Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '10

 
Kategori
Deneme
 

Küçük komando

Küçük komando
 

Bir gün, o da büyüyecek...


*GÜL-E... 

Hiç de kendini ele vermemişti... Doğduğunda, o kadar ağır başlı, o kadar soğuk bakıyordu ki etrafına, hiç kimsenin aklına gelemezdi... 

Ağır duruşluydu; soğuktu ama kararlı, insanı delip geçen bakışları vardı; hayata ilk gözünü açtığı andan itibaren... 

Yaşını karşıladığı ilk günlerde, aniden, yattığı yerden doğruldu; bir iki adım yalpaladı ve sonra yürüdü... 

O ağır, yerinden kalkamayacak gibi görünen ayaklara, iki ateş göz, hükmetti... Ve küçücük kız, yerinden kımıldamakla yetinmedi; bir çırpıda kararlı adımlarla yürüdü... 

Yürümesinden az evvel, apartmanda onu bir dede hasretiyle seven Ethem Amcasından, bir asker disipliniyle, ilk emekleme derslerini almıştı aslında, uygun adımlarla... Ona sanki, biraz saçma gelmişti, bu talimler... Emeklerken, ne gereği varsa, yürütece de bindirmişlerdi onu... O kadar heyecanlı ve o kadar yürümeye açtı ki; yürütece oturduğu anda, ilk adımın hırsıyla paramparça etti, ona sunulan ayrıntıyı... 

Bu anlamsız denemelere; kendisi gibi olanların itiraz etmeden katlandıkları seremoniye, hiç itibar etmedi; o taptaze, cıvıltılı hayatında... 

On ikinci ayda, "hoop" diye adımını attı ve yürüdü... Hızlı hızlı yürüyordu; hatta, ondan beş dakika sonra doğan ikizi, onun yürüyüşünü görünce, saçını başını yoluyor, hırsından kendini yerlere atıyordu... 

Yürüdü, yürüdü; sonra, koştu, koştu... Daha sonra, atladı, zıpladı; atladı, tırmandı... 

Ve bir gün!... 

Salona girenler, şaşkınlıklarından küçük dillerini yuttular... Küçük dilini yutan grup, bir anlık ona baktılar; sonra da onun fotoğrafını çektiler: 

Küçük Komando, salon vitrininin tepesinde, camdan kayaları aşarak; fincanlara uzanıyordu... Sanırsınız ki; sarp kayaların doruğunda açan kardeleni koparmaya uzanıyordu, o küçük eli... 

Daha, çok çok küçüktü; ama, neredeyse, iki metrelik vitrinin en uç noktasına başı değiyordu... Küçük dilini yutanlar, dillerini çıkaramasalar da yerinden, akıllarını çalıştırmaya yeltendiler... "Nasıl çıkabilmişti, bu Küçük Kız tepelere?" Sonra, sır çözüldü... 

Vitrinin ön çekmeceleri merdiven basamağı nizamında sıralanmıştı... Ve, on beş aya yeni eren cin; basamakları kendinden emin, ağır ağır ve cesaretle çıkmıştı... 

Anladı ki diller; o küçük yürek, mutlaka, hayat merdiveninde de sarp kayalarda açan kardelene, elini uzatacaktı... 

Dilini yutanlardan birinin dilinin bağı, herkesten önce çözüldü, gururla: 

"Seni Seviyorum, Yavrum..." 

................... 

* "Tabii, seni de GÜL-N...; ama beş dakika bekleyeceksin..." :) 

Yegâh Elif Mirzâde 

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..