Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '09

 
Kategori
Haber
 

Kürt açılımı ABD’nin Planıdır

Kürt açılımı ABD’nin Planıdır
 

Hamdolsub BOP planına.


Çılgın Türkler mi? Yılgın Türkler mi? İsimli yazımıza yapılan yorumlar daha detaylı bir yazıyı yazmamızın zorunluluğunu ortaya koydu.

Başbakan RTE muhalefet partilerine verdiği yanıtta şöyle demektedir.

“Bu planın ABD’nin planı olduğu haberleri külliyen yalandır”. İspat etsinler biz gereğini yaparız. İspat edemezlerse ………..dır.

Çılgın Türkler mi? Yılgın Türkler mi? İsimli yazımızda aynı sav tarafımızca da savunulmuştur. Peki gerçek ne?.

22 Ağustos 2009 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şu habere dikkatinizi çekmek isterim.

“Remzi Kartal AKP’nin Kürt açılımının ABD’nin de istediğini ve işine geldiğini açıklamıştır.” Remzi kartal PKK ‘nın Avrupadaki üst düzey yöneticilerinden biridir.

Sorunun taraflarından birinin açıklaması böyle. Şimdi genele bakıp sorunu biraz daha detaylı açalım.

EMPERYALİZM BOP KAPSAMINDA SÜRECE YENİ AKTÖRLER HAZIRLIYOR

Emperyalistler kriz sürecinde düşen kar oranlarını arttırmak, krizin yükünü rakiplerine ve yeni-sömürge ülkelere yıkmak için yoğun bir mücadele içindeler. ABD, enerji yolları üzerinde tam denetim kurarak ne kadar süreceği ve ne tür yıkımlara sebep olacağı kestirilemeyen krizi, bir fırsata çevirmenin yolunu arıyor. Dünya enerji kaynaklarının yaklaşık %80'i Ortadoğu ve Kafkaslar'da bulunuyor. ABD bu iki bölgenin tam ortasında bulunan Türkiye'yi daha aktif kullanma isteğini saklamıyor ve Türkiye'den tüm isteklerine koşulsuz itaat bekliyor (Devrimci hareket 23.08.2009)

ABD, yeni dönemde işgal ettiği bölgelerde işbirlikçi yönetimleri de fiili olarak savaşın içine çekerek muazzam insan kaynaklarının yanı sıra, coğrafi, kültürel, tarihsel vb. tüm imkanlarını kendi yararına (işgal) seferber etmenin yollarını arıyor.

ABD, Türkiye'nin Afganistan ve Irak'ta daha aktif rol alması için son aylarda yoğun görüşme trafiği gerçekleştirdi. Türkiye'nin Cumhurbaşkanından Dışişleri Bakanlığına kadar Pakistan, Afganistan ziyaretleri ve Hamid Karzai ile Asıf Ali Zerdari'nin Nisan ayında Türkiye'ye çağrılıp ABD isteği doğrultusunda üçlü zirve yapılması, ardından ikilinin Mayıs ayında ABD ziyaretleri tüm bu sürecin örülmesine hizmet eden gelişmelerdir. (Gazeteler)

Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Mayıs ayı sonunda ABD'ye yaptığı ziyaret; süresi, görüşülen kişiler ve açıklanan/açıklanmayan içeriği ile Türkiye'nin BOP projesi kapsamında daha aktif kullanılacağının göstergesidir. Başbuğ, bugüne kadar hiçbir Genelkurmay başkanının kalmadığı kadar uzun kalmış, usul dışına çıkarak planlama aşamalarını da kapsayan çeşitli görüşmeler yapmış ve hiç kimseye gösterilmeyen ilgiyi görmüştür. Başbuğ, ziyareti sırasında ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mullen, NATO Müttefik Kuvvetleri'nin değişimden sorumlu komutanı Orgeneral James Mattis, Obama'nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jim Jones ve ABD Savunma Bakanı Robert Gates ile görüşmeler yaptı.

