Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '09

 
Kategori
Kitap
 

Kimseye söyleme – Harlan Coben

Kimseye söyleme – Harlan Coben
 

7 Mart 2008 tarihinde bir kitap daha devrettim ve kitaplığıma kaldırdım.

Kimseye Söyleme – Harlan Coben

Romanın künyesini MB Yazarlarından Sn. Ali Gülcü’ nün sayfasında görmüştüm http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=158890

Kitabı, olağanca sade ve kendine has üslubuyla tanıtmıştı Ali Bey ve ona bu satırlarımla teşekkür ediyorum.

Bu kadar güzel kitap paylaşımın sonrasında, ben daha neler yazabilirim bilmiyorum. Fakat, okumuş olduğum kitaplar ile ilgili, kendim için, notlar almaktan ve kısaca görüşlerimi yazmaktan keyif alıyorum. O yüzden yine klavyenin başına geçmiş, kitap ile ilgili bir şeyler karalamayı deniyorum.

Harlan Coben ismini duymamıştım, okuduğum Yazarlar hakkında mutlaka bilgi edinmeye çalışırım. Okumaya başlamadan önce, nette küçük bir araştırma yaptım ve bulduğum şu cümleye çok güldüm:

“Vaktiyle bir kitabın arka kapağında gördüğüm ibareyi, Harlan Coben romanı hakkında söyleyebilirim: bakmayın “best seller” olduğuna, iyi kitaptır."

Kitabı bitirdiğim için bu düşünceye tamamen katıldığımı söyleyebilirim.

Son yıllarda, polisiye romanları her ne kadar ilgi alanımda olmasalar da, keyif ve merak içinde okudum. Günümüze uygun, modern, fazla dehşet içermeyen bir polisiye ile buluştum.

Her ne kadar masal tadında da olsa, kurgu çok hoş ve sürprizlerle doluydu… Ben masal okumayı çok seviyorum… Ve bu gerçekten güzel bir masaldı, bana göre.

Kitap çok sade ve beni yormayan bir üslup ile yazılmış. Ben uzun ve abartılı tasvirleri okumaktan hiçbir zaman hoşlanmamışımdır.

'Yazar, karakterlerin iç dünyalarını o kadar güzel anlatmış ki...bana, onların roman kahramanları olduklarını unutturdu.

Bir sahneden gerçekten çok etkilendim ve burada paylaşmak istedim. Bir baba ve oğlu…

Bir babanın, oğluyla ilk buluşması, bir babanın oğluna duyduğu sevgi ve ona karşı sorumluk bilinci, ancak bu kadar güzel anlatılabilir…

“Alisson’ın kucağında Brandon’ı gördüğümü hatırlıyorum. Hayatımda en tuhaf histi bu…İçimde bir şey kabarıyordu, öyle ki patlayacağımı zannetmiştim. Çok yoğun, fetheden bir duygu. Bunu kavrayamaz yada herhangi bir kategoriye koyamazsın. Sanırım tüm babalar benzeri şeyler hissediyor… Belki de öyle bir günde en anlaşılır hisler neşe ve endişedir. Artık bu küçük insandan sorumlu olduğunu bilmenin endişesi…Fakat sadece bunlar değildi. Bunu tam olarak tespit edemiyordum. O zaman yapamadım en azından. Brandon’un okuldaki ilk gününe kadar.Okul otobüsünü birlikte bekledik. Elinden tutuyordum.Brandon beş yaşındaydı.O yaşlarda çocukların yüzündeki ifadeyle başını kaldırıp bana baktı.Dizinde çoktan çim lekeleri oluşmuş kahverengi bir pantolon giyiyordu.Sarı renkli otobüsün kenara çekişini ve kapısı açılırken çıkardığı sesi hatırlıyorum. O zaman Brandon elimi bırakıp otobüsün basamaklarına tırmanmaya başladı.Uzanıp geri almak, evine götürmek istedim, fakat orada donup kaldım.Otobüse bindi ve kapının sesini tekrar duydum. Brandon pencere kenarına oturmuştu.Yüzünü görebiliyordum.Bana el sallıyordu. Ben de ona el salladım ve otobüs uzaklaşırken kendi kendime, “İşte bütün dünyam gidiyor”, dedim. Cılız metal gövdesiyle o sarı otobüs ve hiç tanımadığım şoförü her şeyimi alıp götürüyordu. O an doğduğu gün hissettiğim şeyin farkına vardım. Dehşet.Sadece kaygı değil. Soğuk, saf dehşet..Hastalıktan, yaşlılıktan ya da ölümden korkabilirsiniz. Fakat o otobüs çekip giderken mideme oturan o dehşet taşı gibi başka bir şey yoktur. O zaman, tüm çabalarıma rağmen, ona kötü bir şeylerin olabileceğini biliyordum. Her zaman yanında bulunup ona kalkan olamazdım. Bunu hep düşündüm. Hepimiz düşünürüz sanırım.”

Bu satırları yazarken eşim, büyük oğlumuzla, yanımda masada fizik dersi çalışıyorlar. Bir an için yazmayı bırakıyorum ve onları izliyorum…sevgiyle. Eşim de böyle hissetmiş midir, kendime soruyorum… O da bana soran gözlerle bakıyor ve göz kırpıyor…gülümsüyor. Çalışmalarını bozmak istemiyorum, yazmaya devam ediyorum.

Evet, bir polisiye romanı, fakat bir şeyler anlatan ve insana bir şeyler katan polisiye. Kitabın son sayfasını kapattıktan sonra; arkadaşlık, aşk, sadakat, fedakârlık, aile bağları, doğa ve pek çok şey hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz.

“ Yargılamamayı öğrendim. Dinlerim.Kendimi karşımdakinin yerine koyarım” işte bu kadar basit sözcüklerle, hayatta önemli, fakat uygulamada pek başarılı olduğumuzu söyleyemediğim, doğrulardan birini ortaya koyuyor Harlan Coben.

Yazar, müthiş sürpriz son ve harika satırlarla noktalamış romanını ve ben yine iyi bir roman okuduğum için mutluyum.

 
Toplam blog
: 144
: 1854
Kayıt tarihi
: 13.03.08
 
 

Doğduğum ve büyüdüğüm şehir Kırcali, Bulgaristan. Yıl 1964. Makina Mühendisiyim. Evli ve iki çocu..