Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '16

 
Kategori
Siyaset
 

Kurgulanmış Tarih ve Militarist anlayışla Batılılaşmak: Misak-ı Milli'de, yemin de, takan da yok (2)

Kurgulanmış Tarih ve Militarist anlayışla Batılılaşmak: Misak-ı Milli'de, yemin de, takan da yok (2)
 

"Batılaşmak", gelişmişi taklit değil, onlar gibi, bilgiden yeni bir bilgi üretmektir. Bizim kavrayamadığımız hayati nokta budur.


Bir ülkenin işgalinin hemen arkasından özellikle genetik kodları, kökleri ile ilgili yapılan değişiklikler neyin habercisidir? Bir ülkede harf devrimi hangi gereksinimlerle yapılır, tarihi farklı yazılabilir ve arşivler -tam olarak- açılmaz?

İlk bölümda yazılanlarla biraz ısındık! Şimdi biraz derinlere inebiliriz.

Meraklıları, “Misak-ı Milli”nin, Bugünün Türkçesi ile, Milli Yemin'in (*) ne olduğunu bilirler.

Bu bildirinin, Milli Mücadele ve Lozan görüşmelerinde, dayanak, hareket noktası olduğunu da.(**)

-Misak-ı Milli (Milli Yemin) olarak tanımlanan bu bildiri için Mecliste yapılan bir yemin yoktur.

-Ancak, Nerede ise, tüm tarihçiler, akademisyenler böyle bir yeminin varlığında hemfikirdirler. İlginç değil mi?

-Peki, Neden? O dönem Meclis’te yapılakta olan milletvekilleri yeminleri vardır, birisi bunu (sehven Misak-ı Milli ile irtibatlandırmış)  bu alıntıyı kullananlardan birisi hariç tümü olduğu gibi Misak-ı Milli ile irtibatlandırmış.

Peki, Yemin olmadığının farkına varan kimdir? Doç. Mustafa Budak. Bu tespitini bize detaylı olarak yazdığı: “MİSÂK-İ MİLLÎ’DEN LOZAN’A İdealden Gerçeğe Türk Dış Politikası “ kitabında delilleri ile birlikte aktarır.

Sayın Budak, T.C. Başbakanlık, Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı’dır. Bu görevi Sayın Budak’ın yazdıklarının tartışılmasında önem arzetmektedir.

Misak-ı Milli İle ilgili bir bilgi daha vardır. Bunun, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının, Sivas Kongresinde hazırladığı değil, “Bir Osmanlı-lslâm yurtseverliğinin eseri” olduğudur. (1)

Osmanı Hariciyesinin deneyimli diplomatlarının hazırladığı -çekirdek- metin: “23 Haziran muhtırası, amaç ve içerik bakımından Misâk-ı Millî beyannamesinin öncüsüdür.”(2)

Bir ilginç bilgi daha:

Lozan görüşmelerinde, “İsmet Paşanın bu yeni siyaset anlayışı bazı milletvekillerinin tepkisine yol açmıştı. Meselâ; Erzurum milletvekili Hüseyin  Avni Bey, Lozan’daki gelişmelerle ilgili olarak BMM’nin dışlandığını söylüyor ve..Vekiller Heyeti’ni suçluyordu..”

Aynı şekilde, Bursa milletvekili Operatör Emin Bey de sınır konusunda tavize taraftar değildi. Ona göre, Musul’u vermekle iş orada bitmeyecek ve “Musul’u verdiğimiz gün hudud Erzurum”olacaktı. (4)

bu eleştirisinde Emin Bey yalnız değildi. Erzurum milletvekili Mustafa Durak Bey de kendisi gibi düşünmekteydi. Ona göre, Musul’un bir yıl sonraya bırakılması Musul’un kaybedilmesi demek olacak ve sonuçta Türkiye’nin Doğu’da bir yeri kalmayacaktı…Aslında Mustafa Durak Beyin tek isteği, itilâf devletlerinin barış projesi ile Türk karşı projesinin BMM’nde müzakere edilmesiydi.”(5)

Daha sonra söz alan izmit milletvekili Sırrı Bey ise ise Misâk-ı Millî’nin önemine değindi ve adeta sözleriyle ismet Paşaya cevap verir gibiydi:         

-“Arkadaşlar, biliyoruz ki, birkaç seneden beri Misâk-ı Millî nâmı altında toplanan bir kül etrafında dolaşıp durmaktayız ve onun  bir kelimesi için milletimiz binlerce kan dökmüştür Bu Misâk-ı Millî’nin lâ-yetegayyer olduğunu, harfinden vazgeçemiyeceğimizi âleme ilân için mümkün olsa arş-ı azama yazacakdık. İşte bu Misâk-ı Millî’nin ehemmiyeti bu kadar büyüktür Şimdi, acaba, heyet-i murahhassamız ve onun programını kabul eden Heyet-i Vekilemiz bunun, Misâk-ı Millînin mefhumuna sadık mı değil mi diye onu düşünmekliğimiz lâzımdır.”         