Görüşmeden bazı başlıklar yapılan basın toplantısında hiç saklamaya, gizlemeye gerek duyulmadan açıklandı. TSK'nin Afganistan konusunda ikna olmak, iç kamuoyunu yeni duruma hazırlamak bir yana sanki görev beklermiş gibi birbiri peşine adımlar atmaya başlaması işbirliğindeki derinliğin göstergesidir. Başbuğ daha geri dönmeden, Konya Hava Üssü'nün Afganistan saldırılarında kullanılmak üzere ABD'ye açılabileceğini Türkiye'nin Dışişleri sözcüsü doğruladı. Başbuğ, basın toplantısında Türkiye'nin dışında sadece ABD ve İsrail ordusunun elinde bulunduğu söylenen gece görüş sistemlerini uçaklardan söküp Pakistan'a gönderdiklerini ve ayrıca istemeleri halinde Afganistan ve Pakistan'a her türlü yardımı yapmaktan kaçınılmayacağını dile getiriyordu. (Gazeteler)

Oramiral Müllen’in Hürriyet gazetesinde ki açıklaması şöyledir.

Mullen, ‘İlker, PKK konusunda benim üzerimde çalışıyor. Ben de Pakistan konusunda onun üzerinde çalışıyorum. ...Orgeneral İlker Başbuğ, Pakistan'ın talep etmesi halinde Türkiye'nin askeri eğitim konusunda yardımcı olmaya hazır olduğunu söyledi." Mullen, "Karadeniz, Irak, Doğu Akdeniz'de arkadaşlığınıza, desteğinize ihtiyacımız var" dedi. (Hürriyet, 03.06.2009)

ABD'nin isteklerinin sadece Afganistan ile sınırlı olmayıp Türkiye'nin BOP kapsamında ihtiyaç duyulan her yere koşturulacağı, TSK'nin de sıcak çatışmalar da dahil taşeron haline getirileceği anlaşılıyor. Mullen'in "arkadaşlık"tan anladığı geniş bir coğrafyada Türkiye'nin Truva atı vazifesi görmesidir.

Şimdi asıl konumuza dönelim.

BOP'UN KALBİ "KÜRDİSTANDIR"

BOP'un (Büyük Ortadoğu Projesi) kalbi "Kürdistan"dır. BOP Ortadoğu'nun emperyalist çıkarlar çerçevesinde yeniden biçimlendirilmesidir. "Büyük Kürdistan"ı oluşturmak da parçalayıp yönetmek de mümkündür. Bir dönem için herhangi birinin tercih edilmesi diğer olasılıkları tamamen dışlamaz. Emperyalizm açısından "Büyük Kürdistan" aynı zamanda ikinci İsrail'dir.

Obama'nın başkan seçilmesiyle birlikte BOP'un rafa kaldırılacağını düşünmek bir yanılgıdır. Aksine yeni dönemde taşların yeniden dizilmesine, birbirini düşman gören güçlerin adeta güç birliği yapmasına tanık olacağız. Obama'nın Türkiye ziyareti sonrası yaşanan gelişmeler ziyaretin turistik amaçlı olmadığını aksine çok amaçlı ve uzun erimli süreci işaret etmektedir. Birbirini boğazlayan güçlerin bu kadar kısa sürede el ele tutuşturulması, koro halinde işbirliğinden, ortak çıkardan bahsetmesi ancak onları harekete geçiren gücün ihtiyaçlarıyla açıklanabilir.

