- Kategori
- Gündelik Yaşam
Labirent
Labirent resmi- Erol Akyavaş
Hayat bazen öyle bir köşeye sıkıştırıyor ki insanı…
Bir labirentin içinde sıkışıyor, dönüp dönüp duruyorsun, hiç çıkışı olmayan bir labirent. Yukarda havayı soluyorsun, uçmak istiyorsun, ama kanatlarının olmadığını farkettiğin an geriye labirente düşüyorsun. Tekrar bir çırpınış, düşüş. Bu defalarca sürüyor. Ta ki uçamayacağını farkedene kadar. O zaman bırakıyorsun kendini, labirentin çıkmaz sokaklarına.
Sonra bir bakıyorsun, senin gibi başkaları da var ara sokaklarda. Onlarda çırpınıp duruyorlar. Birleşip bir kurtuluş yolu aramaya başlıyorsun. Ama hayretle farkediyorsun ki, bazıları orada olmaktan mutlu. “Yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda, güvenli bir yerdeyiz, dışardan zarar gelmiyor. Kimse bize dokunamıyor.” diyorlar.
Oysa gökyüzünde, başka ufuklarda, başka umutlar, hayaller, mutluluklar, belki acılar var. Yerinden kıpırdamasan o hep aynı labirentin içinde sürüp gidecek yaşamın, belki acı bile olmayacak hayatında.
Ama işte o keşfedilesi uzak ufuklar yok mu…
Uçmak için çırpınmaya devam ediyorsun. Ta ki kolların artık kalkmayana dek.
Sonra ne mi oluyor? Alışıyorsun.
İşte en kötüsü bu. Alışmak… Alıştığın zaman savaşmayı da bırakıyorsun çünkü.
“Böyle gelmiş, böyle gider, ben ne yapabilirim ki?” durumuna geldiğinde acizleşmeye de başlıyorsun. Güdülecek koyun kıvamına giriyorsun.
Sonra herkes senden rahatlıkla istediğini koparmaya başlıyor. Etlerini lime lime ediyorlar. Ama acı hissetmiyorsun.
Ta ki sen senden çıkıp yok olana dek…
Bu ne şimdi diyenleri duyuyorum. Bugünkü ruh halimin özetidir arkadaşlar.
Labirentlerinizden kurtulup özgürce kanat çırpabilmeniz dileğiyle…