Görüldüğü gibi Sırrı Bey, hem ismet Paşa heyetinin ve hem de   hükümetin barışla ilgili faaliyetlerinden rahatsızdı; onların Misâk-ı Millî’ye sadakatından şüphe duymaktaydı. Nitekim Mudanya Mütarekesi ile ilgili sözlerine bakarsak. Sırrı Bey haklı görünmekteydi. Çünkü, Mudanya’da Türk heyetinin resmen kendilerine söylenen sözlere aldandığını ve bunun Lozan’da Misâk-ı Millî’den feragata kadar gittiğini düşünmekteydi. Sırrı Bey adeta bir diplomasi dersi vermekteydi.” (6)                   

 “Kâğıt üzerine konan vesaikin azametini, kudretini şifahen söylenen havaî sözlere feda etmişlerdir Bu tarzda bu hamule-i mesuliyetle tekrar Lozan’a gittiler ve orada dahi Misâk-ı Millî’den feragat ettiler Daha evvel bize hafi celsede Hariciye Vekilimizin tebliğ ettiğiprojede arazi meselesinde tamamen feragat etti. Hiçbir noktası temin olunamadı ve binaenaleyh milletin senelerden beri etrafında dönüp dolaştığı ve âleme ilân edilen Misâk-ı Millî çiğnendi, heba oldu, İptal edildi, battal edildi.”  Ayrıca Sırrı Bey, görevini yapmayan hükümetin istifa etmesini ve aksi halde meclisin onu düşürmesi gerektiğini söyledi.” (7)

 

Eleştiriler Karşısında (Başbakan) Rauf Bey                         

-“..Siirt milletvekili Necmeddin Bey, kendisinin Musul’un terkinin “Vilâyât-ı Şarkiyye”nin terki anlamına geldiğini belirten eski sözlerini hatırlatmış ve “Yoksa tebdil-i kanaat mi ettiniz?” diye sormuştu. Bunun üzerine Rauf Bey, eski sözlerine bağlı   olduğunu ifade ettikten sonra Necmeddin Beyin düşündüğü gibi   Musul meselesini Cemiyet-i Akvam’a götürmenin İngilizlere vermek anlamına gelmediğini söyledi..”(8)         

 -“Her ne kadar Rauf Bey, Lozan’da olup bitenleri tam açıkça belirtmese de milletvekilleri sordukları ciddî sorularla oradaki gelişmelerden haberdâr olduklarını ortaya koyuyorlar ve bununla da yetinmeyerek yanlış gördükleri bazı uygulamaları da dile getiriyorlardı. Nitekim Antalya milletvekili Rasih Efendi, ilk önce Avrupa’nın BMM Hükümeti ile barış yapmak istememesinin bir ümitsizlik doğurup doğurmadığını sormuş ve ardından Musul meselesi bir yıl veya altı ay sonrasına atılınca oradaki askeri terhis etmenin barışa ulaşmayı engelleyip engellemediğini öğrenmek istemişti. Ona göre, sonuç almadan bu asker terhisi sadece Musul’unterkini sağlayacaktı ki, doğrusu, barışın anlamı da kalmazdı. Bu hayatî sorulara Rauf Beyin cevabı yine “siyasî” olmuş ve Musul’u almak için ne gerekliyse yapılacağını ifade etmişti. Ayrıca Rauf Bey, şu anda, bugünü değil istikbali sağlayacak kararlar almak zorunda olduklarını ve altı yüz yıllık bir geçmişi tasfiye ettiklerini söylemişti ki, Rauf Beyin işin başından beri kaçamak ve genel cevaplar vermesinin temel sebebi de buydu.(9)         

 

