Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Gülşah Özcanalp Göktekin

http://blog.milliyet.com.tr/gulsah.goktekin

04 Nisan '11

 
Kategori
Aile
 

Kurban kardeşler

Kurban kardeşler
 

Kardeş


Ergenlik döneminde ailesinden utanan, ailesini reddeden çok arkadaşımız olurdu. Ben de bu arkadaşları kınardım. “İnsan kendi ailesinden utanır mı? Ne olursa olsun ailesi…” diye düşünür ve onaylamadığım tüm özelliklerine rağmen ailemi sahiplenirdim. Bu, uzun yıllar böyle devam etti. Sonra bir ara baktım ki aileyle ilgili serzenişler ablamda ve ağabeyimde de var. Ailemiz ile ilgili onaylamadıkları birşeyler var ve bunları dile getiriyorlar. Onlara da kızdım hem de arkadaşlarımdan daha çok. Sonuçta arkadaşlarımın aileleri kötü olabilirdi ama bizimki değildi. 

İçsel yolculuğuma başladığımda ise hepimiz için geçerli olan bir şey farkettim. Ailemizin bize sağladığı onca yararla birlikte (buna hayatta kalma da dahil) milyonlarca da zararı vardı. Yanlış inançlar, korkular, mülkiyet iddiası, zorlayan sorumluluklar bunlardan bazılarıydı. Öyle yoğun bir içselleştirme sürecinden geçmişlerdi ki bunları bilinçaltından silmek inanılmaz zorluyordu. Ailemizin bize benimsettiği her yanlış inanç, yanlış kararlar ve mutsuzluklar olarak geri dönüyordu. Üstelik bunların çoğunu sevgiden ve iyi niyetten yapıyorlardı. 

Korkularımız başımıza birşey gelmemesi, sorumluluklar ise aile olabilmemiz içindi. Fakat zaman içinde çoğu ortaya çıktı ki hayatta kalabilmek ve aile olabilmek için herkes kendi olmaktan vazgeçmişti ve bunun acısı biryerlerden çıkıyordu. Herkes ailenin koruyuculuğu altında saklanıyor ancak kimse kendi hayatını yaşayamıyordu. 

Bize zararı dokunan arkadaşlarımızın üzerine tek kalemde siliyor ancak zararı dokunan kardeşlerimizi bağrımıza basıyorduk. Hemen hemen her ailede bir kurban kardeş; eğer kardeş sayısı müsaitde bir de yağmacı kardeş seçiliyordu. Bunlardan birisinin olması mecburi idi, sayısı da artırılabilirdi. Bazı ailelerde bir kurbana iki yağmacı, bazılarında ise iki kurbana bir yağmacı düşüyordu. 

Anne-babalar aileyi ayakta tutmak amacıyla kurbanların rolünü pekiştirdikçe pekiştiriyor, yağmacılara da sürekli destek oluyorlardı. Elbette ufacık bir kötü niyet olmadan. Ancak iyi niyet ve sevgi sonucu değiştirmiyordu. İyi evlatlar hep kurban kalıyordu. 

İşte bu kurbanlığı farkedip de ayağa kalktığında tüm taşlar yerinden oynuyor ve tarifsiz bir mutsuzluk iyi evladın tüm bedenini sarıyordu. Mülkiyetinde bulunduğu anne-babasının desteği ile kurban edilişini farketmek herkeste aynı etkiyi yapmıyordu. Kimi ailesinden hızlıca uzaklaşıyor, kimi kurbanlığını olgunluğuna bağlayıp rolünü pekiştiriyor, kimi mutsuz oluyor ancak görev adamı edasıyla rolüne devam etmek zorunda kalıyordu. 

Bu gözlemlediğim çok sayıda aile için geçerli. Genel olarak aile için bu yorumu yapmam pek mümkün değil elbette. Ancak yurtdışı kaynaklı çok sayıda dizi ve filmde de işlendiğine göre çok da istisnai bir durum değil. Bir sosyolog olarak aile kurumunu reddetmeyi kastetmiyorum kesinlikle. Ancak herkesin bir birey olarak tüm sorumluluklarını bir kez daha gözden geçirmesi, yaşadığı hayatın kime ait olduğunu sorgulaması için yazıyorum. Önceden de mutlaka uyarmak istiyorum: Bu farkediş şiddetli bir mutsuzluk getirebilir. Lütfen dikkatli kullanın. 

 
Toplam blog
: 22
: 830
Kayıt tarihi
: 01.04.11
 
 

Felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih, strateji oyunları, kişisel gelişim ilgi alanlarım. Kişisel ..