- Kategori
- Deneme
Kim Korkar Yaşlılıktan
“Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için.
Yaşamak, yani ağır bastığından.”
Ah, sevgili Nazım; sen ki henüz yaşlanmadan gidenlerdensin… Bugün 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü. Bu günü iç karartıcı bir yazı yerine şiirlerle kutlayarak renklendirmek istedim. Kim bilir belki de kendime moral vermek istiyorumdur. Ne de olsa yaşlılık sınırını aştım artık…
Şiirler yaşlılığa övgü sayılmasalar da yaşlılığı anlatıyorlar. Biraz hüzün, biraz gecikmişlik duygusu ile uzun bir yolculuğa çıkma arifesinin telaşı içinde çoğu dizeler. Yaşamış olmanın bilgeliği, yaşlanmayan bir gönlün kırık heyecanlarıyla birlikte:
“Ebedi aşığının dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanıdığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde
Ey, ömrün en güzel türküsü,aldanış!
Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış…”*
Bedenin yaşlanıp, ruhun genç kalmasından daha acı ne olabilir? Aynaya her bakışımızda bize biraz daha yabancı gelen bir yüz ve ruhun gençlik çığlıklarına çaresizce sessiz kalan örselenmiş bir beden görüyoruz karşımızda. Ve hep bir soru takılıp kalıyor yüreğimize:
“Ellerinin kuytusunda saklardım yüzümü
Çok mu geç, seni sevmelerin zamanı”**
Zira yaşlılıkta yaşanan aşklar hep umutsuz vakalardır. Sevmek için çok geç olduğu düşünülür hep. Oysa aşkın erkeni, geç kalmışı olmaz, o her yaşta gelir buluverir bizi.
“Kimdir bana gülümseyen , yeşillik balkonundan
Demek gecelerden sonra nihayet gün doğuyor
Bir gülüşündür gençliğimi döndürdü yolundan
Yanan şu alnım elinin gölgesiyle soğuyor.”***
Aslında yaşlanabilmek bir mutluluktur. Yaşlılık çoğu kez yaşam içinde huzur dolu bir varoluşun başlangıcı sayılabilir çoğu kişi için. Çiçero 60 yaşından sonra yazdığı “Yaşlılık” adlı eserinde yaşlılığa övgüler yağdırır: “ Zevk düşkünlüğüne, yükselme hırsına, başkalarını geçmek için didinmeye, tutkuların tümüne kölelik ettikten sonra ruhun yapayalnız kalması, kendisiyle baş başa yaşaması ne paha biçilmez bir zevktir. Eğitim ve bilgiyle beslenince, insana istediğini yapmak için gereken zamanı bırakan yaşlılıktan daha hoş bir şey olamaz.” Sizce de doğru değil mi?
Yaşlılığın tek tesellisi galiba yaşamış olmak! Ve de bilmek ve görmek...Bu arada bir de sevmişsen, eh, daha ne olsun? Behçet Necatigil ille de “görmek” diyenlerden:
“ İçindeyim, diretiyorum çağa
Size ne miyim ben, siz bana ne siniz?
Bir hayal, bir masal mı eski
Ama ben görmüşümdür!”
Necati Cumalı için sevmek /sevişmektir geriye dönüp baktığımızda bizi mutlu eden:
“Gençtik, aşıktık, deliydik
Seviştikçe ağardı karanlıklar
Bunca dağın karlarını erittik.”
Doğru ve güzel yaşamak beraberinde doğru ve güzel yaşlanmayı getiriyor. Yaşadıklarından ders alanlara ve yaşlılığının altın günlerini mutluluk ve huzur içinde geçirenlere selam göndererek Halide N. Zorlutuna ile hoşça kalın diyorum:
“Her son gibidir: sürekli, gerçek, yalın
Son noktası ömrümce süren bir masalın
İçlenmeye değmez, yolun ayrıldı diye
Üç beş günümüz var gülünecek, hoşça kalın.”
*Ahmet Muhip Dıranas / Olvido
** Refik Durbaş / Zamanı
***Cahit Sıtkı Tarancı / Serenad