Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '13

 
Kategori
Öykü
 

Koca Kırmızı Nar

Koca Kırmızı Nar
 

görsel: Bazı Şeyler


Sabah gözlerinizi açıp etrafınıza baktığınızda gördüklerinizle, benim gördüklerim arasında fark olduğunu biliyorum. Bu benim için bir problem hiç olmadı. Çünkü bunun normal bir şey olduğunu düşündüm hatta. Bazen, herkesin birbirini böyle gördüğünü düşündüm. Benim için kahve fincanı olabilirsiniz. Kırmızı bir elma ya da kedinin taktığı gözlük. Sokaklarda yürümek kimi zaman eğlenceli oluyor. Sevimli fareler, büyük portakallar, ev terlikleri. Sokak benim için, bazen büyük bir karnaval alanına benziyor. Ailemle yaşadığım zamanlarda annem, benim için pamuktan ibaretti. Babamı ölene kadar kırmızı bir şey olarak hatırladım. Sanki, bir uyşturucunun etkisinde görülen halüsilasyonlar diyarındaymışım gibi hissetmediğim zamanlar olmadı değil ama, alıştım. Sinestezi olduğumu öğrendiğim gün, daha sonra annemle beraber öğrendiğimiz gün, annem hastalığıma sevindi. Çünkü ona ne zaman ”benim için koca bir pamuksun” desem, benim keçileri kaçırdığımı düşünüyordu. Doktordan da hastalığımın detaylarını öğrendiğinde, deli değil de hasta olduğumu öğrendiğinde, rahatladığını bana davranışlarından anlamıştım.

Okula başlamıştım çocukken. Bir sürü arkadaşım olmuştu ama hiçbirinin ismi yoktu benim için. Hepsi çeşitli renk ve cisimlerden ibarettiler. Bazıları beni tuhaf bulsa da pek zarar görmeden aralarından sıyrılmayı bildim. Belki de şanslıydım, bilmiyorum. Yıllar ilerliyor, gördüklerim başka renklere bürünüyor, tanıdıklarım renk değiştiriyor, dinlediklerim bir sayıya tekabül ediyor, rakamlar yine renkleniyordu. Zaman da ilerlerken ve doğal olarak ben de büyürken, daha önce ifade edenler başka bir şey oluyordu ama yaşamaya devam ediyordum. Bazen komik şeyler de başıma gelmiyor değildi ama pek de şikayet edecek bir durumum yoktu. Etrafımda pek kimsenin bilmesini de istemiyordum bu durumun. Etrafımdaki çok az insan bu durumdan haberdar. Bir keresinde üniversitedeyken, sınavların son bulmasını da bahane ederek, kalabalık bir grupla bara gtmiştik, eğlenmek için. O gün, okulda hoşlandığım bir kadın da gelmişti. Zaman ilerledikçe içilen alkollerin de bana vermiş olduğu yetkiyle, cesaretimi toplamıştım ve yanına gitmiştim. Aslında o ana kadar sadece birbirimize, bir şey ifade etmeyen selamlar veriyorduk. Onun beni görmediği ama benim onu fark ettiğim anlarda, kendi başıma onun güzel olduğunu düşünmüştüm. Yanına gitttim ve ne diyeceğimi de planlamadan selam verdim. Biraz konuştuk ve biraz da sarhoş olmamdan dolayı ona, benim için güzel bir kırmızı nar olduğunu söylediğimde, kahkaha atmıştı. Tam olarak dediğimi anlamadı. Sonra aptalca bir şekilde durumumdan bahsettim ve şaşırmıştı. Daha önce duymadığını söylemişti falan. Tabii ki o gün bir beraberliğimiz başlamadı ve o zaman onu öpemedim ya da hiç sevişmedik. Ayıldıktan sonra da, bu olay aklıma geldiğinde yastığımı güzel bir şekilde ısırdığımı hatırlıyorum. Ne kadar da aptalcaydı.

