Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '16

 
Kategori
Kitap
 

Maden

Maden
 

Avukat Petroçelli’yi izlemek çocukluğumun vazgeçilmez tutkularından birisiydi. Sanırım Amerikan mahkemelerine ve Amerikan adalet ve hukuk sistemine olan ilgim Petroçelli sayesinde olmuştur. En azından Avukatlık mesleğinin ciddi anlamlar içerdiğini Amerikan hukuk sistemi içerisinde merkezi bir noktada olduklarını Petroçelli sayesinde kavradığımı düşünüyorum. Amerika’da avukatlık mesleği vücut dilinden hitabet etkinliğine kadar birçok özel vasfı içerisinde barındırıyor.

Vücut dili ve hitabet etkinliği deyip geçmemek gerekiyor. Zira ABD başkanlarının ve başkan adaylarının önemli bir kısmının hukukçu olmaları tesadüf olmasa gerek.

Her ne kadar Amerikan adalet sistemi ilgi çekici olsa da benzer durumları 19.Yüzyıl Rusyasında ve Avrupasında da görmek pek tabi ki mümkün. Özellikle Dostoyevsky’nin başyapıtlarından“Karamazov Kardeşler” isimli romanındaki mahkeme bölümü fazlasıyla ilgi çekici ve zannımca hayli büyüleyicidir. Tıpkı Amerikan mahkemelerinin bir kopyası niteliğinde olduğunu söylemek abartı olmaz. Gelişmek sanırım böyle bir şey olsa gerek. Adalet sisteminin yerli yerine oturması ve mümkün olduğunca mahkeme kararlarının doğruya en yakın şekilde tecelli edebileceği sonuçları üretecek yöntemleri geliştirmek gelişmeye açık toplumların genel özellikleri içerisinde yer alıyor.

John Grısham, “Maden” isimli romanında Vahşi Kapitalizmin eleştirisine ağırlık verirken, Amerikan adalet sistemini de yeterince irdelemiş. Kendisi de bir hukukçu olan yazar, Amerikan adalet sisteminin teknik detaylarını dibine kadar inceliyor ve sistem ne kadar sermayenin sistemi olsa da ve ne kadar “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” düsturunu içeriyor olsa da Amerikan adalet sistemi kısmen de olsa bu düstura fren koyabiliyor veya emniyet sübabı olarak varlığını hissettirebiliyor.

Roman, Newyork’ta yaşamakta olan ve bünyesinde ikibin civarında avukatın görev yaptığı devasa bir hukuk şirketinde stajyer avukat olarak görev yapan, dağılmış bir ailenin ferdi olan ama anne ve babanın da hukukçu olduğu Samantha’nın işini kaybetmesiyle  açılıyor… Obama ve Bush arasındaki başkanlık yarışının yaşandığı 2007’li yıllar. Ekonomik krizin zirve yaptığı ve ABD’de birçok şirketin kapısına kilit vurmak zorunda kaldığı dönem… Bir stajyer avukat olarak yılda 180 bin dolar civarında para kazanan ve kazandığı parayla iyi bir yaşam standardına sahip olan Samantha’nın işini kaybetmesi kahramanımız açısından hayli moral bozucu bir hale dönüşüyor… Bir yıl sonra geri dönmek koşulu ile işinden olan Samantha’ya gönüllü olarak sivil toplum kuruluşlarında çalışması öneriliyor. Yani ücretsiz hukuk danışmanlığı gibi işler… Zira ABD gibi bir ülkede hiç kuşku yok ki zengini bol olsa da dar gelirlisinin kat be kat fazla olması nedeniyle dar gelirli yurttaşların adalete erişimi hiç de kolay değil ve birçok sivil toplum kuruluşunun gönüllü avukatlara ihtiyacı vardır. Kahramanımız Samantha, Appalaş bölgesinde bulunan bir kırsal kasabada kendilerine “Dağ Hukuk Bürosu” adını veren bir sivil toplum kuruluşunda iş buluyor ve yönünü Appalaşlara dönüyor. Appalaşlar dağlık ve sık ormanları olan bir bölgedir… Ve açık ocak işletmeciliği denen yüzey madenciliği yapılmakta, maden çıkarma ruhsatını alan şirketin dağın yüzeyinde ne var ne yoksa bütün bitki örtüsünü ve yaban hayatı tarumar ettikten sonra, yüzeyin yaklaşık 90 ila 150 metre arasında kalan kısmında, kabuk altında oluşan kömürün çıkarılmasına dönük faaliyetlerine tanık oluyor. Adeta bir doğa talanının anlatıldığı romanda, gerek açık ocak işletmeciliğinin ne olduğu, gerekse de yüzey madenciliğinin nasıl yapıldığına ilişkin fazlasıyla detaylı bilgiler edinmek mümkün. Çıkarılan kömürlerin bölgenin derelerinde yıkanmak suretiyle içme suyuna karışması suretiyle, ortaya çıkan atıkların dereleri, akarsuları alabildiğine kirletmesi, yanısıra hava kirliliği gibi çevreye verilen zararın katlandığı bölgede kanser vakalarının yoğunlaşması, özellikle akciğer kanserine yakalanan insanların sayısındaki artış hayli dikkat çekici bir hal almıştır. Karşılarında dev maden şirketleri, tekeller ve tröstlerden oluşan devasa bir yapının olduğu bölgede birkaç idealist avukatın oluşturduğu sivil toplum vasıtasıyla adalet arayan insanlara dönük faaliyetler dile getiriliyor. Ve yine bir idealist avukat vasıtasıyla maden şirketlerinin çevreye verdiği zararlarla tanışan Samantha kendisini ciddi bir sorunun tam da ortasında bulacaktır.