Rauf Beye Mustafa Kemal Paşa Desteği              

Rauf Bey bu düşüncesinde yalnız değildi; Mustafa Kemal Paşa da kendisi gibi düşünüyordu. Nitekim Paşa, aynı oturumda yaptığı konuşmada, barış işinin son derece “mühim ve nazik” olduğuna değindikten sonra İtilâf devletlerinin verdikleri barış projesinde kabul edilebilecek hususlar olduğu gibi kabul edilmeyecek noktaların da bulunduğunu söylemesine rağmen yine de barışı sağlamak” gerektiğini dile getirmişti. Ona göre, Türk Hükümeti’nin önünde zorunlu iki seçenek vardı: Ya barış görüşmelerine son vermek -ki, bu savaş demek olacaktı- ya da herhangi bir ortamda yeniden barış için imkân bulmak. Paşa ikinci seçeneğe taraftardı. Fakat bu iş o kadar da kolay değildi ve bu uğurda atılacak yanlış bir adım pahalıya mâl olabilirdi. Bundan dolayı Rauf Bey Hükümeti, kendi başına karar almaya cesaret edemedi ve BMM’ne danışma gereği duydu. Bu danışma, ilke bazında bir danışma idi. Bununla beraber, hükümetin tek başına ayrıntıda karar  veremeyeceği tek mesele, Mustafa Kemal Paşaya göre, sınır meselesi idi. Buna rağmen Rauf Bey Hükümeti, İsmet Paşa heyeti ilearazi konusunda ortaklaşa şu karara vardılar.”(10)

Arazi meselesinden bazı mutedil şekiller kabul ederek ve bunun muhteviyatından bazılarını tamamen ihraç ederek üst tarafını imza etmek suretiyle sulha dahil olmak. Dikkat çekicidir ki, Mustafa Kemal Paşanın barışla ilgili sözleri, sanki bu kararların alınmasında kendisinin “dahli” yokmuş gibi bir izlenim yaratmaktaydı.

Oysa Mustafa Kemal Paşanın daha sonraki sözleri, bu kararın alınması sürecinin hiç de dışında kalmadığını göstermekteydi. Yani Paşa da, arazi meselesinde sorunlu kısımları çıkartarak bir an önce barış antlaşmasını imzalamak taraflarıydı. Ona göre, çıkartılacak kısımlardan biri Karaağaç diğeride Musul Vilâyeti idi.

Özellikle Musul’u vermemekte ısrar edilirse savaşmak zorunda kalınabilirdi. Ayrıca kabul edilmesi imkânsız görülen bazı malî ve iktisadî meseleleri de görüşme dışı tutmak gerekliydi. Yine de Mustafa Kemal Paşa, karar için son sözü BMM’ne bırakmaktaydı. (11)

Her ne kadar Mustafa Kemal Paşa, son sözü BMM’ne bıraktığını söylese de, barış için yapılmasını gerekli gördüğü fedakârlıklara  bazı milletvekillerinin Misâk-ı Millî’ye dayanarak karşı çıktıklarını bilmekteydi. Bunlardan biri izmit milletvekili Sırrı Bey idi. Oysa Sırrı Bey, Mustafa Kemal Paşa ‘ya göre, Misâk-ı Millî’nin ne olduğunu anlamamıştı. Öncelikle bunu anlamalı ve daha sonra Misâk-ı Millî’yi çiğneyenlerin kimler olduğunu ortaya çıkarmalıydı. Bu bağlamda Paşa, Misâk-ı Millî’nin nasıl anlaşılması gerektiğini şu sözlerle ortaya koymaktaydı”(12)

-“Efendiler, arazi meselesi ve hudud meselesi Misâk-ı Millî’nin,  malûm-ı âliniz, birinci maddesinin daire-i şumûlündedir Misâk-ı Millî şu hat diye hiçbir vakitde hudud çizmemiştir  o hududu çizen şey, milletin menfaati ve Heyet-i Celilenin isabet-i hazarıdır. Yoksa, bu haritası mevcut bir hudud yokdur. Bunun için de yapılmış olan işlerde veya yapılması teklif olunan  işlerde hiçbir vakitte buna tearruz edilmemiştir. Bilâkis riayet edilmiştir’ (Mısak-ı Milli’den Lozan’a)

İlk defa Mustafa Kemal Paşa bu sözleri söylemiş değildi; Fransızlarla yapılan Ankara İtilafnamesi öncesinde, 16 Ekim 192rde yine BMM’nde söylemişti. O sıralar Suriye sınırı önemliydi ve şimdi ise Musul önem taşımaktaydı. Öyle ki, daha öncede ifade edildiği anlamına gelmemekte ve aksine, Musul’un alınması için daha kuvvetli olunacak “bir zaman” beklenmekteydi.          

