Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '07

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Katılım engeli

Katılım engeli
 

"AB zirvesine hazırlık kararları almak için toplanan AB dışişleri bakanları, genişlemeye ilişkin kararlarda, Fransa'nın ısrarı nedeniyle ''katılım konferansı'' yerine ''hükümetler arası konferans'' ifadesini tercih ederken, ''müzakerelerin amacının üyelik olduğuna'' değinilmedi." Bu alıntıyı şu anda (17.24) Milliyet internet sayfasında okudum. Sanırım yarından itibaren AB için birçok medya organında ve siyasi parti veya diğer sosyo/politik baskı gruplarında aleyhte yazılar başlayacak. AB üzerinden iktidara yüklenilecek "siz her denileni yaptınız işte geldiğiniz nokta" denilecek.

Türkiye' nin bu konudaki en büyük sorunu AB olayını algılayamaması bence. Tam olarak AB olgusu kavranırsa veya kavramak işimize gelir ise o zaman belki de bu tepkiler ortadan kalkacak ve AB! için gerçekten birşeyler yapmaya başlayacağız.

Sayın Okurlar AB öncelikle sadece AET (Avrupa ekonomik topluluğu) olarak başlayan ve bugünkü durumuna ulaşan bir siyasi bir birlik değildir. AB bir toplumsal değer yargıları birliğinin doğal olarak siyasi bir sürece dönerek kurumsallaşmış, organize olmuş halidir. Bu nedenle, olayı ülkelerin siyasi kurumları (hükümetler, siyasi partiler, yasalar vb) arasındaki ilişkiler, pazarlıklar, aldı verdi tartışmaları olarak göremeyiz. AB olayı temelde siyasetten bağımsız bir toplumsal değer yargıları bütünlüğünü, daha organize, hayatı daha kolaylaştıran, birlikten güç alan yapılanmaya dönüştürerek, nihayette üye olan toplumlara daha yüksek bir hayat standardı sağlanmasıdır. Doğal olarak bu süreçte şu anda birlikte olan ve genel anlamda aslında aralarındaki birçok ortak noktaya rağmen sorunlarda yaşayan bir toplulukta, her ülke siyasilerinin kendi toplumlarının oyu ile yaşadıklarını dikkate alarak sergileyecekleri davranış biçimleri söz konusudur. Bu davranış biçimlerinin bizim hoşumuza gidip gitmeyeceği gibi öncelikli bir kaygıları söz konusu olamaz.

Eğer AB bir değer yargıları bütünlüğü ise bu değer yargıları bütünlüğü içinde yer alan fikirleri, yasaları, standartları paylaşıp paylaşmadığımız ve eğer paylaşıyorsak bunları toplumsal olarak ne kadar içimize sindirip uyguladığımız, uygulamak istediğimiz önem kazanır. Örneğin bildiğim kadarı ile AB tarım politikası standartları içerisinde tüm tarım alanlarında hijyen tuvalet bulunması gerekliliği veya tüm hayvan barınaklarının köşeli olmaması (köşeli noktalarda mikrop tutulmaması açısından) gibi kavramlar var. Şimdi bizde kendi ulusumuz için böylesi bir standartı makul karşılıyormuyuz ? Bakın hiç demokrasi, ekonomi vb gibi kavramlara özellikle değinmedim.

Şimdi bir de güncel hayatımıza dönelim. Allah aşkına, çevre, sanat, spor, bilimsel, teknolojik bilgi hakları, yargı, eğitim, trafik, insan ilişkileri (töre cinayetleri, namus cinayetleri vb), yayınlanan ve satılan kitap sayısı, olaylara yaklaşım (ör: en son yaşanan uçak kazasında medyanın halinden tutunda, yapılan açıklamalara kadar) ve dahi bir toplumun arasındaki komşuluk vb ilişkilerine gidinceye değin ne kadar ortak davranış biçimimiz olduğunu düşünüyorsunuz. Ve lütfen elinizi vicdanınıza koyun bırakın AB ülkeleri ile uyumu, bırakın farklı şehirlerimiz arasındaki uyumu, Kadıköy, Nişantaşı ile Bağcılar ne kadar aynı yargıları paylaşıyor. Medyaya göre halkının neredeyse tamamı birbiri ile bir şekilde mahkemelik veya kavgalı bir toplumuz. Lütfen bir düşünün kaçımız bir kamu ulaşım aracında aslında canımız kanımız vatandaşımız ile yan yana veya sırt sırta durmak istiyoruz ? İyi düşünün kendi içinde bu halde olan bir toplumun neden kendinden külliyen farklı (üstelik onlarında aralarında daha farklı sorunlar varken) bir toplum tarafından kayıtsız şartsız benimsenmesini istiyorsunuz.

Sayın okurlar bu bir devletler arası aldı verdi sorunu değildir. Toplumlar arası benimsenip benimsenmeme sorunudur. Biz bu yapımız ile toplumsal olarak istenmiyoruz. AB siyasileride bunu bir şekilde formüle ediyorlar.

Şu anda Türk toplumu bu değer yargılarını tamamen kendisi için kabul edip etmediğine karar vermek ve eğer kabul ediyorsa gereklerini yerine getirmek zorundadır.

Türkiye şu anda akonomik açıdan zaten AB ile iç içedir ve üstelik bunu bizzat biz istiyoruz. Türk işçisinin (bırakın siyasi iktidarları) % 100 yerli Türk fabrikasında mı yoksa MAN Ankara fabrikasında mı çalışmayı tercih edeceğinin cevabını Allah aşkına samimiyetle verin.

 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..