Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '08

 
Kategori
Futbol
 

Kebap bizim işimiz

Kebap bizim işimiz
 

Kebab ist unser Arbeit!


İsviçre maçı öncesi millilerimiz tam anlamıyla bir yol ayrımındaydı. Önümüzde çatallanan yollardan bir tanesi Çek Cumhuriyeti maçına çıkıyor ve bir ihtimal Avrupa’daki yolculuğumuzu uzatıyor, diğeri ise en kısa yoldan bizi evimize ulaştırıyordu. İsviçre-Avusturya ortaklığında düzenlenen turnuvaya katılmak için 2 sene boyunca ter döküp emek veren futbolcularımızın 4 günde geri dönüş biletini kestirmeleri hepimiz için “kâbus” demekti. Ay-yıldızlı futbolcular bunun bilinciyle oynadılar. Bu açıdan bakıldığında “ev sahibi” kontenjanından turnuvaya katılan İsviçre’nin bu vedası sanki biraz daha adil oldu.

Takımımızla yapacakları maçtan günler önce ortamı germeye başlayan İsviçre medyası adına finali “So oder so heute gibts Kebab” (Öyle ya da böyle bugün kebap var) manşetini atan Blick gazetesi yaptı. 2005 yılındaki eşleşmemizi ortamı gererek geçmeyi başarabilen İsviçre tarafı, damarlarımızdaki Akdeniz kanını kaynama noktasına ulaştırma ve böylelikle kendilerine avantaj sağlama peşindeydi. Şimdi kalkıp “Ne mutlu maç sonunda gördüler ki, dönerin de raconun da en alası tarafımızdan kesiliyor.” desem hamaset yapmış olur muyum?
Hatırlayacaksınız Portekiz maçı sonrası kaleme aldığımız analize “Korku İmparatorluğu” başlığını uygun bulmuştuk. Bunda en önemli neden Milli Takımlar Baş Sorumlusu Fatih Terim’in sahaya sürdüğü on bir ve oyun düşüncesiyle futbol tarihimizin hiçbir döneminde ne yazık ki beceremediğimiz defansif anlayışa sarılmasıydı. Millilerimiz adına sevinilecek nokta, Terim’in İsviçre maçıyla birlikte bu yanlışından önemli ölçüde dönmesi oldu. Elbette ki Portekiz’den sonra İsviçre ile oynamak ofansa yönelik hamleler yapma konusunda Fatih Terim’i cesaretlendiren bir başka unsurdu. Ancak Portekiz maçıyla birlikte ben de dâhil olmak üzere pek çok yorumcudan ciddi eleştiriler alan Terim’in İsviçre maçında yaptığı doğrulara da dikkat çekmek görevimiz. Öncelikle maç sonunda gördük ki, kimi yorumcular sahaya çıkan on bir dolayısıyla eleştirilerini devam ettirmekteler. Türk spor medyasındaki genel kanı Fatih Terim’in ikinci yarıda yanlıştan döndüğü yönünde. Oysa şahsi fikrim, maç başlarken de biterken de sahadaki oyuncularımızın doğru seçimler olduğu.

Maça “4-4-2 diamond” (baklava) dizilişiyle başlayan millilerimiz, defansın önünde Aurelio; sağda Gökdeniz solda Arda, oyun kurucu Tümer ve çift santrfor Nihat-Tuncay şeklinde sahaya yayıldılar. Buradaki temel düşünce Portekiz’in bize yaptığını yapmak yani olumlu pas trafiği ile birlikte topa daha çok sahip olmaktı. Ayrıca ağır İsviçre defansı arasına Gökdeniz, Nihat, Tuncay ve Arda gibi çabuk adamları sokarak gol bulmak da stratejilerimizden bir diğeri idi. Sahada bu kadar teknik ayağın bir arada bulunmasıyla hedeflenen gerçekleşti. Maç sonunda topun %54 oranında bizde kaldığını görüyoruz. %54 ile %46 arasında ne fark var demeyin, ilk yarının 10. ve 45. dakikaları arasındaki 35 dakikalık bölüm ağır hava ve saha şartları dolayısıyla neredeyse hiç top tutamadık. Dolayısıyla planımızı uygulamak için yalnızca 55 dakikamız oldu. Şahsen ilk 10 dakikalık performansımızı devam ettirme şansı bulabilsek İsviçre’nin kebabını çok daha “acılı” hazırlayabileceğimizi düşünüyorum.

