Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '16

 
Kategori
Kitap
 

Bülbülü Öldürmek

Bülbülü Öldürmek
 

Irk ayrımına dayalı filmleri seyretmek, ırk ayrımına dayalı kitapları okumak her zaman ilgimi çeken bir alan olmuştur. Ve insanoğlundaki ırkçı tutum ve davranışların var oluşunu her defasında hayretlere gark olarak anlamaya çalışmışımdır. Ne kadar anlamaya çalıştım bilemiyorum ama halen bu hususlarda yakaladığım kaynakları okumaktan incelemekten kendimi alamıyorum. Kabul etmek gerekir ki 20. Yüzyılın en büyük ırkçılığı Nazizm de ete kemiğe bürünmüş ve 2. Dünya savaşıyla birlikte milyonlarca insanın ölmesine neden olmuştu. Winston Churchıll’in  “Şayet Adolf Hitler’in “Kavgam” kitabındaki zırvalarını alıcı bir gözle irdeleseydik bir şeylerin önüne geçebilirdik” demesi az şey değildir. Tabi ırkçılığın en yalın halini ABD’de siyahlara yönelik tutumlarda fazlasıyla görmemiz mümkün. Çok defa birbirinin benzeri olan mesajları veren, ırkçılığa ilişkin eleştirileri her defasında dile getiren filmler ve kitaplar yazıldı ki bunlardan birisi de Harper Lee’nin kaleminden çıkan “Bülbülü Öldürmek” romanıdır. Ülker İnce çevirisiyle Sel Yayıncılıktan çıkan Harper Lee’nin bu kitabını 2016 yılı içerisinde edinmiştim. Her an okumaya hazır bir halde başucumda bekliyordu. Henüz daha geçtiğimiz hafta sonu bu kitabı elime aldım ve yaklaşık 100 sayfa okuduktan sonra kitap enteresan bir noktaya gelip, beni yaklaşık 30 yıl öncesine götürdü. Harper Lee, henüz daha 10 yaşındaki Jean Louse (Scout) isimli küçük kızın gözünden Maycomb denen kasabada yaşanan ırk ayrımcılığını irdeliyor. Bir anlamda romanın konusu Harper Lee’nin otobiyografik romanı olarak da tanımlanıyor. Harper Lee 28.04.1926 yılında dünyaya gözlerini açmış ve 19.02.2016 tarihinde yaşama veda etmiş. Hakkında çok fazla bilgim yok ama ikinci kitabı olan “Tespih Ağacının Gölgesinde” isimli kitabını da okuduktan sonra Harper Lee’nin biyografisi hakkında bilgi edinmeye çalışacağım. Bülbülü Öldürmek romanının 100. sayfasını geçtikten sonra 30 yıl gibi uzun bir zaman dilimi içerisinde geriye dönüş yapmak bir hayli şaşırtıcı oldu. Zira bu kitabın filmini yaklaşık 30 yıl önce siyah beyaz olarak izlemiştim. Tam da kitabın filmini izlediğimi yaklaşık 100. sayfayı geçtikten sonra farkettim. Çünkü kitabın girişinde henüz daha vaziyet filme konu edilmiş bölümü içermiyordu. Film olarak izlediğimde de bir hayli etkilenmiştim ve zihnimin bir köşesinde film sağlam bir şekilde yerini almıştı. Baba Atticus Fınch’in çocukları Jem ve kızkardeşi Scout’la kurduğu ilişkideki yalınlık, iki kardeş arasındaki sıkı bağlar bir hayli ilgi çekici. Ve iki kardeşin yani abi Jem ve kızkardeşi Scout’un yan komşuları Dıll ile kurdukları dostluk ilişkisi… Kasaba yaşamının gözlemlenmesi, kasabada yaşayan insanların karakterlerinin 10 yaşındaki Scout’un gözünden anlatımı gayet güzel. Yıllar önce adını unutmanıza rağmen, filmi zihninizin bir köşesine yazıp, aradan geçen onca yılın üzerinden hemen yanıbaşınızda duran kitabın yıllar önce izlediğiniz filme kaynak olduğunu öğrenmeniz doğrusunu isterseniz bir hayli mutluluk verici bir durum.