Genel olarak çok da sosyal biri olduğum söylenemez. Her dönem çeşitli sayılarda arkadaşım oldu. Içinde bulunduğum dönem sonrasında da arkadaşlık ilişkilerim pek yürümedi. Suçlunun ben olduğunu düşünmeye karar vermiştim, bu tip şeyleri düşündüğümde. E gerçekten de öyleydi. Eğer birini arayıp, sormak veya bir şeyler konuşmak istemiyorsanız, onu görmek gibi bir isteğe sahip değilseniz, sırf tanışıklığınız devam etsin diye de kendinizi yakında tutmanın da bir anlamı yoktu benim için. Birkaç da olsa sürekli görüştüğüm arkadaşım var. En azından bu bana yetiyordu. Kalabalık bir şehirde yaşıyordum ve konuşmayı, zaman geçirmeyi sevdiğim birkaç kişinin dışında da, kısa anlığına da olsa bir şeyler paylaştığım birileriyle de tanışıyordum. Ailemle beraber yaşamadığım için, ev arkadaşlarım oluyordu ya da ben ev arkadaşı oluyordum. Onlarla tanışıyor sonra onların tanıdıklarıyla tanışıyor, böyle de devam ediyordu. Kendi başıma eve çıkacak paraya daha sahip değilim. Ev arkadaşlarımın evde olmadığı günlerde, tek başıma yaşıyormuş gibi düşünür, tek başına yaşamanın nasıl olabileceğini hayal ederdim. Pek sıkıntı olmayacağına karar vermiştim.

Bir gün, tek başıma ofisten çıkmıştım. Sokakta yürürken eve gitmek istemeyen adımlarım beni, ara sıra gittiğim bara götürdü. Giriş kapısının tam karşısında ve en sonunda kalan masaya çantamı bıraktım ve ne içeceğime karar vermeden bara doğru hareket ettim. Bir bira aldım ve yerime döndüm. Çantamda bulunan kitabı açtım ve biraz okudum. Bir yandan da hiçbir anlamı olmayan, bir sürü şey düşünüyordum. Sayfaları çeviriyor, biramı yudumluyordum. Sonra bir tane daha bira aldım. Sonra üçüncü biramı almak için bara gittim yine. Biramın bardağa dolmasını beklerken, barda tek başına oturan bir kadını gördüm. Biramı aldım ve masaya döndüm. Kitap okumaya devam ettiysem de, vücuduma nüfus eden alkolün baskısını hissetmeye başlamıştım. Yüzünü dahi görmediğim barda oturan kadın aklıma gelip duruyordu. Içimde planlar yapmaya başladım. Git ve konuş diyen sarhoş olmuş yanıma, hala ayakta durmaya çalışan yanım, saçmalama diye mücadele ediyordu. Biramı yudumlamaya devam ediyordum. Etrafıma bakınmaya, başımı kaşımaya, anlamsızca ileriye gözlerimi dikmeye devam ediyordum. Kitabı bir kenara koymuştum. Kendimce bir karara varmıştım. Eğer biramı bitirip, yeni bira almak için bara gittiğimde kadın hala orada oturuyorsa, yanına gidecek ve konuşacaktım. Kendimi sokmuş olduğum bu stresli dakikaların ardından, biramdan kalan son yudumu aldım ve ayağa kalktım. Bara doğru her adımda, içimde beliren heyecan daha da artarken, bara geldim ve dördüncü biramı söyledim. Evet, hala orada oturuyordu ve hala yalnız oturuyordu. Biramı beklerken, ona doğru bakıyordum ama o bana bakmıyordu. Beklerken, nasıl bir hamleyle yanına gitmem gerektiğini kestirmeye çalışırken, biram doldu, parasını ödedim ve bardaki işim yine sona ermiş ve masaya dönmem gerekiyordu. Biramı aldım. Bir yudum içtim ve kadının bulunduğu tarafa doğru elimde birayla gittim. Sol elini yüzüne dayamış, bar tezgahına gözlerini dikmiş, adeta cansız bir şekilde duruyor gibiydi. Arkasına kadar geldim. Seslensem ya da sırtına dokunsam varlığımdan haberdar edecek yakınlıktaydım. Tam yanına geçtim ve biramı bar tezgahına koydum ve ona dönerek ” merhaba” dedim. Yüzünü kaldırdı ve bana baktı. Birden koca kırmızı nar karşımda beliri vermişti. Beni gördü ve ” seeeen” dedi. Şaşırmıştım. Yıllar önce sarhoş olduğumda ”benim için koca kırmızı bir narsın” dediğim kadınla, yıllar sonra yine sarhoş bir şekilde karşılaşmıştım. Ben böyle planlamamıştım. Lanet olsun dedim içimden. Sonra oturduğum masayı söyledim, beraber masaya geçtik ve konuşmaya başladık. Sevgilisiyle bugün ayrılmış. Uzun süreli bir ilişkisiymiş ve kafasını dağıtmak için gördüğü ilk bara gelmiş. Mutsuz ve yıkık görünmesinin nedenini de böylece anlamış oldum. Her neyse sen ne yapıyorsun diye sorduğunda, hayatımdan bahsettim. Sonra o, onun hayatından bahsetti. Kısa aralıklarla da olsa biten ilişkisiyle alakalı anektodlar vermeye devam ediyordu ama başka konulardan da konuşmaya devam ediyorduk. Biralarımız bitti, sonra başka bira aldık. Onları da içtik, sonra başkasını söyledik, onları da içtik. Ben hatrı sayılır derecede sarhoş olmuş, o da benim kadar olmasa da benden aşağıya kalmayacak dereceye ulaşmıştı. Dans edelim mi dedi, evet dedim biralarımızı tam bitirmeden masadan kalktık. Balkan ve latin şarkıların çalındığı, sıklıkla olmasa da ara sıra gittiğim bara gittik. Biralarımızı elimize alıp, pistin en ortasına geçip, kimseyi de umursamadan, içimizden gelen hareketleri yapmaya başladık. Gayet eğlenceliydi, bir kural silsilesine bağlı olmadan hareket etmek. Gülüyorduk. Bazen ellerimizi kenetleyip, karşılıklı göbek atıyorduk. Bazen o kolunu omzuma, ben de kolumu beline götürüyordum. Birkaç dakikayı aşmayan sürelerde yakınlaşıyorduk, olabildiğince. Fazla konuşmuyor, pistten ayrılmadan dans ediyor, biralarımızı içmeye devam ediyorduk.

