- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Keşke
28.08.2004 tarihli yazımdır
O gün çok sevinçliydik. Sanki bir televizyon dizisi çekiliyordu ve biz küçük şeylerle mutlu olmayı başarabilen çocuklar rolünü üstlenmiştik...
Kolay mı? Büyük depremin yıktığı umutlar ufak ufak canlanıyordu. Keşke bir-iki küçük umut olsaydı depremin yıktığı. O koca sarsıntıyla birçok bina yerle bir olmuştu ve bir sürü insan acı bir şekilde can vermişti. Toz bulutunun arkasından izlemiştik cesetlerin çıkarılışını. Hatırlıyorum, önce bir adam görünmüştü şortuyla, sonra karısı olduğunu tahmin ettiğimiz pembe gecelikli bir kadın. Kepçe oradan oraya vurmuştu. O çaresizlik anında bizimkilerin yaşıyor olduğunu bilmek nasıl da güç vermişti.
Bir yılı çadırdan çadıra gezerek geçirdiler. Fermuarla açılan bezler yerine kolu olan kapıların varlığını özlediler, bir çatı istediler. Geçici süre kalacakları prefabrik evlerinin anahtarını almak herkesi çok mutlu etmişti.
Çadırdaki üç-beş eşyayı büyük bir hevesle taşıdık. Tahtadan da olsa duvarları vardı artık, minicik de olsa bir odaları, banyoları vardı.
Prefabrik çok güzel bir yerdeydi. Tam çocuk parkına karşı! Parkta da bizlik oyuncaklar vardı. Salıncağın üzerinde iki küçük baş başa kaldık. O anda ikimiz de çok mutluyduk ama ayrılık vaktinin yakın oluşu üzüyordu bizi. O da dönecek bir evimizin olmasından rahatsızlık duyuyordu galiba. Çünkü küçük gözlerini kısarak dedi ki; "Abla, keşke sizin de eviniz yıkılsaydı... Ne güzel burda bizimle kalırdınız."