Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Küskün haller

Küskün haller
 

Bir an konuşurken telefonda karşılıklı kalp krizi geçireceğiz zannettim. Eğer ağlamasam, o da sinirleri bozulup gülmese belki de içinde olduğumuz koşullara en uygun ve de en hazin ölüm biçimi bu olacaktı. Bir erkek ve bir kadın… Her şeyi paylaşan iki iyi dost ama birbirlerinin dertlerine çare bulamıyorlar. O kadar elleri kolları bağlı kalmış, birbirlerinin ne hissettiklerini o kadar iyi biliyor ve bir o kadar da çaresizler ki sonunda karşılıklı kalpleri duruyor. Gerisi sır… Kim bilir neyi çözemediler de, neden öldüler?

İyi bir film ya da roman konusu olur bence…

Niye ağlıyorsun? diye soruyor ölmekten yırttığımız saniyede.

“Dostum be, tek söyleyebileceğim böyle olmamalıydı”, diyorum “ama oluyor işte! Sen de ağlamayı beceremediğin için gülüyorsun ya…”

***

Hiç kimse ile bir şey yapmak istemiyorum bu ara. İyi yönünden bakmaya çalışsam da sadece ben değil, herkesin hayatında bir olumsuzluk var. Kiminin sağlığı elden gitmiş, kimi işini kaybetmiş, gönüller her şeye kırık ve her gün herkeste daha da kötüye giden bir ruh hali. Dert mi anlatayım, dert mi dinleyeyim çözemedim. Bu ara çekirdek görüşmelerim var bu nedenle veya hep yalnızım. Tıpkı daha önce de olduğu gibi… Yani kimse üstüne alınmasın.

Kız arkadaşlarımdan biri serçe gibi çırpınıyor etrafımda. Seninle bir hafta sonu şuraya gidelim, buraya gidelim, uzaklaşalım biraz buralardan, iyi gelir, bana da bahane olur. “Olmaz” diyorum çok net. Hiç zamanı değil… Belki yine bir mavi tur paklar ya beni, şans işte mevsimi değil. Yeşile, maviye bakar rahatlarız ama şimdilerde güneş karanlık, orman siyah, deniz de gri. Hem başkaları gibi gitmelere alışık değilim ben. Gitmek bir alışkanlık, bir yaşam biçimi… Ben hep kalanlardanım. İstemezsen ardında, istersen yanında…

***

Niye hiçbir şey yapmak istemiyorsunuz, niye böylesiniz diye yargılıyor geçenlerde bir arkadaş ben ve başka bir arkadaşımı karşısına almış. Kırk beş yaşında bir adamı ve otuz altı yaşında beni sorguluyor. Sorduğuna göre henüz onun yaşam enerjisi bitmemiş, ne güzel diye geçiriyorum içimden. Miskin miskin kahve içiyoruz şu isimli kahvecilerden birinde ve aynı şeyleri anlatıyoruz adamla. Gezmeler bitti, evler akıllar kadar dağınık, işimizi sevmiyoruz, hiçbir şeyden keyif almıyoruz, yalnız olmayı tercih ediyoruz. Şişirilmiş sosyallik mi? Geçti bizden.

“Niye böyleyiz biliyor musun?” diyorum sonunda. “Şimdiye kadar hayata karşı hiç yılmadan çok ciddi bir performans gösterdik. Yaşımız da gençti, başarısızlıklarımız bizi o zaman üzmedi. Ama artık baktık ki bu kadar çabalamaya rağmen, hiçbir konuda karşılık alamıyoruz. Biz de küstük. Şimdilik hayata kırgınız. O da bize kırgın. Tahammülümüz, direnme gücümüz bitti, bu nedenle yorgunuz ve duruyoruz. Hedeflerimiz tükendi ve kendimize sırf iş olsun diye süslü sıradan hedefler koymuyoruz. Yaşam enerjimizi ateşleyecek bir şey karşımıza çıkmadığı sürece böyle durmaya da devam edeceğiz. Hiç de bir şeyin eksikliğini hissetmeyiz. Bu bize yetiyor. İhtiyacımız olan şey her ne ise karşımıza çıktığı an inan eskisi gibi oluruz sen merak etme.” Biz ve bize benzerlerin durumunu böyle açıklıyorum ona özetle.

Adam kafasını sallıyor, tam da demek istediklerim bunlardı gibi. Adamlar zaten konuşamaz biliyorum, onun yerine de ben konuşuyorum.

***

Böyle yazıları sevmediğinizi biliyorum ama yazmazsam biterim, o yüzden beni okuyup okumayacağınıza siz karar verin. Herkes son dönemde anlamsız bir kabul ettiriş biçimiyle havalı bir cümlenin ardına sığınmış, tavrından da ödün vermiyor ya yeri gelmişken ben de söyleyeyim.

Hayat gibi; bir gece bir gündüz, bir mutlu bir hüzünlü, bir acı bir tatlı, bir huzurlu bir telaşlı, ister sevin, ister sevmeyin, bu aralar, belki de iyileşene kadar ben böyleyim.

 
Toplam blog
: 118
: 1607
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

Bir fikirden bir başka fikre, gerçeği bulana kadar bir halden başka bir hale geçip duruyorum. İncede..