Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '11

 
Kategori
Siyaset
 

Kürt sorunu söylemi çıkmaz sokaktır

Kürt sorunu söylemi çıkmaz sokaktır
 

Kürt Sorunu söylemi tamamen ırkçı ve kışkırtıcı bir söylemdir. Bu söylem Kürt kökenli vatandaşlarımızı bizatihi sorun olarak sunmaktadır ki zaten amaç da budur. 

Kürt sorunu tabiri, bir hak ve hürriyet problemini değil, doğrudan Kürtlerin kendisini, uğraşılması gereken bir “şey” yapmaktadır. 

Bu söylem bir çıkmaz sokaktır. Çünkü eğer bu sorunla kast edilen Kürt kökenli vatandaşlarımızın bireysel olarak kendilerini ifade etmelerinin önünü açmaksa bu yıllar, yıllar önce zaten yapılmıştır. Böyle bir ifade hürriyeti talebinin ön şartı, ifade hürriyeti hakkını teminat altına alan bir hukuk birliğini onaylamaktır ki bu hukuk birliği, Türk Milleti adına karar veren mahkemelerce teminat altına alınmıştır. İfade hürriyeti , bir memleketin meşru egemeni olan ulusu reddederek talep edilemez. Eğer Türkiye Cumhuriyeti, kurucusu bütün unsurları, ırk, etnik köken, dil ve din ayırmadan Türk olarak kabul etmişse, bu kabul hiçbir surette sorgulanamaz ve yıpratılamaz. Çünkü hiçbir millî devlet, oluşturduğu birliğin geri döndürülmesine, yıpratılmasına, yıkılmasına bölünmesine rıza göstermez ve bu yöndeki bütün çabaları düşmanlık olarak addedip yok eder! 

Kaldı ki Türk adı bu topraklardaki herhangi bir kabilenin, aşiretin veya kavmin adı değildir. Türk adı, dünyada nüfusu 300 milyona yaklaşan ve sayısız etnik grup, aşiret, kabile kavim vs bünyesinde barındırarak hepsine kendi adını ve kültürünü veren büyük bir toplumsal oluşumun adıdır. 

Türk Milleti, kendi devletini bu topraklarda, kendi şartları, kanunları ve meşru egemenlik yetkisini herkese tartışılmaz şekilde kabul ettirerek kurmuştur. Daha kuruluşta, devletin egemen unsuru, hiçbir ırkî, lisanî vs farka bakılmaksızın tanımlanmış ve bu unsurun fertleri de devletin kendilerine sağlamakla mükellef olduğu hukuk ve emniyet sağlayıcılığından ayrımsız şekilde yararlanmıştır. “Kürtleri ezdiniz, ink3ar ettiniz, soykırımcılar!” gibi laflar edenlerin, terörün ülkeyi kasıp kavurduğu şu günlerde dahi, yurdun dört bir köşesine rahatça seyahat etmelerini, ülkenin yerinde mülk edinebilmelerini, kampüslerinde olaya çıkarmalarına rağmen üniversitelere etnik kimliklerine bakılmaksızın gidebilmelerini sağlayan şey, işte cumhuriyetin kuruluşundaki bu millî birlik tanımlamasıdır. 

Bu açıdan Türk adı, Kürt adının ne toplumsal açıdan dengidir ne de onun düşmanı veya rakibi. Türk adının sosyolojik bağlamı, Kürt adının aşiret ve kabile temelli anlam dağarcığının çok ötesindedir. Kaldı ki Kürt’lerin yaşadığı hiçbir ülkede, Kürt adı, millî devletin kurucu unsuru ile bütünleştirilmemiş, daima, ikinci sınıf ve benimsenmeyen, içselleştirilmeyen bir azınlık olarak kalmıştır. Ortadoğu’da Kürtler ne Arap ne Fars milletleşmesinin bir parçası sayılmıştır. Bundan dolayı da şimdilerde ABD mandası olmadan önce Irak’ta, Suriye’de ve İran da horlanmışlardır. 

Kürt sorunu söylemi, Kürt kökenli vatandaşlarımızın aynen o ülkelerdeki gibi toplumdan ayırt edilebilmesini hedeflemektedir. Hukuk altındaki bir beraberlikte meydana gelen toplumsal kaynaşmayı, tersine çevirip Türkiye Cumhuriyeti’nin milletleşmeye dayanan kuruluş felsefesini , Irak’taki, İran’daki, Suriye’deki etnik ırkçılık ile değiştirmek arzusunu ifade etmektedir. 

