Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '12

 
Kategori
Kitap
 

Lüsyen - Can Dündar

Lüsyen - Can Dündar
 

Lüsyen


Var ol Lüsyen, tavâf et ey nûr,
Ey âhir-i ömrümün baharı!
Senden bu kitâbe-i esâtir
Bir tâze hayat-ı san’at alsın!
Sâyende tenevvür etti çeşmim
Çeşmim kapanınca nûru kalsın!”

Abdülhak Hamid Tarhan’ın ve en çok da son aşkının anlatıldığı bu kitabı, tam da onun toprağa veriliş yıl dönümünde bitirdiğimi fark ettim. (14 Nisan)

Edebiyat derslerinin klişe anlatımına sıkışmış sanatçılarımızı tanıyamamış olmamız üzüntü verici. Öyle ya müfredatın bunu gerektirdiği düşünülürse bu hali yadırgamamak gerek. Derslerde şair ve yazarların doğum ve ölüm tarihlerini öğretip bir de öne çıkan birkaç eseriyle yad ederek sanat anlayışlarını eklediklerinde dersler nihayet bulmuyor mu? Hepsini bizden çok uzak, adeta uhrevi varlıklar gibi algıladık…

Abdülhak Hamid de bunlardan biriydi. Ölen karısına yazdığı “Makber”le bütünleşmiş bir şair. Hepsi bu sanırdık. Böyle olmadığını bilmek için edebiyatın arka sokaklarına girebilmek gerekiyormuş. Özel hayatlarının bilinmesi onların sanatının değerini mi düşürürdü sanki? Aksine, onları daha kalıcı, anlaşılır, canlı ve bizden biri yapardı. Hata yapabileceklerini bilmek, zaaflarının da sanatları gibi hayatlarının bir parçası olduğunu bilmek daha da yakınlaştırmaz mı aradaki mesafeyi?

Can Dündar, bu anlamda Hamid’i bize, büyük bir emekle, yeniden tanıtmış oldu. Kitabın sayfalarında, Hamid’in eserlerini hangi şartlarda ve duygu fırtınalarında ele aldığını okuyunca, onu anlamak için kelimelerinin karşılığını lügatlarda aramamıza hacet kalmıyor. Ömrünün sonbaharına denk düşen yirmi yıllık bir aşk yolculuğu ona adeta baharı yeniden getiriyor. Altmış yaşındayken, aşkı bulduğu on sekiz yaşındaki Lüsyen’le… Hayatına dair notlar çok ilginç;

İyi yetişmiş, küçük yaşlarından beri hem doğu hem batı ülkelerinde bulunmuş, onların kültürüne de diline de hakim olmuş Hamid; Kafkasya’dan beş yaşındayken kaçırılıp, İstanbul’da esir olarak satılan bir Çerkes kızının çocuğudur.

Babası  Hekimbaşılar’ın oğludur. Ayrıca Ahmet Vefik Paşa’yla da kardeş çocuklarıdır.

Bu aile bütün zenginliklerine rağmen, dededen miras savurganlıklarıyla yokluk içinde cebelleşmekten kurtulamaz. Ayrıca dededen Hamid’e kalan diğer bir miras çapkınlığır. Zira Hamid dedesi Abdülhak Molla’nın dokuzuncu karısından olmadır. Her ikisi de zaman zaman canını acıtacak mirastır.

İlk evliliği on üç yıl sürmüş ve eşini uzun süren bir hastalık döneminden sonra kaybetmiştir. Sonraki eşi de yirmi yıllık bir evlilikten sonra verem illetiyle veda etmiştir Hamid’e. Ölümün yakasını bırakmadığı Hamid, Lüsyen’le hayat bulur.

Hamid, genç yaşında Şair-i Azam sıfatını hak etmiş ve buna layık olabilmiştir. Gerçi kimileri suyun akış istikametinde kulaçlar attığını düşünse de o bu kulaçları yeniliğe ayak uydurma kabiliyetine bağlamıştır.

Yirmi koca yıla damgasını vuran mektuplarda derin bir aşkın yanı sıra dönemin ünlü edebiyat simalarına dair fikir edinebileceğimiz cümleler de kendini gösteriyor; Mehmet Akif, Sami Paşazade Sezai, Tevfik Fikret, Süleyman Nazif, Cenab Şahabettin, Recaizade Mahmut Ekrem...

Hatta, dönemin genç şairlerinden, “Putları Yıkıyoruz” kampanyasıyla, “Resimli Ay” dergisinde, yıkıma Hamid’den başlayan Nazım Hikmet’le tanışmalarına şahit oluyoruz. Bu genç şair, şiir okuması için Atatürk’ün huzuruna çağrıldığında, “Ben Deniz Kızı Eftalya değilim” diye çağrıyı reddetmiş ve bu reddediş Atatürk tarafından “Aferin çocuğa! İşte şair böyle olur!” cümlesiyle takdir bulmuştu. Hamid bu yıkım kampanyası sırasında tanışmak için Nazımı evine davet eder ve bu davet, “Bir şairi reddedemem” diyen Nazım’la Hamid’i buluşturur. Nazım davetten, Hamid için “Büyük Adam” deyip, onun elini öperek ayrılır.

Ayrıca Atatürk’le Hamid’in yollarının yıllar önce nasıl kesiştiğini ve yıllar sonraki ilişkilerini de buluyoruz sayfalarda.

Yakup Kadri kitapta, Hamid’i şöyle tasvir eder; “… gözündeki monoklu ve dimdik yürüyüşüyle sokak kalabalığının içinde, kadın, erkek herkesin başını kendinden yana çevirten bir başkalığı vardı…”

Adının yeni lisana uydurularak “Hamit” olmasından memnun olmaz ve” Bu yaşımda peşime bir “it” taktılar” diye latife eder.

Cenazesinde Hamid için “Merhum hayatta çok çekti” diyen birisi Mahmud Kemal’den ilginç bir yanıt alır; “Hamid çok değil, üç şey çekti: Buldukça akşamları mey; sineye dilber ve hazineden para…”

Abdülhak Hamid’in ve Lüsyen’in kitapta yer alan, cümlelerine gelirsek;

”Bir şeyi tercih, o olmayandan vazgeçmektir.”

“Mazinin hışmına uğramadan inkar edilebileceğine inanıyor musun?”

“Aşk bir engeldir ki ya aşmak veya tahrip etmek lazım; veyahut da huzurunda kalmak ve yok olmak.”

“Maziyi iade mümkün olsa / Müstakbeli fedaya hazırdı.”

“Aşk…. Aşk… Onun sözünü dinleyeni severim.”

“Sevinç gözyaşları kabuldür./ Kederden olanlar küçülüştür.”

“Anılar en güvenilir dostlardır.” (Lüsyen)

“Buluşma vedanın kız kardeşidir.” (Lüsyen)

Can Dündar’ın ilmek ilmek dokuduğu, emeği her sayfasından anlaşılan kitap yine onun anlatımındaki akışla edebiyatın arka sokaklarına girmek isteyenleri bekliyor. Özellikle on birinci sınıf öğrencileri için o dönemi anlamak adına tam bir kaynak.

 
Toplam blog
: 19
: 3619
Kayıt tarihi
: 16.01.09
 
 

..