"Kürt Açılımı" ABD'nin içine düştüğü zor dönemde Türkiye kaynaklarının daha fazla kullanılması ve Irak'taki savaşa Türkiye'yi daha fazla çekme isteğidir. Irak'ta direnişin yükselme grafiği, şiddetin hızla kuzeye doğru kayması Kürt işbirlikçilerini zora sokacak. Son iki üç aydır başta Bağdat, Kerkük, Telafer ve Musul olmak üzere bombalama eylemleri artmış durumda. Direnişin işgalcilerin çekildiği bölgelerde direnişin ilk hedefleri işbirlikçiler oluyor. ABD sıkıştığı durumda uzun süredir Şii- Sünni çatışması yaratarak bir taraftan işgali sürdürürken diğer taraftan direnişi zayıflatmaya çalışıyor. Çatışmaların Kürtlerin denetimindeki bölgelere de sıçramasına Arap-Kürt çatışması da eklendiğinde Irak'ta iç savaş yayılacak. ABD için zaman daraldı. Irak'ta 30 Ocak 2010'da genel seçimler var. ABD'nin, tüm hilelere rağmen istemediği bir sonuç çıkarsa başı daha çok ağrıyacak. İran'ın bölgedeki ağırlığı gittikçe artarken takvime göre 2010 yılının Eylül ayından itibaren işgal güçleri askeri operasyonlara katılmayacak. Bu durumda cılız Bağdat Hükümeti'nin ayakta durması imkansız gözüküyor. Obama, takvime uysa (ki uyma şansı da niyeti de yok) direniş güçlenecek, uymasa imajı (kalırsa) daha büyük yara alacak. Bu durumda işgale en sadık güç olan Kürtler ne yapacak? Irak Ordusu'nun Kürt bölgelerine de kendi birliklerini yerleştirmek istemesi durumunda çatışma kaçınılmaz olacak. İşgalden bu yana kontrol ettikleri ekonomik gücün ellerinden alınmasına baş mı eğecekler? Ya da onu korumak için çatışmayı göze alabilecekler mi? Hem direnişçilerle hem de Bağdat hükümetiyle başa çıkmaları imkansız gözüküyor. ABD'nin de açıktan destek vermesi imkansız. ABD'nin karar verip uygulamakta pek fazla zamanı da yok. Peki ne olacak?

TSK'nın kuruluşundan bu yana kendini iç savaşa göre konumlandırması, bu yönde nizami, gayrinizami tüm örgütlenmeleri tamamlamış olması bir diğer avantaj. En önemlisi de TSK'nin 25-30 yıldır PKK ile girilen savaşta gerilla mücadelesine karşı kontr-gerilla yöntemlerini uygulama konusunda dünyanın en tecrübeli ordusuna sahip olmasıdır. Peki tüm "olumlu" yanlarına rağmen Türkiye bugüne kadar niyetten öte fiili olarak bölgede niye aktif şekilde rol almadı?

Kürtlerin çok büyük kısmı (yaklaşık 15-20 milyon) Türkiye'de bulunuyor. Kürt halkı yok sayılmış, bir ulus olduğu kabul edilmemiş, her başkaldırısı kanla, şiddetle bastırılmıştır. PKK'yle mücadele sürecinde ise 35-40 bin kişinin ölümü, söz konusu. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Kürt Sorunu egemenler için en temel sorun, adeta varlık, yokluk meselesi, devletin kırmızı çizgisidir.

Kürt sorunu sürdükçe Türkiye, İran ve Suriye'ye daha çok yaklaşıyor. Hatırlarsak Öcalan'ı Suriye'den çıkarmak için savaş bile göze alınıyordu. Bu durum ABD'nin bölge politikaları için sorun teşkil ediyor. Türkiye'nin bir şekilde sorunu ertelemesi ABD'nin özellikle İran'a karşı Kürt kartını daha açıktan oynamasına imkan verecek bir noktaya çekilmesi gerekiyordu. Peki Türkiye egemenlerinin evet noktasına gelmesi için tek başına ABD'nin bölge politikalarında payanda olmak yeterli mi? Kendilerine kırıntı düzeyinde de olsa bazı tavizler, imtiyazlar, karlı yatırımlar vaat edilmesi gerekmez mi?

Son yıllarda Kuzey Irak bölgesinde Türkiye kökenli firmaların akıl almaz boyutlarda yatırımları mevcut. Bu yatırımların korunması ve genişlemesi için bu bölgenin güvenli olması gerekmektedir. İşte tam bu noktada ise Kürt sorununun çözümlenmesi gerekir ki bu bölge güvenli olsun.

Türkiye egemenleri açısından bakıldığında Kürdistan'ın hem kuzeyi hem de güneyi kapitalizm için adeta bakir topraklardır. Pek fazla rakibin olmadığı, kar marjlarının inanılmaz boyutlarda seyrettiği bölge, işbirlikçi yöneticilerin de yardımıyla tekeller için adeta dikensiz gül bahçesi görünümündedir.

