söylese belki kayıp düşecek ellerinden çarpılarla bezenmiş geri sayım tablosu....


Şu beyaz ekonomik ampul çiğliğinde gecelerini geçirenler? "Uzaktan erişim duyma özelliğim" olsa duyma ihtimalim olan “ Bana bir bardak su getirir misin hayatım? “ sözleri... O cümledeki “Hayatım”ın olmazsa olmaz bir söz oluşu... Gerçeğin ne olduğunu bilmelerine karşı, sürekli bir kendilerini yalanlama...O beyaz ışığın çiğliği gibi, hep bir çiğ bağlılık tiyatrosu. Hep sahte sevgi sözcükleri, hep “Sen benim herşeyimsin” masalları. Kaç kez affettiğini unutmuşluğun verdiği balık hafızası aşk oyunları. Aşk’ın “Unutmazsan devam edemezsin.” kanununu durmadan yürürlüğe sokuş...


Aşağı daireye kayıyor gözlerim. Dışardan bakıldığında evde bir hareket, bir –sözde- bereket, saat başı pencereden silkelenen battaniye, örtü... “İlişkimize bir heyecan katmalıyız” sözünü sadece ikinci bir çocuk yapmak olarak algılamaktan öteye gidemeyen, hatta bundan başka bir çıkar yolu olmayan Okside saçlı kadın ile atletik yapılı, delikanlı görünümlü adamın kucağındaki bebeğin kabak kafası... “Falancalar”a yemek sonrası kahvelere gitmeler, “Filancalar”ı yemeğe almalar...Işıklar kapatılıp, buz gibi havada pencereyi aralayıp bir sigara tüttürmeler.Bir oturmuşluk, bir şablon hayat tarzı...Bir çok kişinin beklediği, bekleyip de yakalayamadığı, yakalayamadığı için hayıflandığı, elde ettikten sonra da monotonluktan kendini işe, ütüye, pasta yapımına, hatunlara, kumarlara, içkilere verdiği bir durum. Kendini işe, ütüye, pasta yapımına, hatunlara, kumarlara, içkilere vermeme ihtimalinde seçilen “Huzurlu Hayat” resmi geçidi.


Şimdi boş olan ama yıllardır, her gece mutfak ışığının yanmasına alıştığım evin artık ışıklarının yanmıyor oluşu. O evde doğan yarı avrupalı çocuğun okumayı öğrenme sancıları. Kadının artık misafir ağırlamaktan bıkışı. Kendine ait olmayan bir dinin bayramında el öpmelere gidişi. Kendine ait olan bir dinin bayramında annesinden, babasından, kardeşinden ayrı olacak olması. İşin tuhafı, o evin ışıklarının her zaman kararında yanık olmasını farketmem. Bugüne kadar bir eğretilik sezmemiş olmam. Ama belki de eğretiliklerin en tuhaflarının o pencerenin iç tarafında yaşanıyor oluşu...

Apartmanın en üst katlarından birinde, gecenin çok ama çok geç vakitlerine kadar ışıkları, televizyonu açık olan bir pencerenin, hayat ne getirirse getirsin, hangi sözlere şahit olursa olsun, hangi haksızlıklara uğramış olursa olsun hala direnmesi, direnmenin artık yerini alt etmeye bırakması ve bundan çok büyük bir kıvanç duyması.

Yarıya kadar kapanmış hasır storları ve verevine asılmış bordo perdesiyle bütün mahalleye yaydığı “Yalnız da huzurlu olunabilir” mesajını veren pencerenin, hayatının aşkını aradığını iddia etse de aslında kimseyle, hatta kardeşiyle bile aynı evde 2 günden fazla zaman geçiremeyeceğinin bilincinde oluşu...Sırf “Yalnız yaşlanma korkusunun şiddetinden” bu gerçeği reddedişi ve nafile beklentileri...

Göz hisazındaki, bir başka "Gecenin çok ama geç saatlerine" kadar perdeleri, ışığı açık olan bir pencerenin, yalnızlığından duyduğu huzur... Yarı aralanmış camın dışına sızan sigara dumanı... Lodos estiğinde belki mahalleye yayılan hafif bir rakı kokusu....Biriktirilen gazete kuponları...Her gün suya atıp içilen efervesan vitamin tabletleri...Pencerenin her gün duyduğu, ergen gençlerin –gayet- gereksiz araba kaportası üstü muhabbetleri...Bu pencerenin, “yalnız yaşlanma korkusunun şiddetine” henüz maruz kalmamış oluşu... Ve bu pencerenin, diğer pencerelerin de hissettiği, başka pencereler olduğunu bilmesinin verdiği güven duygusu...

buyazıyladinlenebilite:

La Finestra Di Fronte

Alanis Morissette - Not As We



dipsos: Hiç bir hayatı eleştirmem. Bu bir "var olan hayatlar" yazısıdır. Ama o hayatlar yaşanmaktadırlar ve bana tuhaf gelebilirler.

 
Toplam blog
: 82
: 1186
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

İstanbul'da yaşanan tüm aşkların, tüm ayrılıkların, tüm özlemlerin, tüm nefretlerin, tüm eğlenceleri..