Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '07

 
Kategori
Haber
 

Lale Devri (1)

Lale Devri (1)
 

Lale Devri seçim öncesi ziyaretlerde ABD’ye verilen sözler, AB’ye katılım konusunda sermaye kesimine verilen güvenceler ve gelişerek değişim açıklamalarının yanı sıra, mevcutlara olan bıkkınlık ve seçeneksizliğe mahkûm olan halkın arayışına mazhar olunması ile başladı.

Ekonomik anlamda; İstanbul Belediye Başkanı seçilir seçilmez yağmur bombaları ile yağmayan yağmurlar yağıp barajlar dolunca, doğuştan dört ayaküstüne düşmüşlüğü az çok belli olmuştu zaten. Ekonomide kadro kadro diye methedip durduğunun da bir acemi oğlan olduğu görülmüşse de, ilk yıllarda mevcut olan Derviş Programına -anlayabildikleri oranda- bağlı kalmayı az çok başardılar diyebiliriz.

Sn Tayyip ERDOĞAN’ın bir başka şansı da ABD’nin düşük faiz ucuz dolar politikası gereğince Dünya’ya açılan trilyonlarla ifade edilen sıcak sermayenin yüksek faiz politikası izleyen bizim gibi gelişmekte olan Ülkelere akışıdır. İnsanın şansı bir açılmaya görsün; ABD’den sonra Japonya’nın düşük faiz, ucuz yen politikasına devam etmesi ile yüksek faize kapı açan bizim gibi Ülkelere gelsin milyar dolarlar.

Hızla sanayileşen ve ucuz işgücü potansiyeline sahip Çin ve Hindistan’ın ürettikleri kalitesiz ama ucuz ürünlerin, gümrük-koruma önlemleri almayan bizim gibi Ülkelerin pazarlarını da adeta işgal ettiğini söyleyebiliriz. Bu durumun iç üretimde gerek ürün, gerekse iş gücü fiyatlarını baskı altına alarak pazardaki fiyatların artışını engellediğini görüyoruz. Tekstil, kırtasiye, oyuncak gibi birçok sektörde insanlar işini kaybederken, aynı zamanda ürün fiyatlarının haksız rekabet nedeni ile düşmesi yâda en azından önceki hükümetler döneminde olduğu kadar artmayışı; halkın bu hükümetin yanlışlarını görmesini engelleyen en önemli etken olmuştur.

Böyle olunca da; AKP Hükümetinin yaklaşan seçimlerde Dünya’yı kasıp kavuran sıcak paranın yarattığı ekonomik rehaveti, büyük bir işbilirlik edasıyla halka yutturmayı başarabileceği de son anketlerden anlaşılıyor. Lakin seçimler sonrasında iktidara gelemez ise (keyifle yenen çiğ köftenin çıkışında verdiği acı gibi) sıcak paranın çıkışında yaşanılacak olanları başkalarına miras olarak bırakacağı da bugünden görülebilen ekonomik gerçekliktir.

Daha ilk günden ''Çok Yönlü Dış Siyaset'' olarak lanse edilen Dış Politikamıza gelince; Seçimler öncesi ve sonrası Tayyip ERDOĞAN tarafından verilen tüm sözlere rağmen, 1 Mart Tezkeresinin reddi dış politikamızdaki önemli bir kırılma noktasıdır. Bu aynı zamanda sadece ABD ile değil, Türkiye’nin Dış Dünya ile ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır. ABD’nin Irak’a saldırısına ''Türkiye Kuzey kapısını açmaz ise ABD Savaşı göze alamaz.'' diyen ufuksuz ve sinsi akıl hocalarının peşine takılarak, parti gurup kararı bile almayan AKP Hükümeti; askerimizin başına çuval geçirilmesine, çizdiğimiz çizgilerin hepsini yalamamıza neden olmuştur.

Bu arada, ''Çuval Olayı’nın'' asla unutulmayacağı, not edildiği söylene dururken, asıl ve asla unutmayacak olanın; Güneydoğu’dan tekme tokat kovulan ABD olacağı gerçeğini görebilenlerin, sadece hor görülen aşiret reisleri olması bir başka görüş kusurumuz olmuştur. Daha Irak Savaşının dumanları tüterken ve pkk vitrinde ön plana alınıp boy gösterirken, Mesut Barzani Güneydoğu Anadolu’da siyasi alt yapı çalışmalarının ilk yapı taşlarını dizmeye başlamıştır bile.

Irak Savaş’ında ''Masa yok!'' diyenlerin, Musul Kerkük ve Türkmenlerin pazarlandığı masada olamayacağı da anlaşılınca, garibim Türkmenlerin zorunlu tercih olarak sayım ve seçimlerde mezhep kimliklerine yönelerek adeta buharlaştıkları halen de anlaşılmış değildir. Özetle, 57. Hükümet Döneminde elimizi kolumuzu sallayarak girdiğimiz Kuzey Irak’ta ve cirit attığımız Musul Kerkük’te AKP Hükümeti sayesinde Aşiret Reislerinin iznine ve insafına mahkûm bırakıldık denebilir.

‘Ak Yarınlar’ vaad eden Tayyip ERDOĞAN Hükümeti bir yana; onca savaş karşıtı yazarın "Türkiye Kerkük’e karışırsa, Diyarbakır ve Güneydoğu kentlerine karışırız" gibisinden dış söylemlere, Tezkere karşıtı onca okuryazar taifesinin "Kerkük'e yapılan bir saldırıyı Diyarbakır'a yapılmış kabul ederiz" gibisinden iç söylemlere, katkı sağladığı eserini dinleyen bir sanatçı gibi gururlanmak yerine, kızıp bağrışmaları da bize has bir başka garipliğimizdir.

