Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '10

 
Kategori
Deneme
 

Kimliksizim

Kimliksizim
 

Sevgiliye Mektuplar /

…………… Sabahın hangi zaman diliminde olduğumu anlamaya çalışırken duvar, tavan, içerideki eşyalar üzerime geliyor birer birer ve çoğalarak… Duvar yıkılıyor üzerime yorganı çekmeye çalışıyorum korunmak için, nafile yorgan gecenin hangi saatinde yerlerde bilemiyorum, tavan çöküyor beynimin kılcal damarlarını
titreterek ve eşyalar devriliyor yerlere…

…………… Eve akşam mı geldim ve hangi odadayım kestiremezken, bir an hangi evde nerede olduğumu bulmaya çalışıyorum nafile… Yıllarca her akşam bir oteline esrikliğimle konuk olduğum Güneydoğu'da odaklanıyorum bir an ve yok yok diyorum kendimle konuşmalarımda, akşam en son kadehi istediğimde şef garsonun servisi kapattıkları söylemine sinirlenerek bardağı yere atıp kırdığımı hatırlıyorum, sonra iki kişinin kolunda dışarı çıkartılışım ve yediğim ilk darbeden sonra hiçbir şey hatırlamayışım… Hesabı ben mi?başkası mı ödedi diye düşünürken başkasının o saatte o meyhanede olmadığı, bir başınalığım düşüyor geceden esir alan uğultu korosundaki beynime… Gerek görülmedi, hesap tamamdı, kovulmak ve tek yumruk hesap olarak dönmüştü adını bilmediğim, nereden oraya geldiğimi anımsamadığım meyhaneye ve bu odaya gelirken hangi yollardan geçmiştim, ne ile gelmiştim? Siyah keten pantolonumu dolabın kapağı üzerinde olduğunu görüp, kalkmak isterken sendeleyip ama yine de doğrulup ceplerini karıştırıyor, arabamın anahtarına ulaşıyorum… Kim getirmişti beni arabamla ve kim çıkarıp yatırmıştı?

…………… Vivaldi'nin Dört Mevsim' i geliyor kulaklarıma, kim dinliyor diye düşünürken feryatlar yükseliyor çoğalıyor gitgide artan temposu yükselen bir ritimle… İşine gitmekte olan tüp dağıtım kamyonetini süren entel bir şoför sonuna kadar açmış Müslüm baba'nın ''Tanrı İstemezse Yaprak Düşmezmiş'' adlı ünü yurt dışına yayılan şarkısını... Sigarasının ayyaşlığında… Okula giden yarı uykulu çocukları görünce yavaşlayacağına olanca gücüyle kornaya yükleniyor, çocukların uykusu ile gece vardiyasından dönüp henüz yatanların uykusu arasında çok bilinmeyenli sentezler oluşturarak ve arkasında savrulan dağılan boş tüplerin sesi titretirken mahalleyi doymadığı şarkıyı başa almaya çalışıyor hünerli elleri ile… Nazım
Hikmet'in hangi yıl yazdığını düşünüyor bulamıyorum o an ''Memleketimden İnsan Manzaraları''nı ve ülkenin her yeri, her karesi manzara olmuşken ve bu manzarayı yaratan, üreten, resimleyen, içinde olan yurdumun insanları varken tarihte ne ola ki… Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadı değil miyiz? Tufanları gösteren tarihlerin yadı değil miyiz?

…………… Tarhana çorbası olsa şimdi biraz, dumanı tüterken içip toksinlerini az da olsa atabildiğini düşünmek bir an rahatlatıyor, ardından da kıvrandırıyor… Günlerdir sıcak bir tas çorba içmediğim geliyor aklıma, acıkıyorum tarhana kokulu düşler ülkesine uzanmak isterken ve şu anda çıkıp nerede sıcak çorba bulabilirim diye düşünürken kimliksizliğim geliyor aklıma… Kimim ben, ne iş yaparım, çorba içtikten sonra nereye gideceğim… Sahi bilmediğim işime gidemezsem ararlar mı beni telefon gelir mi? Sorarlar mı bilmediğim işime bugün neden gitmediğimi, nerede olduğumu, hasta olup ta gidemediğimi mi düşünürler diye sorgularken telefonun arama sesini en üst seviyeye getiriyorum ki rahatça duyayım nerede çalıştığımı öğreneyim diye… Pencerenin yanından güneş ışığının tamamının vurduğu balkona çıkmak isterken korkuyor, ürküyor vazgeçiyorum… Şimdi hangi kentin havasını bile soluduğumu bilmezken ne işim vardı balkonda ve ne işim vardı odasını bilmediğim duvarları, boyası yabancı olan bu evde… Kimdim, neydim diye sınırlarımı zorluyorken telefon sesiyle irkiliyor hemen açıyor, sonra yere çarpıyorum gelen mehter marşının sağır eden gürültüsünde… Bazı kareler oluşmaya başlıyorken resim yırtılıyor, parçalanıyor, yok oluyor yeniden ve yine kaybolmuşluğumda…

