Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

01 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kendine bile kıyılamayan zenginlikler

Kendine bile kıyılamayan zenginlikler
 

Baktıkça bakası geliyor insanın insanlara. Baktıkça gülesi geliyor gördüklerine hem kendinde hem de başkalarında. Baktıkça ağlayası geliyor görmek istemediklerine. Öyle derin öyle uçsuz bucaksız bir tünel, zaman zaman aydınlıklar içinde pırıl pırıl manzaralar, zaman zaman leş kokulu pislikler. Ne etliye ne sütlüye karışmaya niyetliler, içinin fesadını kötülükle yoğurmalar kimseye acımadan. Kendi olaylarına uyduruk mazaretler başkalarının yaşadıklarına tefi ateş üstünde oynatmalar.

Kendi aptallıklarını unutup karşısındaki insanları da aptal zannetmeler. Yaşadığı dünyaya kendi karnını doyurmak için bile katılamayanlar. Sürekli kene pozisyonunda kalmayı huy haline getirenler. Bıkkınlıklarla ve çaresizliklerle sırtlarında kenelerle dolaşanlar. Sorumsuzlar, sorumluluklarını her şeyin üstünde tutanlar. Saydıkça çoğalan, sayısı arttıkça uzayan paragraflar. Cennetin kapısını açacağı söylenen cömertler, kendilerine bile harcamaya kıyamayanlar.

Hayat aslında öyle kısa ki! Her gün yeni bir ders programı her gün ezber edilmesi gerekenler ve her gün öğrenilecek tonlarca bilgi. Beynimizi patlatmamak için süzgeçten geçirmeler, deniz altlarında fersah fersah derinlere gizlemeler kötü anılarımızı, güzelliklerimizin yüzümüzü güldürmelerini paylaşmalar. Bir ekmeği başka biriyle paylaşmanın o inanılmaz mutluluğu ve insanın kendini insan gibi hissetmesi.

Dünyanın kendilerine kalacağını zannetmeler. Mülkü giderken götürülecekmiş gibi sahiplenmeler. Mutsuzluklarını para denkleri içinde, küf kokuları ile gidermeye çalışmalar. Mis gibi giyinmenin, misler gibi bir evde uyumanın, insan gibi yaşamanın tadına asla varamayacaklar. Mülk sayısı arttıkça, yüreğinin fesadı çoğalanlar, yalnızlıkları büyüyenler. Vermek isteyen lazım mı diye sormaz. Getirir verir gözlerinin gördüğü kadarıyla, yaygara yapmadan usulca.

Hep yaşayamadıkları yarındır dertleri ama yarından çok mal-mülktür yalandan kılıflarına geçirdikleri. Deprem, küresel ısınma, kıyamet, dünyanın sonu, insanın sonuysa ölüm. Fark etmez önemli olan paralı olarak kalabilmek. Küf kokan yalnızlıklarının içine mutluluk adına kimseyi sokmak istemezler, hep üst raflara koyarlar isimlerini. Aynalara barışık olmayan, hep tek kişiliktir görüntüleri.

Yemek takımlarının ne anlamı vardır sevdiklerine hava atamazsan “Bakın ne şık duruyorlar soframda” diyerek. Zeytinyağlılarının lezzetini kimse yemezse anlamı var mı lezzetlerinin. Mis gibi pişirdiklerinin tadını sadece sen biliyorsan bana ne. Kendine bile kıyamıyorsan gezmek-yemek-kullanmak için kıymeti kaç kuruş söyler misin? Hep içinde kalmışsa almak isteyip de almadığın bir pırtı.

Hayatta her şey eskidikten sonra çul çaput aslında ama hayat bunlarla güzel. Abartmadan, zorlanmadan, ekmek parasını savurmadan da güzel yaşamak isteyenler açsınlar gözlerini. Kıymak için her şeyi biriktirdiklerinde, giymek için heves kalmıyor ne dolaşmaya, ne de yemeye izin veriyor sağlık. Yaşayamadıklarını evlatlarına fatura etmeye çalışan mutsuz insanlar ordusu.

Evet bir de kendilerine bile harcamaya kıyamayanlar var. Üstüne-başına, evine-barkına, çoluğuna-çocuğuna, konusuna-komşusuna, .... Ve özellikle kendisine kıyamayanlar. Ne üstünde güzel bir fistan görürsünüz, ne ayağında şık bir papuç. Elbette bu tamamen bir benzetme. Sağlığının gideceğini bilmelerine rağmen doktora-ilaca kıyamamalar. Eee gitmezsen-almazsan öleceksin. Ölü yatırım yapmak istemezler belki de, benim mi aklım ermiyor acaba? Paranı kullan yetişemediğin yerde dersin, buna can mı dayanır diye soru gelir karşı taraftan. Sen ona şaşırarak bakarsın o da sana aynı ifadeyle. Ya paran ya canın terazisinin o ince çizgisinde denge kurmaya çalışanlar ve asla kuramayanlar.

Hiç boşa harcamadan, savurganlık yapmadan da güzel yaşamak elimizde. Elimizdeyken sağlığımız ve gençliğimiz para puldan ibaret. Yarını unutmadan, bugünü dibine kadar olmasa da yaşayabiliriz inanın. İçinizde kalmasın vitrinde gördüğünüz uzun topuklu o zampara ayakkabıları alın ve giyinin çocuk hevesiyle. Kendiniz için giyinin şık giysilerinizi ne kadar giyinebileceğimiz sınırlı çünkü. Dün hiç bir şeyi olmayanlar bu gü yanımızda olamayabiliyor. Yaşayamadıkları ve içinde kalmış hevesleriyle.

Kimseye kıymadan, incitmeden kendiniz için ne yapmanız gerekiyorsa yapın lütfen. Yapamadıklarınızın acısı daha sonra daha acılı olarak çıkıyor çünkü. Hayatınıza, heveslerinize, sizi mutlu edecek güzelliklere kıymayın ne olur. Keşke daha açık ifadelerle anlatabilseydim ne demek istediğimi.

Resim: Arkadaşım Esin Katırcıoğlu'na aittir.

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..