Daha önce John Grisham romanı okumamıştım. Ama okuyanlar “Maden” romanının en zayıf John Grisham kitaplarından birisi olduğunu dile getiriyor. Eğer vaziyet böyleyse diğer kitaplarını hiç zaman kaybetmeden alıp okumak şart olmuştur. Zira Maden hiç de öyle zayıf bir kitap değil ve verilmek istenen mesaj fazlasıyla açık, net ve yalın. Çevre duyarlılığı, adalet mekanizmasının işleyişi ve gönüllülük esasına dayalı toplumsal hizmet… Hele ki kapitalizmin vahşisinin yaşandığı ülkelerde sivil toplum varlığı ve adalet sisteminin oturmuş yapısı bir ön koşul haline dönüşüyor. Ama tabi her şeyin ucunda yine paranın gücü belirleyici oluyor. Şirketlerin ciddi paralar karşılığında güçlü hukuk şirketleri ve avukatlarla çalışması, her türden hukuk dışı yollara sapması, baskılar ve sindirmeler hukuk sisteminin oturmuş olduğu toplumlarda bile fazlasıyla yaşanan şeyler… Anlıyoruz ki şirketlerin varlığını idame ettirmelerinde hukuk ve adalet sisteminin oturmuş olduğu toplumlarda mafya vari yöntemlere başvurmaları hiç de şaşırtıcı olmuyor. Tabi insan sormadan edemiyor, “Kapitalizm de adalet gerçekten işler mi?” diye. Karşınızda bu denli güçlü şirketlerin olduğu durumlarda ve ciddi tazminat cezalarının verildiği adalet sistemlerinde şirketlerin mafyalaşması, mafya vari yöntemlerle baskı ve sindirme yöntemlerine başvurması pek tabi ki sürpriz değil. Tabi bu noktada kapitalizm üzerine edecek çok laf olsa da bu durumda sorulması gereken en net soru “Kapitalist demokrasi gerçekten demokrasi midir?” şeklinde olmalıdır. Paranın gücünün belirleyici olduğu kapitalizm de sanırım hukuk, adalet ve demokrasi fazlasıyla ütopik bir beklentiye dönüşüyor.

Kitapta ki doğa tasvirleri Yaşar Kemal’in doğa tasvirleriyle boy ölçüşecek cinsen değil ama en azından ormanların, vadilerin, ırmakların, derelerin ve bulutların senfonik görüntülerini zihninizde canlandıracak kadar anlatım kalitesi olduğunu söylemek mümkün. Dışarıda yağan karın eşliğinde dağ evindeki şöminenin hemen yanı başında içilen birkaç kadeh şarap…

“Maden” romanı okunmayı fazlasıyla hakeden bir kitap ve günümüzde vahşi kapitalizmin doğa tahribatının deşifre edildiği bir yapıt olduğunu söylemek hiç de abartı sayılmaz.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..