Yakın komşularımızla; ABD ve Dış Dünya tarafından adeta tecrit edilen, Suriye gibi Ülkelerle ilişkiye girmek, Hamas’ın Suriye’de saklı liderleri ile gizli görüşmeler yapmak, adına ticari ekonomik ilişkiler diyerek ABD ve İsrail’in kanlısı İran’la gerdeğe girmeğe kalkışmak, bununla da yetinmeyip İran’a yapılacak bir saldırıya karşı olduğumuzu peşinen ilan etmek gibi benzer politikalar izlenmiştir.

Yakınlıkları tarihimizden örneklerle tartışmalı komşularımızla kurduğumuz yakın ilişkilerin, İsrail ile on yılda zar zor kurulan ilişkilerin bozulması anlamına geleceği de tabiidir. Hem tükürüp hem ayaklarına kadar gidip yaladığımız söylemlerin üstüne, Dış İşleri Bakanından Başbakanına kadar bir tek ‘katil’ ilan etmediğimiz İsrail ile olan ilişkilerimize adeta dondurulmuştur diyebiliriz.

Ortadoğu ve İslam Ülkeleri ile Sn Erbakan Hocamız zamanında başlatılan sıcak(!) ilişkileri tekrar inşa etmek isteyen AKP Hükümetinin Türkiye’yi ulaştırabildiği nokta; Arap-İsrail Anlaşmazlığı için başlatılan ve yürütülen birçok önemli toplantıya ancak İngiltere gibi bazı aracı Ülkelerin ısrarı ile katılabilir hale gelmek olmuştur. Bizim barış görüşmeleri için aylarca arabuluculuk yaparak çağırdığımız İsrail ve Hamas'ın, Arabistan’ın tek çağrısı ile anında toplanarak görüşmelere başlaması, dış itibarımızın son göstergesidir.

AKP Hükümetinin beş yıldır karşılıklı davet ve ziyaretleri ile çok yakin ilişki tesis etmeyi başardığı(!) İran; doğalgaza en ihtiyaç duyduğu anlarda -önceden duyurma gereği bile duymadan- gazı iki kez kesmiş atmıştır. Yine kurmuş olduğumuz bu yakin komşuluk ilişkilerinin bir neticesi olarak; nakil hatlarındaki arıza hallerinde bile almadığımız gazın -anlaşma gereği- parasını vermek zorunda olduğumuzu hatırlatmıştır. Ve parasını verdiğimiz gazı yapmış olduğumuz boru hatları vasıtası ile Avrupa’ya asla satamayacağımızı da nazikçe bildirmiştir.

Lübnan’da Hariri suikastı nedeni ile ABD ve Avrupa Ülkelerinin terörist ilan ettiği Suriye Devlet Başkanı ile üstelik daha on yıl önce otuz bin canımıza kıyan apo katilini koruyup kolladığı görmezden gelinerek, AKP tarafından kurulup geliştirilen Suriye ile yakin ilişkilerin götürüleri hariç tutulsa bile, Ülkemize bir tek getirisinin görülemediğini not etmeliyiz.

Tezkere tartışmaları gündem de iken Fransa Devlet Başkanları ve Almanya Şansölyelerinin artan Türkiye ziyaretlerine ve destek sözlerine güvenerek, Tezkerenin reddi ile bozulacak olan ABD ilişkilerimize karşı bir sigorta olacağı sanılıp, güvenilen AB Ülkeleri ile olan ilişkilerimizin, eskisinden kötü olacağı, Kıbrıs ve AB Katılım Müzakerelerinde konulan şartlarda ilk ipuçlarını göstermiştir.

Bizim yıllardır söyleyip durarak dostları bıktırdığımız ‘AB-D’siz olamaz’ gerçeğini, Merkel ve son olarak Sarkozy; verdikleri son beyanatlar ile anlamayanların kulaklarına bağırarak, görmeyenlerin gözlerine sokarak göstermişlerdir.

Rusya ile büyük bir iştahla başlayan görüşmelerin beş yıl sonrasında ulaşabildiği nokta, Samsun-Ceyhan Boru hattına petrol akıtabilecek olan tek Ülke olan Rusya’nın; tercihini Burgaz-Dedeağaç Boru hattı ile Bulgaristan ve Yunanistan lehine kullanmış olduğudur. ABD ile ilişkilerde denge sağlayabilmek ve yeni Dünyalar kurmak için uçan kuşa kadar reklâmı yapılan Rusya İlişkilerinin ve Türkmen ve Kazak doğal gazının Hazar Denizi altından Bakü-Ceyhan Hattına bağlanması projesine Rusya’nın koymuş olduğu şerhe takıldığını gördük.

Ve son olarak; ABD YERİNE Rusya’nın koruyup kollayıcı sıcak kollarında teselli bulmak isteyenlerin KEİK (Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyi) toplantılarında Rusya’nın doğal gaz boru hatlarında bizi devre dışı bırakan antlaşmalara yönelmesi üzere, Sn Başbakanımız dahil olmak üzere devlet ricalimizin ortak toplantılara katılmayarak bir anlamda Sn Vilademir PUTİN’e küsüşüne de şehadet etmiş olduk.


Şimdilik bu kadarla yetineyim.

 
Toplam blog
: 15
: 1788
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1960 yılında doğmuş, kendi tabirimle ''Kayıp Kuşak'' olarak adlandırdığım 1970 kuşağından, Eğitim..