Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '07

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Kulaklarınız açık mı?

Kulaklarınız açık mı?
 

Her gün kulağımda kulaklık, sevdiğim şarkıları dinler uzun süren yolculuğumda yarenlik eden şarkıcıların eğlencesiyle vaktin nasıl geçtiğini anlamadan işe varırım. Bu artık vazgeçilmez bir yaşam alışkanlığı olmuştur benim için. Sadece bana has bir özellik değildir pek tabi. Teknolojinin ilerlemesi radyo veya müzik çaların ufalarak cebimize girmesi ve dolayısıyla kulaklık aracıyla bize hizmet etmesi hemen hemen herkeste bu alışkanlığın yer etmesini sağlayan önemli bir faktördür. Şehrin gürültüsünden, kalabalıktaki uğultudan arınmanın ve hatta bazen olumsuz düşünceleri beyinden atmanın en kolay yolu kulakları tıkamak ve lay lay lom şarkılarla bir çeşit meditasyon yapmaktır belki de. Bazen kimisinin uyuduğunu görürüz melodiler eşliğinde. Oh ne güzel ninni gibi değil mi? Ama ben sadece çevremi izleyerek müziğin hikâyesine dalar ve zamanın geçmesine tanıklık ederek hatta bazen sessizce eşlik ederdim melodilere ta ki o güne kadar.

Müzik çalarımın evde unutmuştum. Müziğin eksikliği öyle bir boşluk yaratmıştı ki kulaklarımda, hatta öyle tuhaf hissetmiştim ki sanki kulağıma su kaçmışta melodileri sesleri işitmeme engel bir problem varmış gibiydi. Derin bir nefes aldım, öksürdüm. Hah şimdi oldu kendine geldi sevgili kulaklarım. Dinleyecek müzik olmayınca ne yapayım çevremi daha bir dikkatle izlemeye işitmeye koyuldum bende. Kendi ayak seslerim başta olmak üzere rüzgârın okşamasıyla yapraklarda oluşan sesten, araba lastiklerinin yerle temasından hâsıl olan sese, insanların öksürük tıksırık seslerinden, otobüsün fren yaparkenki sesine ve tramvayın süratten kaynaklanan tım tıs tım tıs şeklindeki iç aksamındaki plastiklerin yerinden oynama sesine kadar sanki her ayrıntıyı kulağım algılar olmuştu. Nefesimi çekip şiddetle öksürmem mi buna sebepti bilemiyorum; bilim kurgu filmlerindeki gibi en minik desibeldeki bir ses bile sanki kulağıma ulaşmak için can atıyordu. Benim için hayatın bir ilkiydi bu; en küçük sesleri bile işitiyordum adeta. Ne ilginç değil mi? Genç delikanlının cep telefonundun tuşlarında gezinen parmaklarının sesini duydum hemen sonra sevgilisine veya bir arkadaşına mesaj yazıyordu herhalde. Tabiî ki tanıdık bir sestir mesajlaşma sesi. Gözleri kapalı acaba kaç kelimeyi yan yana getirebilir? O da ne biri ağlıyor galiba. Gözyaşı sesi dermişim. Abartmayayım, yüzünden düşen damlaların sesini işitmedim tabi, burnunu çekerek çantasından mendil arıyordu zavallım, fışır fışır çanta sesi kâğıt sesi çantasında ne varsa o sesler kulaklarımda. İngaa ühü ühü. Bir bebek seyahat etmekten belli ki rahatsız, feryat figan ortalığı dağıtan bir ses çıkarıyor -bunu duymamak imkânsız hani. Ay içim ürperdi; hışırtılı bir ses yaklaşıyor, parlak bir mont giymiş yaşlı amca çevresindekilere sürtünerek otobüsten inmeye çalışıyor. İhtiyarlarda böyle panikleme hep mümkündür. Sanki araçtan hiç inemeyeceklermiş gibi süratle başkalarına çarpa çarpa geçerler. Tontişler işte. Neyse poşetini hangi eline koyacağını bilemeyen bir teyze var camın kenarında. Ondan gelende naylon sesi tam randımanla elindeki poşetten bana ulaşıyor. Kardeşiyle şakalaşan kahkaha atan bir talebe kız var ve de sinirlenmiş bir şoför, görüş alanımın içinde değil ama işitme alanıma yerleşmiş durumda; geç kalmış olmanın trafik stresinin hoşnutsuzluğu sebep oluyor ki homur homur mutsuzluk sesi bu, işitiyorum. Ve düğmeye basıyorum. Darth diye bir ses. Kapılar açılıyor. İniyorum.

Tam inerken düşüncelerim toparlanıyor ve bu ilginç deneyimden bir sonuca varıyorum. Kulaklarımı tıkayarak, yaşamın içinde hep var olan bu unuttuğum seslerini yeniden fark etmek nasılda ilginç bir şey? Tüm bu seslerin içinde havada yüzer gibi geçen bu yolculuk bana nasıl da güzel bir ders verdi böyle? Hayatı görmezden geliyoruz biz. Evet, evet maalesef duymazdan geliyoruz çevremizi. Gidişattaki olumsuzlukların başı beklide buradan kaynaklanıyor. Toplum olarak kulaklarımızı tıkayıp eğlencelik şeylerle yaşamın ta kendisini kaçırmaktayız. Doğanın, ellerimizle yaptığımız teneke parçalarının ve içinde yaşamı yaşam kılan insanların arasında yaşarken kendimizi soyutluyoruz. Ve öyle kendi içimizde yaşamaya alıştırıyoruz ki dünyada neler olup bitiyor görmüyoruz bile. Hadi çıkaralım kulak tıpalarımızı ve işitelim tüm dünyayı bize ihtiyacı olanları duyalım, gülümseyenlere katılalım, ağlayanları dinleyip susturalım, her şeyin içinde varlığımızı gösterelim. İşittiğimiz gürültü değil yaşamın ta kendisi işte. Hey duymuyor musunuz? Size sesleniyorum. Benim kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Bekleyin bir dakika, daha söyleyeceklerim var. Hay Allah! Kalemimi yere düşürdüm. Çıth!

 
Toplam blog
: 93
: 1475
Kayıt tarihi
: 02.02.07
 
 

Elektrik mühendisiyim. Eğitimci bir ailenin kızıyım. Kelimeler ve rakamlarla geçen serüven dolu b..