Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kim korkar dişçiden?

Kim korkar dişçiden?
 

Ben korkmam şahsen dişçiden, neden korkacakmışım ki? Öcü mü O? Tabii ki değil.

Birden böyle direk girdim konuya yahu. Ne yapalım bir kerede böyle olsun.

Bugün 10.30 diş hastanesinde ameliyatım vardı. Herkes bir şey söyledi ameliyatla ilgili. Allahtan başkalarının tecrübelerini kullanmasını severim, herkesi büyük ilgi ile dinlemiştim yani başıma az çok neyin geleceğini biliyordum ama asla bireysel tecrübe gibisi yokmuş; o koltuğu oturunca daha iyi anlıyor insan.

Bekleme salonundayım, şöyle etrafıma bakıyorum kimler var diye ya da korkan var mı? Bir kadın geliyor elinde çocuğuyla biliyorum ki dişini çektirecek. Nereden mi biliyorum? Eee eliyle yanağını tutuyor zaten herkes eli ile yanağını tutuyor. “ ya bu dişçiye gelme psikolojisi mi acaba? Herkesin eli yanağında. Kadın dişçi koltuğuna oturuyor ve beş dk sonra kapı dışında. Beni ilgilendiren kadının yanağının durumu şiş mi yoksa normal mi? Tabii ki göremiyorum çünkü kadın eliyle yanağını tutuyor. Elinde tuttuğu çocuğu inanılmaz üzülmüş annesinin o haline; hüngür hüngür ağlıyor. Üzülüyorum.

Ve bir çift oturuyor karşımda, hastane mastane dinlemeden koklaşıyorlar ama birazdan, onlar biri ameliyata girecek, bakalım hangisi? diye bahse giriyorum kendimle ve kazanıyorum. Beş dk sonra koklaşan çiftlerin bayanını ameliyat masasına yatırmak üzere hemşire çağırıyor. Dışarıda kalan sevgili biraz endişeli, ayağa kalkıyor voltalar falan atıyor, deli stres yapmış yani kendine, saatte falan bakıyor sürekli. “ya” diyorum, “sevgilin doğuma girmedi ki dişini alıcaklar bitecek yahu” demek geliyor içimden ama diyemiyorum. Sadece gülümsüyorum o haline.

Bir kadın geliyor sonra hani böyle her şeyi bilen tipler vardır ya; anlatır bir dünya. O bizim sevgilisi ameliyat olan delikanlıyı sakinleştirmeye çalışıyor. İçeride ne yapılıyorsa tek tek anlatıyor hatun. Şaşırıyorum. Nereden biliyor bunca şeyi? Yoksa o doktor mu? Tabii ki değil…

Bir aile geliyor çoluk çocuk. Aile reisinin elinde bir futbol gazetesi hani futbol severim ben diye bağırıyor. Tipik bir Türk ailesiydi. Baba bacak bacak üzerine atmış gazetesini okuyor ve çocukların koordinasyonu annede tam Türk aile yapısı işte. Futbol sever baba, özverili eş ve anne. Evin en büyük çocuğu oğlan ve yeni sünnet olduğunu anlıyorum. Nasıl mı? Tabii ki kolundaki saatten ve künyesinden… Pek bir özen gösteriyor saatine. Babasının kopyası gibi, ben bile benzerliğe çok şaşırıyorum. Ama aile reisi doğru takımı tuttuğunu anlıyorum. Biraz daha sempatik gözüküyorlar gözüme. Ve bilin bakalım hangi takımı tutuyor. CİMBOMMMM… Ve o cimbomlu taraftarı yani bizim ailenin babasını odaya alıyorlar diş çekime. Ve o kendinden emin, karizmatik adam birden gidiyor yerine dişçinin koltuğunda naralar atan bir zavallı haline dönüveriyor. Çocuklar çok korkuyorlar gene. Zaten anlamam neden çocukları dişçiye getirirler ki, çocuklar dişçiden korkması için mi? Eminim ağzını açabildiği her an dişçiye benim bile duymadığım küfürleri etmiştir.

Ve karşıdan bir tip geliyor…

Saçlar birbirine girmiş, zayıf çelimsiz bir erkek. Gözlükleri var gözünde sanırım miyop ama o gözlüklerle görebilmesine çok şaşırıyorum çünkü çok pisler.

Birden aklıma ameliyat formumu doldurmağım geliyor ve hemen yan odadan kalem araklıyorum form için ama o da ne arakladığım kalem kurşun kalem çıkıyor ve doktora basılıyorum. Doktor dediğime bakmayın yani üzerine para verse onun bir diş hekimi olduğuna inanmam.

Saçlarının çiğ sarısı, üzerine giydiği elbisesinden daha koyu mor makyajı, süper apartman topuk ayakkabıları ve sıfır beden zayıflığı ve o sesiyle asla bir doktora benzemiyordu ama bana kalemini verdi sağ olsun.

Ve saat yaklaşıyor. Adımın okunmasını bekliyorum ve o kocaman kırmızı büyük puntolarla AMELİYATHANE yazan kapı açılıyor ve hemşire benim adımı okuyor.

“Hemen geliyorsunuz ve ayağınıza galoş giyiyorsunuz” diyor. Ben dünden hevesli, bitsin istiyorum bu işkence biran önce. Ama o da ne içeride Mustafa Sandal’da İndir çalıyor. “Vay be” diyorum yeni sağlık yasası acayip işe yaramış yani daha dinç ve hevesli doktorlar almışız hastanelerimize.

Ama,

Ve Doktor geliyor. Beklenen büyük an...

Doktoru görüyorum ve bütün dünyam başıma yıkılıyor. Doktor bu işi yapmaktan bezmiş, bıkmış, onu bıraksa yılın 365 günü tatil yapar, yani o derece bezmiş hayattan.

“evet açıyoruz ağzımızı, iğnenizi yapıcam” diyor.

Ve iğne. Offff

Peki peki bu faslı hiç anlatmıyorum. Konuşamama ve sağ tarafımın zonklamasını, hatta o alevi saymazsak çok iyiyim.

Hastane maceram çok güzeldi. Hem insanları izledim ki bunu çok severim hem de bu arada ameliyat oldum geldim.

En çok şuna güldüm; ameliyathanenin sürgülü kapısı açılıyor ve hastalardan biri sadece kafasını içeri sokup “şey ben bişey soracaktım” diyor, ki genelde içeridekiler bu cümleyi tamamlatmıyorlar ona, o(nlarda) “ ee iyi madem deyip” çıkarıyorlar kafayı ameliyathaneden.

Dişçiden korkan çocukları hiç saymıyorum annesi sürükleyerek doğru dişçinin yanına.


Ve son söz; ağız ve diş sağlığımız çok önemli o yüzden en az 6 ayda bir bakım yaptıralım, yaptırmayanları uyaralım.


Dişçi Not : http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=55457

 
Toplam blog
: 139
: 3267
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

Ya herşeyim ya hiçim.... Birbirinden güzel fotoğraflarıyla yazılarımı destekleyen canım arkadaşı..