Roman Maycomb denen bir kasabada geçiyor ve 10 yaşındaki Scout’un gözünden kasaba sakinleri irdelenirken, avukat olan baba Atticus soğukkanlı tutum ve davranışlarıyla, sabırlı kişiliğiyle çocuklarının rol modeli olmayı başarıyor. Annenin ölümünden sonra çocukları büyüten siyahi Caliburna ise ailenin bir parçası ve çocuklara gereken ilgiyi en az anneleri kadar gösteren bir kişilik. Tabi kitabın ilerleyen bölümlerinde sahne alan hala ise çocukların doğru bir eğitim sürecine tabi tutulmasından yanadır. Bu sebeple ailenin yanına yerleşir. Halanın tutum ve davranışları çocukların üzerinde yerli yersiz bir baskı oluşturması, çocuklar açısından pek de memnuniyetle karşılanmaz. Çocukların yetişmesine ilişkin baba ve kızkardeş arasındaki derin fikir ayrılıklarından babanın tutum ve davranışları pratik yaşam içerisinde baskın çıkar hale dönüşüyor.

Baba Atticus Finch kasaba sakinleri arasında saygın bir yere sahiptir. Son derece demokrat görüşlere sahip olan Atticus aynı zamanda adalet hususunda da son derece duyarlı bir bireydir. Kısacası tutarlı kişiliğiyle kasaba da özel bir yere sahip olmasına karşın, kasabada yaşayan siyahi bir sakinin, bir beyaz kıza tecavüz ettiği gerekçesiyle tutuklanması ve yargılanmasında savunma vekili olmasıyla birlikte işler değişiyor. Kasaba sakinlerinin hedefi haline geliyor Atticus Finch. Kasaba sakinlerinin çocuklara karşı tutum ve davranışları babanın savunma vekili olmasıyla birlikte değişiyor. Kasabadaki ırkçı çevreler Atticus’a karşı cephe alıyorlar ve çeşitli baskı ve sindirme faaliyetleriyle birlikte Atticus’u yıldırmaya çalışıyorlar.

“Bu davayı neden aldın?” sorusuna Atticus, “Şayet bu davayı almasaydım çocuklarımın yüzüne bakamazdım” demesi tutarlı kişiliğine en yalın örnek olarak gösterilebilir.

Çocukların dava nedeniyle kasaba sakinleri ve okul çevresinde baskı görmesine karşın, çocuklarına duruşma günü yaklaştıkça daha fazla baskı ile karşılaşacaklarını ve bu baskılara karşı sessiz kalmalarını, en küçük bir karşılık vermemeleri gerektiğini de ısrarla söylemektedir Atticus. Çocuklar yaşları gereği yaşanan olayı yeterli ölçüde kavrayamasalar da mahkemeyi izledikleri bölümde davalıya karşı acımasız yaklaşımlar karşısında arkadaşları Dıll’ın gözyaşlarını tutamaması insanı kendisinden koparan bir bölüm olarak zihinlerdeki yerini alıyor.

Dava sürecinde tüm delillerin ortaya dökülmesiyle birlikte davalının suçsuz olduğu net bir şekilde görünüyor olmasına karşın, jüri ırk ayrımına yenik düşen bir kararın altına imza atarak davalıyı suçlu buluyor. Bütün meselenin davalının siyah olmasında yattığı bir gerçek! Ne var ki suçlunun da aslında dava sürecinde net bir şekilde ortaya çıkmasına karşın, jürinin ırk ayrımcılığına dönük tutumu sonrasında cezalandırılanın siyahi olması Atticus tarafından sürpriz olarak tanımlanmıyor. Davayı alırken dahi davanın her ne pahasına olursa olsun kaybedileceğini biliyor olması da tesadüf değil. Kasabanın dürüst şerifi olan Tate’in, Atticus’a “Kaybedeceğini nereden biliyorsun? “ türünden yaklaşımına verdiği cevap “Kasabalı kararı vermiş” cevabıyla daha dava görülmeden davanın sonuçlandığını anlatmaya çalışıyor.

İlginç olan Scout’un tutumu… Kendilerine karşı kasaba halkının dava nedeniyle karşı tavır almasına karşın, kendi kendisine sorduğu soru oldukça enteresan, “Kasabalı bu davada babama karşı ama neden Atticus’u her defasında eyalet meclisine seçiyorlar?”.

Dürüst ve tutarlı kişiliğiyle kasaba sakinleri arasında özel bir yer edinmiş olan Atticus, kasaba sakinleri tarafından her defasında eyalet meclisine seçiliyor ama güven duydukları bu kişiliğin siyahi bir kişinin savunma avukatı olmasını içlerine sindiremiyorlar.

“Bülbülü Öldürmek” okunmayı fazlasıyla hakeden bir kitap. Gerek çevirisi, gerekse de yalın anlatımıyla 355 sayfalık kitabı tek solukta okumak mümkün.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..