Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '13

 
Kategori
Kitap
 

Kitaplıklar Demokrasinin Kaleleridir

Kitaplıklar Demokrasinin Kaleleridir
 

Üniversite ve çalışma hayatımın dörtte üçü yurt dışında geçti. Hani şu; otobüste, trende, vapurda herkesin elinde bir kitap, gazete, dergi olan yerlerde yani. Onlarca kültürde yıllar boyu Satış&Pazarlama yapınca daha farklı okuyabiliyorsunuz insan yüzlerini. Ben de bakıp bakıp anlamaya çalışıyor, neden biz az okuyoruz diye hayıflanıyorum. "Kitaplar çok büyük ve ağır, çantalarımıza sığmıyor." mazeretleri vardı bir zamanlar. Artık küçükleri de basılıyor. Peki, arttı mı okur sayısı? Ne yazık ki hayır! Avrupa ülkelerinde okuryazar oranı %100 neredeyse, bizde ise %90’ın biraz üzeri. Bu mu neden? Yani 10 kitaptan ancak 9’u mu satılıyor ülkemizde? Peki, 75 milyonluk nüfusun kaçta kaçı gazete okuyor? Günlük satış toplamının 4 milyon civarında olduğunu ve bir gazeteyi de 3 kişinin okuduğunu düşünecek olursak günde 12 milyon kişi gazete okuyor ülkemizde. Sonuç ürkütücü! Nüfusumuzun ancak %16’sı gazete okuyor. Japonya ve Norveç’te ise bu oran %65. Okumaya bu kadar uzak, 75 krş gazete parası bile vermezken insanlarımız, “Neden kitap okumuyoruz?” tartışılabilir mi?

İngiltere’de halkın %21’i, Amerika’da %12’si, Japonya’da %14’ü düzenli kitap okurken bu oran ülkemizde sadece %1

Bir Japon yılda ortalama 25 kitap okurken, bir Türk on yılda bir kitap okuyor!!

Gün içi saatlerimizi Müge’nin dedektifliklerine, izdivaç programlarına; gecelerimizi de Macun’un bitmek bilmeyen yetenek ve seslerine, Sülüman’ın halvetine, Kuzey’in raconlarına keyifle heba ederken okumaya yılda sadece 6 saatimizi ayırıyoruz.

Televizyon izleme oranlarında -günlük ortalama 4.5 saatle- ABD’nin ardından dünya ikincisiyiz! Halkımızın %16’sı gazete, %4’ü dergi ve %1’i kitap okuyor; ama %95’i televizyon izliyor. Martta ZorVayvır da başlıyor ve birinciliği Amerika’nın elinden kesin alırız:)

Bana bir ülke daha söylesenize, orta öğretim öğrencileri yılın 1000 saatini okulda geçirirken, 1500 saatini TV ve bilgisayar karşısında geçirsin!

Evimde 10 bine yakın kitabım var. Salonun ve çalışma odamın duvarları, koridorlar badana gerektirmiyor:) Herhalde beş yüz kadarını henüz okuyamamışımdır. Ayda ancak 2 kitap okuyabiliyorum; ama kendim ve arkadaşlarım için en az 10 kitap alıyorum. Anne-babamın yeşerttiği filiz şimdilerde artık kocaman bir ağaç. Kitap kokusu olmayan bir yerde yaşayamam gibi geliyor. Okuyorum, yazıyorum, paylaşıyorum; arkadaşlarımın mutluluğu, başarıları benim zenginliğim oluyor. Verebileceğim en anlamlı hediye, kitap; alabileceğim en makbûl hediye de. Kitap fuarlarını kaçırmıyorum. İmza günlerinden arta kalan vakitlerde onlarca kitap alıyorum. Yayınlanmış iki kitabım (Ben Olmanın Issızlığında, Ben Olmanın Varlığında) ve basılacak iki roman (Ben Olmanın Sonsuzluğunda, Aşkın C Şıkkı) bir şiir bir de öykü kitabım var. Kitap sahibi olmak evlat sahibi olmak gibi bir şey. Hele ki okurla kucaklaşmak! Ben kitaplarımdan hiçbir maddi gelir elde etmiyorum. Çünkü bu, insanın evladını satması gibi geliyor bana ve bu nedenle de okurla çok ucuza buluşmasını sağlıyorum. Benim almadığım para onlara indirim olarak yansıyor. Diğer yayınevleri de fuarlar süresince oldukça indirimli satıyorlar kitaplarını.