…………… Ağır, aksak dolaşıyorum evin içerisinde, yattığım odanın dışındakiler boş, eşyasız ve benim gibi kimliksiz… Mutfağa giriyorum ortalık içki revan… Her tarafa şarap, rakı, bira şişeleri ve birkaç kadeh yayılmış, ağır anason kokusu çökmüş insanın içini dışına çıkaran rezillikte… Boş şişeleri tanımaya çalışıyorum kim, ne zaman içti diye ve hepsi yabancı hepsi başka anlamlarla bana bakıyor, bense kendime bakamamanın acısıyla banyoya giriyor ayna arıyorum… Kendimi birden fazla görüyorum kırılan aynada ve sayısız beni birleştirmek kendimi tanımak istiyorum, ağzım, burnum, kulağım, kaşlarım yüzümü tanırken kimliğimi görmek istiyorum ama inat ediyor kırık ayna göstermemekte… Bir parçasını alırken çerçeveden diğer parçalar lavabonun üzerine farklı ritimlerde ses çıkartıp yayılıyor, kırılıyor şangırdayarak… Elimdeki kırık parçayla antreye süzülen güneş ışığında bakıyorum tanımadığım kendime… Kaç gündür böyle saçım sakalım karışmış haldeyim, ne zamandır banyo yapmıyorum uzamışlığında saçımın sakalımın kirlenmişliğinde… Kirden yağa dönüşüp parlayan saçlarım, ışık huzmesiyle daha bir belirginleştiğinde kendimden nefretimi ayna parçasına yükleyip fırlatıyorum yerlere kimliksiz yüzüme dayanamıyorum…

…………… Perde arıyorum kornejsiz evin içinde cama germek çırılçıplak soyunmak için… Kahretsin hiçbir şey yok evde… Tozdan rengi değişen küveti su ile doldurup içinde saatlerce kalmak, uyumak istiyorum iç uyanmadan… Su akmıyor, anlaşılan üzerimdeki kir'e eklemeler olacak bugün yine artarak… Dışarı çıkıp dolaşmak isterken, neredeliğimi bilmediğim aklıma geliyor, ceplerimi karıştırıyorum beş kuruş para yok… Ne yerim ne içerim diye düşünüyorum ve hangi yemekleri sevdiğimi düşünürken aklıma hiçbir şey gelmiyor, gelmiyor, gelmiyor… Akşam içki ve yemekle karışık dayak yediğim meyhaneye gitsem yemek verirler mi bana, yoksa gecenin yansımasını yine mi yaşarım? Neredeydi bu meyhane diye inceden, derin, yoğun düşünüyorum ve bir şeyler yapmam lazım ki mide gurultularım sancıya dönüşürken, içimde
oluşan ağrılara son vermeliyim… Duyduğum melodiye anlam yüklemeye çalışırken artarak devam ediyor ve kapının yumruklandığını işitiyorum zil melodinin eşliğinde… Koşarak giderken kapıya beni kurtarmaya geldiklerini, yemek getirdiklerini, kimliğimi, işimi getirdiklerini düşünüyor açıyorum hemen kapıyı…

Üzerime çullanan birkaç kişiyle yere düştüğümde yüzüstü yatırıp ellerimi arkadan kelepçeliyor ve yerden kaldıran hemen telsizle yakalandığımı bildiriyor bir yerlere ''anlaşıldı''komutuyla kollarıma girip merdivenlerden iniyor, sireni yanan, öten bir arabaya bindiriyorlar mahallelinin alkışları eşliğinde… Ne yaptım, neler başardım da beni çılgınca alkışlıyorlardı anlayamıyordum kimliksizliğimde… Cama vurmaya çalışan birilerini polis uzaklaştırırken aklıma geçmişten iki şey süzülüp belleğime takılıyordu; Beni Siz Delirttiniz… Beni Siz Delirttiniz… Beni Siz Delirttiniz… Ve de '' Bu düzeni görüp delirmemek mümkün müydü''?

Halkımın, sirenlerin, caddelerin izlerinde kimliksizliğime doğru yol alıyordum…


- Adana

 
Toplam blog
: 111
: 726
Kayıt tarihi
: 22.01.09
 
 

Adana doğumluyum halen bu kentteyim.. Marmara Üniversitesi İşletme mezunuyum. Deneme ve şiir yazıy..