ABD'nin çekilme takvimini aslında işgali daha geniş coğrafyaya yayma çabası olarak okumak gerekir. ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Jeffrey'in röportajından ne gibi hizmetler istendiğine dair çarpıcı bilgilere ulaşabiliyoruz. Irak'tan çekilme sırasında Türkiye'den liman ve üs taleplerinin olduğu medyada yoğun şekilde işlendi.

Jeffrey: Sürekli irtibat halindeyiz, somut bir planla ortaya çıkmadı henüz. Ülkede çok fazla teçhizat var. Önümüzdeki yıl bunların bir kısmı Irak'ta kalacak, bir kısmı Afganistan'a nakledilecek, bir kısmı geri götürülecek. Özellikle geri çekilirken Türkiye ile bazı anlaşmalarımız söz konusu. Burada Türkiye ile paylaştığımız alanlar var o bölge içinde ve ne gibi olasılıklar söz konusu olacak, tabi ki konuyu daha iyi bir şekilde ele alacağız. Özellikle büyük teçhizatlar açısından. " (ABD Büyükelçisinin NTV'de Röportajı, 19-06-2009<ı>)

Genel Kurmay Başkanı'nın ABD'ye ziyareti ardından TSK'nin Kürdistan'a girme, bölgede jandarmalık yapma görevini yerine getirme konusunda ikna edildiği gözüküyor. TSK'nin böyle bir görevi hangi pazarlıklar sonucu kabul ettiği süreç içinde daha iyi anlaşılacak. Birbiriyle çatışmalı iki sermaye gücünün bir araya getirilip aynı arabaya koşulması ABD'nin egemenler üzerinde muazzam bir etki gücü olduğunu gösteriyor.( Devrimci hareket 23.08.2009)

MGK’nun son açıklamalarını da aslında bu doğrultuda anlamak gerekir. Başbakan bu plan ABD’nin planı değil derken elbette tek bir plandan bahsediyor. Böyle bir açıklamanın mantığı yok. Kürt açılımının ABD’nin BOP kapsamında bir planı olup olmadığı ancak genel bir takım parçaların bütünleştirilerek ortaya konur. Genel dış politikalar, olaya yaklaşım tarzı ve ABD’nin bu noktadan isteklerini birleştirince ortaya planın kime ait olduğu ortaya çıkar. Gerçi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ABD'de Atlantik konseyi'nin 13-15 Nisan 2009 tarihlerinde hazırladığı bir projeden bahsetmekte "Kürt açılımının bu konseyce hazırlanan rapora dayandırmaktadır. İktidar da bunu ret etmektedir.AKP ret eder ve kabul eder ama zaten icraatlarında bu kimin çıkarı için bu açılımın yapıldığı alenen ortadadır."Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz". Siz dün hayır dediklerinize bugün evet diyorsanız ve bunu da dayatmalarla yapmaya kalkarsanız söylediğiniz lafın geçerliliği kalmaz.

Bazı MB yazarları arkadaşlarımız soruna duygusal yaklaşmakta ve akan kan dursun da nasıl durursa dursun mantığı ile yaklaşmaktadır. Ancak bu kanın durması demek (bu yaklaşımla) yeni kanların daha da fazla döküleceği anlamına gelir. Türkiye ABD’nin çıkarları doğrultusunda hareket ettiği sürece ülkemizin genç insanlarının kanı durmayacaktır. Emperyalizmden dost olmaz. Bu gerçeği kavradığımız gün yürütülen tartışmaları daha doğru bir noktaya getirebiliriz.

Duygusal davranıp AKP’nin ABD patentli politikalarının esiri olmayalım. Ya da Tanrı Türkü korusun mantığı ile yaklaşıp böyle bir sorun yok manteletise de 30 yıldır içinde boğulduğumuz sorunu çözmez. Bu Ülkenin ve ortadoğunun burada yaşayan halklara ait olduğunu göz önüne alıp ABD'siz ve sorunların çözmenin yollarına bakalım.

Saygılarımla.

 
Toplam blog
: 72
: 2174
Kayıt tarihi
: 11.04.08
 
 

3 Ocak 1958 doğumluyum. S.Muhasebeci Mali Müşavir olarak çalışmaktayım. Edebiyat ve sinema ilgim ..