Hızla dönen dünyanın, baş döndürmesiyle beraber zaman öylece akıp gitmişti. Beni gördüğüne mutlu olduğuna, hele de böyle bir gecede rastlaşmamıza ve eğlenip dans etmemize çok mutlu olduğunu söyledi. Telefon numaramı aldı, belki bir daha görüşürüz diye. Ben de istediğin zaman arayabilirsin tarzında bir şey dedim. Sarıldı ve taksiye binip gitti.

Birkaç gün sonra telefonuma mesaj gelmişti. ”koca kırmızı nar seninle görüşmek istiyor. Sen de koca kırmızı narla görüşmek ister misin” yazmıştı. Ben de ”koca kırmızı narla görüşmek isterim diye cevap yazdım. Ofisten biraz da erken çıkıp görüştük. Sonra yine oturduk bira içtik. Arada ayaküstü yemek yedik. Dans etmeye gittik yine ve yine sarhoş olduk ve yine o bana sarıldı ve taksiye bindi ve gitti. Sonraki gün yine haberleştik. Yine buluştuk. Daha sonraki günler de böyle devam etti. Bir gün yine sarıldık ve ”bana gelir misin” diye sordu, kollarımla onu sararken. Birden her şey yeşil olmuştu. Taksiyle ona doğru giderken, yanımdan mavi muzlar, turuncu patlıcanlar görüyordum. Evine gittik, birer kadeh şarap doldurdu. ”sadece uyuyalım olur mu” dedi, ben de gülümsedim. Uyuduk ve kalktık. Çıktık evden ve bir yerde kahvaltı yaptık beraber ve sonra ayrı yönlere gittik. Ilerleyen günlerde de ilişkimiz, daha fazla gelişmeler gösterdi. Seviştik. Yürüdük, tatil günlerinde sürekli beraberdik. Bazı maaş aldığım zamanlarda, çalıştığı yere 5-6 ayrı isimle çiçek yolluyordum. Beni arayıp sadece kahkaha atıp kapıyordu. O da ara sıra çalıştığım yere kızarmış tavuk ve bir tane gül yolluyordu. Hatta bir keresinde tek bir dal sigara yollamıştı ve üzerine ” içerken sadece beni düşün” diye yazmıştı. Ben de sigarayı yaktım ve onu düşünmeye koyulmuşken, sigara patlamıştı ve sigara odasında bulunan diğer herkes, bana kahkahalarla gülmüştü. Ama yine de onu seviyordum. Akıllı bir sürprizdi, hoşuma gitmişti.

