Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

12 Ekim '18

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Madde Dünyası Egoisttir

Madde Dünyası Egoisttir
 

Sabrın sonu selamet olmuyor, melanet oluyor.


Maddeye erişmek isteyenler öncelikle güç ediniyorlar. Sonra her birinin içlerinde ego peygamberi oluşuyor. Çoğunluğa kendini kabul ettiriyor. Sonrada mabetleri olan makamlarında senelerce saltanat sürüyorlar.
Odalar, sendikalar ve derneklerin başkanları bunlara birer örnekler. Maddeye sahip olma uğruna üyelerinin haklarını yiyorlar. Alenen olmasa da dolaylı yollardan.
 
Ben isteğim dışında, dernek yöneticilerinin ısrarları üzerine, ilimdeki ......Derneği'ne üye edildim. Amaçlarını anlayınca defalarca istifa dilekçesi verdim. "Tamam" deyip dilekçemi aldılar, arkamdan yırtıp atmışlar. Rızam olmadığı halde maaşımdan avanta alıyorlar. Bunun adına aidat ödemesi diyorlar. 
Ben gönülsüz üyeyim, isteyim dışında maaşımdan yapılan bu kesintiyi kendilerine helal etmiyorum.
 
Astıkları tabela kılıf sanki, lüks döşeli binada, güç gösterisi sergiliyorlar.
Unvanımız işçi. Kazancımız belli. Hele işçi emeklisi ne alıyor ki, aldığından kesilen dernek yönetimini beslemeye yetsin? Lakin işçi bu ülkede çoğunlukta, maaş kesintileri üst üste yığılmakta.
Esnaf, Sanatkarlar Odaları, işçilerin üye olduğu sendikalar ve işçi emeklileri dernekleri niçin kurulur, ne yapar? Aldıkları aidatlarla yönetim kadrosu kendine bakar. 
Yılda bir kez taksitle ucuz kömür alımı yapıveriyorlar, garibanların parasını kasalarına katıveriyorlar.
 
Üye olmadan önce defalarca haber alma amaçlı yanlarına gittim, dernek yöneticilerinin saltanatlarını gördüm. Yönetim kurulu üyeleri birer oda ve birer masa kapmışlar, keyiflerine bakmışlar. Bir de hanım sekreter tutmuşlar, çay kahve eşliğinde sohbete kapılmışlar. 
Bu gelme gitmelerim de yanlışlarını gazeteye yazıyordum. Haberim gazetede çıkmıyordu. Patronla görüşüp, bir şekil yazımı durduruyorlardı. Ah ben bu patronlar sebebiyle, ne hadsizleri topluma bildiremedim.
 
Emekli olduktan sonra yolda gördüğüm dernek başkanı bana ısrarla dedi ki: 
-"Gel üyemiz ol, yaşlı dul kadınların dertlerine deva olursun"
-"Estağfurullah" dedim. "Deva Allah'tan" diye de ekledim. 
Bu yöntemle beni avlayamayan dernek başkanı, bu defa başka taktik kullandı. Belli ki karşısında muhalefet olmamı istemiyordu.
Samimi ifadeyle dedi ki: 
-"Basın da katılırsa aramıza sesimizi duyurmamız kolay olur. Üyelerimizin sorununu birlikle çözeriz. Avukatımız bile var." 
Duyunca avukatı, aklım yattı. Birlikteliğin gücüne de inanan insanım, "avukat varsa ben niye olmayayım. Yanlışları avukatla görüşerek düzeltirim" dedim. Öyle sandım.
Meğer avukat da yönetim kurulunun haklarını savunanmış.
 
İçlerine girince yanlışlarını daha kolay ve yakından gördüm. İtirazıma tehdit aldım. Ne yazık ki üyelik kaydımı kabul edişimi imzalamıştım. 
Hiç bir şey önceden dedikleri gibi olmadı. Dernekten içeriye başkan bir daha beni koymadı.
 
Attığım imzayla maaşımı otomatiğe bağlamışlar, daha param elime geçmeden üyelik aidatım talimat verdikleri bankamdan kesiliyor, dernek başkanının odasındaki kasaya gömülüyor.
 
İsyan ettim, ben üyelikten ayrılacağım, dedim. Defalarca istifa dilekçesi verdim. Fakat ne üyelikten düşebildim, ne de maaşımın kesintisini durdurabildim.
Koltuğu kapan kaplan oluyor. Pençesini masanın üzerinden hiç çekmiyor. Başkanın heybetinden hiç bir üye ses etmiyor. Oysa o koltuklarda oturanlar da, onlar da bir zamanlar işçilik yapanlardı. 
 
İşçinin içinden gelip vaatlerle başa geçen, keseri kendine yontuyor. İşçi didinip duruyor, zorlu iş karşısında aldığı az paraya şükrediyor; "hakkımı arasınlar" fikriyle üye oldukları dernekler, sendikalar işçinin sırtından besleniyor, güçleniyorlar. 
Adamların altlarında son model arabaları oluyor, işçiyken oturdukları köhne evleri villaya dönüşüyor. İşçi çalışıyor, onlar tıksırasıya yiyor.
 