 

Mustafa Kemal Paşaya Yönelik Tepkiler             

Ancak bu sözlere bazı milletvekilleri, tepki göstermekte gecikmediler. Karahisar-ı Sahip milletvekili Nebil Efendi, Musul ve Karaağaç meselesinin önemli iki mesele olduğunu; Meclis’te söylendiği gibi, İsmet Paşa heyetinin Lozan Konferansı’nın son oturumlarında Karaağaç’ın terkine onay vermelerine, Musul meselesinin ise bir sene içinde çözülmesini kabul etmelerine rağmen İtilâf devletlerince benimsenmemesini nasıl değerlendirdiğini Mustafa Kemal Paşadan sormuş ve o da Lozan’da Türk heyetinin hiçbir taahhüd altına girmediğini söylemişti..”(13)

Fakat bu cevabın ardından İzmit milletvekili Sırrı Beyin biraz kinayeli bir şekilde, daha önceMustafa Kemal Paşanın kendisiyle ilgili sözlerine atıfla “Paşa hazretleri, çok teşekkür ederim ki sözlerimi şayan-ı müdafaa buyurdunuz, anlamadığımı söylediniz. Misâk-ı Millî’nin, bendeniz min gayr-i haddin, muharrirlerindenim.” (Bugünün Türkçesi ile: (“Yani anlamadığımı söylüyorsunuz ama onun yazanlardan biri de benim. Canmehmet) Bunun üzerine Mustafa Kemal TBMM kürsüsünden,

-“Keşke yazmaya idiniz. Başımıza çok bela koydunuz” diye bağırır. Sırrı Bey’e Demesi, baştan beri bazı milletvekillerinin sorularla hem ismet Paşa heyetini ve hem de Rauf Bey Hükümeti’ni kıyasıya eleştirmesinden bunalan Mustafa Kemal Paşayı kızdırmış ve “Keşke yazmaya idiniz. Başımıza çok belâ koydunuz. Yani bugün kat’iyeti ihlâl eder sözlerden başka bir şey yapmadınız.” Şeklinde ilgi çekici/şaşırtıcı bir cevap vermişti…”(14)           

Aslında bu sözler, ilk bakışta bir kızgınlığın ifadesiydi. Ancak Mustafa Kemal Paşanın, bu çalışmada da gösterdiğimiz gibi. Misâk-ı Millî’nin sürekli olarak “belirsizliğine” vurgu yapması düşünüldüğünde sözlerinin kızgınlığın ötesinde Misâk-ı Millî’yle ilgili genel bir tavrın yansıması olarak görünmektedir.(15)

Yukarıdaki bilgileri Kimi tarihçiler de dahil çoğunluk ilk kez okumakta-üğrenmekte değil midir?

Devam edecek

-Tarih neden 3-5 mezar taşı değil, geleceğin şifreleri, rehberidir?

www.canmehmet.com

 

NOT: Meclis zabıtları içindeki vurgulama ve alt cizgiler tarafımdan yapılmıştır.

Kaynaklar:

(1)MİSÂK-İ MİLLÎ’DEN LOZAN’A İdealden Gerçeğe Türk Dış Politikası, Doç. Mustafa Budak, (T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı) Sahife:185

(2)A.g.e: Sahife:185 

(3)TBMMGCZ, III, s. 1307.  Kısaltmanın açılımı: Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli zabıtları

(4)TBMMGCZ, III, s. 1307.

(5)TBMMGCZ, III, s. 1309-1310. 

(6) TBMMGCZ, III, s. 1310.           

(7)(Gizli zabıtlar)  Aynı yer.         

(8) TBMMGCZ, III, s. 1314.           

(9) TBMMGCZ, III, s. 1316.           

(10) TBMMGCZ, III, s. 1317.        

(11) TBMMGCZ, III, s. 1317-1318.             

(12) TBMMGCZ, III, s. 1318.        

(13) Aynı yer.   (TBMMGCZ, III, s. 1318.)              

(14) TBMMGCZ, III, s. 1319.        

(15) MİSÂK-İ MİLLÎ’DEN LOZAN’A İdealden Gerçeğe Türk Dış Politikası, Doç. Mustafa Budak

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..