Kimse kitap pahalı bu ülkede demesin!

Sonuç olarak; kişisel kanaatim, ne gazeteler ne de kitaplar pahalı değil ülkemizde. Az okumamızın nedeni, bizim okumayı sevmememiz ya da o sevgiyle yetiştirilmememiz. Çocuklarını kitap sevgisiyle büyüten ailelerin sayısı da ne yazık ki çok az. Dikkat edin, sosyal statüsü yüksek muhitlerde, şehirlerde daha çok kitabevi var. İstanbul’da Kanyon AVM’nin en büyük iki mağazası nedir biliyor musunuz: D&R ve Remzi Kitabevi. Orada bulunmaktan çok keyif alıyorum. Rahat koltuklara kurulup o kokuyu ciğerlerime doyasıya çekiyorum. Bağdat Caddesi'nde 500 metre içinde 3 tane D&R, 2 tane Remzi Kitabevi var ve hepsi de tıklım tıklım dolu. İndirimli kitaplar da satılıyor. Aynı bölgedeki Nezih ve İnkılâp Kitabevleri de öyle. Peki, kitabevleri neden bu muhitlerde çok? Çünkü buralarda eğitim ve gelir seviyesi yüksek. Çocuklar anne-babalarını kitap okurken görüyor. Annesi kitap alırken, çocuk gözlemliyor. Zincirleme ilerliyor kitap sevgisi. Gelir düzeyi düşük bölgelerde ise anne-baba geçim derdinde, bir sürü güncel problemle savaşıyor. Bedava kitap bile bulsa okuyacak motivasyonda değil. Kendi çocukluğunda görmediğini çocuklarına verecek mecali yok. O anne-babaları bir gecede kitap sevgisiyle doldurup, çocuklarını o sevgiyle yetiştirmelerini sağlayabilir miyiz? Elbette ki hayır. Peki ne yapılabilir? Tek çare: Okullarımızın yani çocuklarımızın büyük vakitlerini geçirdikleri ikinci yuvalarının bu görevi daha yoğun üstlenmesidir. Okullarımız bu konuda çok hassas ve ellerinden geleni yapıyorlar aslında; ama bence gazeteler, yayınevleri ve yazarlar da okulları daha çok desteklemeliler.

2010 yılında MB'den Rânâ Hoca'mın Ankara Pursaklar'daki okuluna yaptığım ziyarette okul kütüphanesine kitaplar armağan ettim, çocuklarla sohbete doyamadım, ayrılamadım yanlarından. Onlarca üniversite kütüphanesinde kitaplarım var; vakit buldukça ziyaret de ediyorum, mutlu oluyorum. Yazarlara düşen görev büyük. Aksi takdirde günümüzün ürkütücü oranları yükselmeye devam edecektir.

Sizlere mükemmel bir örnek verebilirim. Yanlış hatırlamıyorsam, Almanya’ya ilk işçilerimiz 1963 yılında gitmeye başlamışlardı ki içlerinde amcam ve halam da vardı. O yıllarda -Almanların çalışmak istemeyeceği- en ağır işlerde çalıştırılıyorlardı. Çoğu köylerini terk edip Sirkeci'den trenle Alamanya yollarına düşmüş eğitimsiz insanlardı. Bugün ise üçüncü kuşağın duruşuna inanamazsınız! İşim gereği birçoğuyla temas halindeyim. Okumayı seven, hemen hepsi yüksek eğitimli ve en az üç lisan bilen insanlar. Alman şirketlerinde çok iyi pozisyonlardalar. Peki o eğitimsiz, köyünden kalkıp gurbete gitmiş insanlarımızın çocukları nasıl oldu da böyle iyi eğitimli aydınlar haline geldiler? Kanımca, ailelerin yetersiz kaldığı yerlerde eğitim sistemi o eksiklikleri kapattı. O çocuklar şimdi Alman Parlamentosundalar. Hâlâ geç değil ve biz de başarabiliriz. Çocuklar aynı çocuklar. Ovidius'un da dediği gibi, gençlerini kitapla beslemeyen toplumların sonu acıdır!

Bilgili ve bilgisini paylaşan, solo başarıları değil kitlesel başarıları savunan bireyler güçlü devletlerin temel direkleridir. Hani bir soru vardır: “Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?” diye, benim cevabım her zaman, “İyi eğitimli, çok gezen, çok okuyan, çok yazan, çok paylaşan bilir.” olmuştur.

Paylaşımın keyfi iyilere, hasedi kötülere kalır!

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..