Mesele şudur ki bir devletin kuruluş felsefesi onun varlığını şekillendiren, toplumsal düzeninin üzerinde temellendiği en köklü fikri kabuldür. Etnik ırkçıların anlamadığı husus şudur: Bütün kurumlar, sonradan değiştirilmeleri büyük maliyetlere yol açan, sonraki bütün çalışma tarzlarını belirleyen ve normal şartlar altında değiştirilmesi düşünülmeyen hukuki sözleşmelere, metinlere veya kendiliğinden oluşmuş toplumsal mutabakatlara dayanır. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, başta Mustafa Kemal olmak üzere, onu meydana getiren kurucularımızca daha İstiklâl Harbi’nde meydana getirilmiş, bu felsefe Türk askerinin sarsılmaz iradesiyle yedi düvele kabul ettirilmiştir. Bu toprakların sahibi ve egemeninin Türk Milleti olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş amacı ve gerekçesidir. Bu felsefenin kabul edilmesinden sonradır ki diğer bütün kurumlar buna göre biçimlendirilmiştir. 

Yani kurulmuş koskoca bir devlet düzeni, etnik ırkçılığın kaprislerine, ilkelliğine ve tehditlerine göre değiştirilemez. 

Kürt sorunu söylemi, Türk millî birliği kabul edilerek halledilebilecek bir ifade hürriyeti sorununu, devletimizin kuruluş felsefesini tartışmaya kadar vardırmak istemektir. İş devletin kuruluş felsefesini tartışmaya vardığında, yapılan, ifade hürriyeti talebi olmaktan çıkar, doğrudan doğruya millî egemenliği tartışmaya varır ki bunun uluslar arası ilişkilerde adı “düşmanlık”tır. Bir hukuk devletinin teminatındaki hiçbir hak, o devletin varlığına karşı kullanılamaz. 

Bir sözde etnik ifade hürriyeti talebini, Kürt sorunu diye dillendirmek belki etnik ırkçılar için doğal görünebilir ama “Kürt sorunu”, Kürt kökenli olmayanlarca kabul edildiği anda, Kürtler doğrudan doğruya ortadan kaldırılması gereken bir sorun haline gelirler ki Kürt’leri, kendilerinin ayrılmaz parçası kabul eden Türk Milleti’nin hiçbir ferdinin böyle düşünmesi mümkün değildir. 

Etnik terör, millî bünyemizin ayrılmaz bir parçası olan Kürt kardeşlerimizi, büyük bir nefret oyununda hedef tahtasına koymaya çalışmaktadır. Küt sorunu söylemi, bu yüzden bir hak talebi, bir demokrasi yöntemi değil, ırkçı bir savaşı tetikleme gayretidir. Bu yüzdendir ki meselenin “Türk tarafı” Kürt sorunu demekten ısrarla kaçınmaktadır. 

Etnik ırkçılar, devletimizin kuruluş felsefesinde tanımlanan millî egemenliğin sahibi Türk Milleti’nin içinde sayılarak ayrımsız şekilde kullanılan bütün hakları istismar etmektedir. Etnik ırkçı söylemin, etnik terör yandaşlığının, bu ülkede sağlanan haklar ve hürriyetler teminatından yararlanmaya bu yüzden hakkı yoktur. Hiç kimsenin “Türk Milleti adına karar veren mahkemelerin kararlarını tanımıyoruz!” demeye hakkı olamaz. Hiç kimsenin bu teminatı kullanarak “Kürtler hayatınızı cehenneme çevirecek!” diye tehditler savurmaya hakkı olamaz. 

Ülkede, etnik ırkçılık ve etnik terör problemi vardır. Milletimiz sözde milyonlara varan etnik ırkçı tarafından tehdit edilmektedir. Ülkemizin kuruluş felsefesine duyulan husumet, bir hak arama mücadelesiyle ilişkilendirilemez. 

Terörün askeri yöntemlerle bitirilemediği doğru değildir. Askeri yöntemlerde ve düşmanın tamamiyle tasfiyesinde yaşanan siyasî kararsızlıklar, popülist siyasetin, etnik ırkçılığa verdiği tavizler yüzünden, sorun gitgide büyümüştür. Bu tavizci, teslimiyetçi ve genellikle gayri millî siyasetin neticesinde, millî bütünlüğe bağlı, kanuna saygılı vatandaşların meşru demokratik eylemleri, en şiddetli biçimde bastırılırken etnik ırkçılığın şiddet eylemleri, terör propagandası, kendine adeta dikensiz bir gül bahçesi edinmiştir. Sorunun kronikleşmesindeki en önemli sebepler şunlardır: 

Etnik ırkçılık ahlâksızlığının ve etnik terörün, yaptığının yanına kâr bırakılması… 

Devletin etnik ırkçılığa karşı savunma mekanizmalarının, gayri millî ve popülist politikalarla tahrip edilmesi. 