İlk yarıda hüküm süren hava ve saha şartları devreyle birlikte hafifledi. Sahanın drenaj sistemi görevini tam anlamıyla yapıp yağmur da kesilince şartlar bir kez daha lehimize döndü. Bu arada Fatih Terim de mevcut şartlara uyum sağlamakta zorlanan Gökdeniz ve Tümer’in yerlerine Semih-Mehmet Topal ikilisini oyuna alarak sahada iki nirengi noktası yarattı. Bu noktalardan biri Aurelio-Mehmet Topal ikilisiyle defansın önünde bir diğeri de Semih’in varlığıyla ileri uçtaydı. Nispeten düzelen saha şartlarının da yardımıyla ikinci yarının genelini bu iki nokta arasında oynamayı hedefleyen millilerimiz bunu büyük oranda başardılar. Mehmet Topal’ın gelişiyle birlikte yükü hafifleyen Aurelio ilk yarıda yapamadığını yapıp ataklara katılmaya başladı. Semih’in de fiziki dezavantajına rağmen rakip stoperlerle iyi boğuşması topu rakip alanda tutmamızı kolaylaştırdı.

Hakan Yakın’ın golüyle devreye 1-0 mağlup girdiğimizden ikinci 45 dakikada oyunu domine eden taraf olmak zorundaydık. Bu devrede işler lehimize dönünce İsviçre ile aramızdaki kalite farkı da ortaya çıkmış oldu. Portekiz maçı sonrası, “İsviçre karşısında defansımızı daha ileride kurabiliriz” şeklinde görüş bildirmiştik. Millilerimiz İsviçre önünde tam da bunu yaptılar. Üstelik ikinci yarıda Semih, Arda, Nihat ve Tuncay ile ileride top tutmaya başlayınca oyunun boyu kısaldı. Bu da sahada daha teknik ayaklara sahip olan takıma yani bize avantaj sağladı. Tabi ki, ileri ucundaki Eren Derdiyok’a sürekli uzun oynayan İsviçre de millilerimizin risk almasından faydalanarak tehlikeli kontratak girişimlerinde bulundu. Kalemizi bulan toplarda Volkan’ın başarısı da bir alkışı hak ediyor.

57’de Nihat’ın ölçüp biçip Semih’in kafasına gönderdiği topa ligimizin nöbetçi golcüsü enfes bir vuruş yaparak ağları buldu. Bu gol aynı zamanda Fatih Terim’e “Bu 23 kişi içinden yapılacak her takımda Semih oynar” mesajını da iletti. Golden sonra İsviçre’de bir panik havası gözlemledik. Jakob Kuhn bu havanın önüne geçmek için top tutabilen Vonlanthen’i oyuna aldıysa da İsviçre bir türlü defans-ofans dengesini tutturamadı. Birkaç başarısız gol girişiminden sonra tam ümitlerimizin kaybolmaya başladığı sırada Tuncay’ın İsviçre defansını abandone eden pasını iyi değerlendiren Arda hem 3 puanı getiren hem de “Man Of The Match” ödülünü kazanan isim oldu. Takdir edersiniz ki bu galibiyet İsviçre basınına haddini bildirmekten çok daha öte anlamlar taşıyor. Maç sonunda küçük bir kargaşa yaşansa da millilerimizin bir beraberlikle Çeyrek Finale ulaşması mümkün.

UEFA’nın 2004’te yürürlüğe aldığı regülasyona göre;

“İlk iki grup maçın sonunda aynı puan, aynı averaj ve aynı gol sayılarına sahip iki takım, son maçta birbirleriyle berabere kalırsa, turu kimin atlayacağı, maçın normal süresinin hemen sonunda, iki uzatma devresi oynanmadan, yapılacak penaltı atışları ile belirleniyor. Eğer bu duruma üçüncü takım da dâhil olursa, yani aynı puan, averaj ve gol sayısına sahip bir başka takım varsa, bu durumda turu kimin geçeceğini belirlerken UEFA’nın önceki sıralama kuralları dikkate alınıyor.”

Uzun lafın kısası Çek Cumhuriyeti ile berabere kalırsak devreye penaltılar girecek. Ancak beraberliği hedeflemenin bizim için yenilgiyle eşdeğer olduğunu Portekiz maçında gördük. Çıkıp futbolumuzu oynamamız gerekiyor. Çekler Portekiz’den zayıf ama İsviçre’den güçlü bir ekip. Özellikle Sionko ve Plasil ile kanatlardan çok tehlikeli geliyorlar. Buna karşı belki 4-2-3-1’e dönüp Arda’yı da Semih’in arkasına kaydırmak işlevsel olabilir. Çünkü Çekler karşısında kanatlarımızın takviyeye ihtiyacı olacak.
 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..