Zaman geçtikçe, aynılığa tekabül eden anların çoğalması da kaçınılmaz gibi görünmeye başlamıştı. Eskisi gibi eğlenemiyor gibi hissediyor, artık birbirimizi eğlendirecek şeyler de yapmaz hale gelmiştik. Sonu görüyor gibiydim ama sonu ertelemek için elimden geleni de yapmak istiyordum. Bir hafta sonu beraber, yakınlarda olan bir yere gittik. Tam bir felaketti. Çiçekler yolladım yine ama beni kahkaha atmak için aramadı. Patlayan sigara da yollamıyordu. Iş çıkışında görüşüp, sarhoş da olmuyorduk, dans da etmiyorduk artık eskisi gibi. Ara sıra buluşuyor, birkaç bira içip, ayrı ayrı evlere gidiyorduk. Onun nasıl hissettiği bilmiyordum ama bangır bangır gelen sonun varlığı, gittikçe kendini hissettiriyordu. Sonra bir gün beni aradı, görüşmek istediğini söyledi. Ses tonundan sevimsiz bir şeylerin olacağını hissettim. Daha sonra buluştuk ve karşılıklı olarak masada oturduk. Konuşmaya o başladı. Değerlendirme raporu tadında, ilişkinin evrimleşme sürecinden bahsetti ve şu ana geldiğinde daha fazla yürütemeyeceğini ve içinde bana karşı bir şeylerin söndüğünü söyledi. Bu duyduklarım karşısında, içimden hiçbir şey söylemek gelmedi. Belki, ”biraz daha deneyelim, ben mücadele edeceğim ve beni tekrardan sevmeni sağlayacağım” gibi şeyler söylesem, fikri değişirdi ama duyduklarımdan sonra, böyle bir şeyin olacağına dair inancım da hiç yok denecek kadardı. Söylediklerini dinledim, pek konuşmadım. Onu anlayabildiğimi ki böyle bir şeyi de beklediğimi söyledim. Yanımdan ayrılırken, ona karşı olan kibarlığım için teşekkür etti ve gitti. Ben oturmaya devam ettim. Sarhoş olana kadar içtim.

Sonraki günler, kalp sıkışıklığı, onu aramamı söyleyen ve arasam da bir şeyin değişmeyeceğini bilen düşüncelerimin savaşıyla geçti. Pek konuşmadığım, pek eğlenemediğim, sürekli hareketsiz bir şekilde durmak, ara sıra kendimden vazgeçecek raddeye gelecek biçimde sarhoş olmak ve sarhoş kalmak isteğiyle beraber yaşadım. Özlemekten çıldıracak gibi olduğum zamanlar oldu, yoldan geçenleri ona benzettiğim anlar her an bir köşeden çıkıyordu. Biriyle konuşacak isteğim yok olmuş, sadece ondan bahsetmek isteğiyle yanıp tutuşuyordum. Koca kırmızı nar bir daha yanımda olmayacaktı. Annemin yanına gittim. Başka sığınacak bir liman bulamamıştım kendime. Aradım ve akşama oraya geleceğimi söyledim. Kapıyı çaldım, kapıyı açtı. Sarıldık birbirimize ve ”yemek için biraz bekleyeceğiz ama olana kadar al şu kırmızı narı. Sen koca kırmızı narları seversin” dedi. Gözlerine baktım,elindeki narı aldım. Balkonun kapısını açtım ve tüm gücümle narı uzağa fırlattım. Anneme döndüm ”ben artık koca kırmızı narı sevmiyorum,o benim canımı acıttı anne” dedim. Bir şey anlamadı ama bana sarıldı ” ahh canım” diye. Evet anne, ” ahh canım”

 
Toplam blog
: 19
: 126
Kayıt tarihi
: 04.10.11
 
 

Bugüne kadar çeşitli sözlüklerde yazarlık yaptım. Kendime ait devrimhaymatlos.tumblr adlı bir blo..