Sadece devletin değil, milletin millî bütünlük konusundaki hassasiyetinin sürekli provokasyon olarak adlandırılıp millî tepkileri, etnik ırkçılıkla denkmiş gibi göstermek ve böylece etnik teröre meşruiyet sağlamak. 

Bunlar, etnik ırkçılara cesaret vermiş, onlarda Türk Milleti’nin korkak ve savunmasız olduğu vehmini uyandırmıştır. Ayrıca sözde liberallerin liberal haklar kuramını etnik ırkçılığın istismarına alet etmeleri, demokrasi ve haklar konusunda akıl almaz bir kavram karışıklığına sebep olmuştur. Daha dün, teröristlerin pusuda öldürüldüklerine dair ithamın sebebi budur. Bu tip ithamlarla etnik ırkçılar, bizim için teröristlerin, hayat hakkını en başta reddetmiş, tamamen ve ne şekilde olursa olsun ortadan kaldırılması gereken düşmanlar olduğu gerçeğinin üstünü örtmeye çalışmaktadır. Sözde liberaller, vatansızlıklarından kaynaklanan değer yoksunluklarından dolayı böyle alçakça bir demogaojiye, liberal değerleri kullandırmaktadır. 

Türk adından duydukları hoşnutsuzluğu, elleri güçlendikçe ifade eden siyasal dinciler de istedikleri değişikliklerin gerçekleştirilmesi sürecinde, Serap’ı yakan, Buse’nin bedenini parçalayan, askerlerimizi kalleş mayınlarla şehit eden etnik ırkçılara karşı sessiz kalmayı kârlı bulmaktadır. Bu yüzdendir ki artık kendi televizyonlarımızda kendi evlâtlarımızın cenazelerini görememekte fakat ana haberlerin yarısında etnik ırkçıların tehditleri, şiddet eylemleri ve sözde cenaze törenleriyle meşgul edilmekteyiz. Şehit cenazelerine provokasyon diyenler, her gün ama her gün etnik ırkçılığın ve terörün tehditlerinin televizyonlarda yer almasının, açıkça hukuksuz olduğunu dahi düşünmemektedir. 

Bu yüzden mevcut etnik ırkçılık/bölücülük ve etnik terör sorunun çözümü, Türk devletinin milleti ve vatanıyla bölünmez bütünlüğü korunarak ancak şu şekilde sağlanabilir: 

Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nun tekrar çıkarılması. 

Anayasa’da “Hiç kimse vatandaşlıktan çıkarılamaz!” maddesinin vatana ihanet kaydıyla sınırlandırılması. Mevcut etnik ırkçılığın siyasî aktörleri başta olmak üzere terör örgütünün üst düzey militanlarının uyruğumuzda olanlarının derhal vatandaşlıktan çıkarılması. 

Tehdidin silâhlı unsurlarının sonuna kadar imhası. Etnik terör örgütünün militanlarının değişik uyruklara sahip olmaları yüzünden, toptan düşman addedilerek görüldükleri yerde yok edilmeleri. Bu şekilde bölgedeki fiilî silâhlı tehdit unsurunun ortadan kaldırılması. 

Etnik ırkçılığın gerek siyasî gerekse ifade hürriyeti sahasından ebediyen çıkarılması, yasaklanması. Etnik ırkçı ve etnik terör yanlısı hiçbir beyana, medyada yer verilmemesinin kanunla sağlanması. 

Terör örgütüne yardım ve yataklık edenlerin, onun propagandasını yapanların yargılanması, temel haklarının kısıtlanması. 

Kamuda istihdam edilmelerinin engellenmesi, bu suçu işleyen kamu görevlilerinin işten atılması, mesleklerinden men edilmesi. 

Kamu görevlilerinin belli bir süre kendi yörelerinde görev yapmasının yasaklanması. 

Etnik terörün kullandığı çocukların, ailelerinden alınarak belli bir süre rehabilite edilmeleri. Ailelerinin sosyal güvenlik teminatından belli bir süre men edilmesi. 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir nevi teröre sus payı olarak dağıtılan bütün parasal sözde sosyal yardımların kesilmesi. 

Türk Milleti için düşmanın sayısı da mücadelenin süresi de önemli değildir. Etnik ırkçılar, vatanın, sayısı fazla olan her düşmana mücadelesiz teslim edileceğini sanan gafillerdir. Eğer Türk Milleti’ne düşman olmak isteyen varsa bu da onun seçimidir. Ama bu seçimle ne Türk Millet’ine boyun eğdirebilirler ne de onun evinde ona saygısızlık etmeye devam edebilirler. Düşmanımız olmakta ısrar eden var ise, düşmanın elde edebileceği tek şeyin, kahredici öfkemiz olacağını iyi bilmelidir. 

 
Toplam blog
: 153
: 503
Kayıt tarihi
: 11.02.11
 
 

Eczacıyım, memlekete meraklıyım.....