Amaçlarının kendi çıkarlarına yönelik olduğunu anlayınca bir daha istifam içinde olsa, derneğe hiç uğramadım. Ankara'ya dahi gittim, maaşımdan yapılan üyelik aidatı kesintimi durduramadım. Üyelikten ayrılma çabalarım sonuçsuz kaldıkça strese girdim, yoruldum.
 
Emekliliğimden bu yana tam 15 yıldır, bana hiç hissettirmeden üyelik aidatımı maaş aldığım bankadan düzenli alıyorlar. Paramla ne yaptıklarını bilmiyorum.
Nasıl bir sistemdir bu, ne biçim taktiklerdir çözemedim. 
 
Sanki bana hakları geçmiş, ben çalışırken onlar terlemiş gibi arsızlıkla paramı yiyorlar. "Haram olsun" dedim defalarca, hem de yüzlerine; ıslanmış kurumuşlar, umurlarına takmıyorlar.
 
Odalar, Sendikalar ve bazı derneklerin başkanları; Ne hikmetse sizler   ve üyelerinizin sorunları da yıllardan beri hep aynı. Niçin değişmek istemezsiniz? Gençlere, gayretliye niye fırsat vermezsiniz?
 
İşçi, esnaf türlü sorunların altında senelerdir eziliyor. Hiç değişmeyen başkanları lüks arabalarda keyif yapıyor. Üyelerine halin nedir, diye hiç biri sormuyor.
 
Esnaf odaları başkanları, işçi sendikaları ve başkanları, işçi dul ve yetim dernekleri ve başkanları seneler önce oturdukları koltuktan bir türlü niye kalkmıyorlar? Makam tatlı, makama imkanlar farklı. 
 
Kendileri de işçinin içinden çıkmış olmalarına rağmen, işçinin ödedikleri aidatlarla dört köşe değil, sekiz köşe oluyorlar. Yedi nesillerine yetecek mal varlığına kavuşuyorlar. 
İşçi oldukları dönemde kıçları kırıkmış gibi dolaşırlarken, baş oldular mı, zenginleşme hızlarına yetişilemiyor. 
 
İşçi alın terinden damlayanları onların gırtlaklarına akıtıyor, onlar da 1 milyonluk arabaya kaykılıyor. 
 
Yazıklar olsun size ve sizin gibilere. Hak yiyiciler, "hep bana Rabb bana" deyiciler. Haramdır o saltanatınız, masa başında keyif çatmalarınız, toplumda haksız yere itibar görmeleriniz külliyen haramdır.
 
Adamlar ne hikmetse yasal olan genel kurul toplantılarında kendilerini tasvip etmemiş üyelerin bile oyunu alarak, yeniden başkanlık koltuğuna oturuyorlar. Bir daha kimseye fırsat vermemecesine, hiç kalkmamacasına koltuklarına gömülerek, işçi aidatlarına yumuluyorlar.
Esnaf odaları başkanları da kendileri de birer esnafken şikayetçi oldukları sorunlarını, odaya baş olduklarında dile getirmiyorlar. 
 
İşçi, esnaf çoğunluğu onlar için hükumetten koparacaklarına karşı bir koz mahiyetinde. 
Seçilip koltuğa oturmuşlar bir defa, yandaşlarından veya bir bilinmez yerden güç edinmişler. Ne yapsanız, nafile. Düzen böyle kurulmuş, dümen menfaatlere göre uydurulmuş.
Seçim öncesi tebessüm dolu yüzleri, seçim sonrası birden ciddileşiyor. Bir daha karşılarına geçip "kalk oradan" diyemiyorsunuz.
 
İşçilerin, esnaların sorunlarını çözmek için geldikleri makamlara yapışıp kalırlar, sonra onlar da yandaş kayırması yapmaya koyulurlar. 
 
Çok bulundum ben onların genel kurul toplantılarında, sandığa oy veren üyelerle çok konuştum. Onlar da hayret ediyorlar, "oy vermediğimiz adam tekrar nasıl seçiliyor" diye.
 
Yaşamlarında geçim sıkıntısı başta olmak üzere pek çok sorunla boğuşan esnaflar ve işçi kesimi, bu sorunlarını bağlı oldukları odalara, sendikalara iletemiyorlar. İletseler de kim duyacak, dinleyecek onları. Onlar başkanlar için bir güç göstergesi.
 
Ülkemiz esnafı, işçisi her defasında bir şekil başlarına geçen ve koltuklarından kalkmak istemeyen başkanlarının kendileriyle gerektiği gibi ilgilenmediklerinden yakınarak, esnafın ve işçinin sorunlarına bir babayiğit yetkilinin sahip çıkması gerektiğini  dile getiremiyorlar. Ne yazık ki, sesini çıkarmak isteyenlerin de sesleri duyulmuyor.
 
Ayfer AYTAÇ - ayferaytac.com
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..