Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '12

 
Kategori
Felsefe
 

Kusursuzsan safsın!

Kusursuzsan safsın!
 

Kendini saf kötülük eylemcisi olarak tanımlayabilecek, yüreği bütün birini tanıyor musun? Hiç gerekçesiz, hiçbir duygu etkisinde olmadan bir hayvanı tekmeleyebilir misin? İhtiyacın olmadığı halde çok ihtiyacı olan ve gücü olmayan birinin elinden parasını alabilir misin? İçinde öfke ve nefret olmadan, sakinlik içinde başkasının malına zarar verebilir misin?  Bunları yapabileceğini söylüyorsan, tam tersini yapabilme gücüne de sahipsin demektir.

Saf sevgiyi ortaya koyabilme erdemliliğine benzetebiliriz bu durumu. Tersinden yaklaşacak olursak, Tanrının cehenneminden korkarak ibadet etmek ya da cennete gidebilmek için ibadet etmek, içinde alışverişi barındırır ve ikiyüzlülüğün en somut halidir. Ödül ve cezanın varlığına bağlı bir ilişkide saflıktan söz etmek mümkün değildir. Gerçek sevginin nasıl hesabı kitabı olmazsa ve biz bu hesapsız kitapsız sevgiye” karşılıksız sevebilme” demişsek, iyilik ve kötülük için de benzer bir yaklaşımda bulunabiliriz. Koşullara bağlı iyilik ve kötülük ikiyüzlülüktür. Bu durumu en iyi şu söz anlatır. “Gerçek namus, günah elinin altındayken ona el sürmemektir”

İnsan her şeyi yapabilme gücüne sahiptir. Ancak ahlaki olarak kendini sınırlandırır ve bu yüzden gizlemek zorunda kalacağı bir ikiyüzlülüğe sahip olur. Kişilik bozukluklarının büyük bir kısmı bu ikilemin zorlamalarının varlığı ele geçirmesi ile oluşur. Suçun ortaya çıkışı ele geçirilmiş varlığı kurtarma çabasından başka bir şey değildir. Aslında tanımlamayı doğru yapacak olursak burada “kişilik bozukluğu” diye tarif edilen davranış ahlaki kuralların belirlediği sosyal bir tanımlamadır ve doğal olana karşılık gelmez. Aç bir insanın yiyeceğe ulaşma çabası doğal bir eylemdir, varlığını devam ettirme güdüsü onu arayışa iter.  Ancak elinde bir değişim aracı bulunmuyorsa ahlaki bir sınırlamanın zorlaması ile karşılaşır. Çalmanın kötü ahlaklılık olarak değerlendiği bir toplum içerisinde çalma eylemine girişmek cezaya uğrama tehdidini oluşturmuştur. Bu ceza hapse atılmak da olabilir toplum dışına sürülmek de. Açlık ve ahlak kuralı arasında kalan insanın içinde bulunduğu gerilimi düşünün. Doğal bir eylem olan varlığını sürdürme çabası ile çalmak kötüdür sosyal kuralı çarpışmasının sonucu ne olabilir ki? Buna saf kötülük diyebilir miyiz? (Yaşam elbette ak ve karadan ibaret değildir ancak verilen örneğin hiç yaşanmamış bir şey olduğunu da söyleyemeyiz.)

Kötülüğün en büyük temsilcisi olarak görülen şeytan bile, insana karşı olan başkaldırısını haklı göstermek için Tanrının izniyle eylemini icra eder. Onun kötülüğü bile saf değildir.

Saf kötülük de saf iyilik gibi insana dair değildir, o sıfatlar mutlak bir gücün temsilcisine kullanılabilir. Kendinize ya da herhangi bir insana “iyi bir insan” derken dikkat edin. O sıfatı hak etmenin bedeli gerçekten ağırdır. Koşulların belirlediği ya da nedenlere dayalı iyilik ya da kötülük amatör meleklik ya da Tanrılık eylemidir. Eninde sonunda kendinizi bir vicdan hesaplaşması içinde bulursunuz ki, o vicdan denilen şey insan iki yüzlülüğünün zirvesidir. Vicdan hesaplaşmasının motivasyonu zaaflarının farkına varmadır. Zaafları olan kusurlu bir varlığın eylemlerinde saflıktan söz edilemez.

Bu yüzden iyilik ve kötülük sıfatlarını kullanırken on kez düşünün. Hangi çıkarlar veya nedenler motivasyon sağlıyor onu görün.

Şimdi söyleyin aç bir hayvanı doyurmak nedir ?

 
Toplam blog
: 58
: 536
Kayıt tarihi
: 14.09.11
 
 

"Uzun ince bir yoldayım" diye tarif etmiş hayatını Ozan Aşık Veysel. Yazdığı bu sözlerinde beni e..