Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '10

 
Kategori
Güncel
 

Marka ve ürün kalite standartları

Marka ve ürün kalite standartları
 

Yeniçağ Türkiye ekonomisine doğru

Günümüz Türkiye ekonomisinde ürün ve hizmet üretimi pek öyle aman aman markalar yaratmadı. Belki bazı Türk markaları uluslararası tüketim pazarlarında isim yaptı ama bunlar hem sayıca çok az hem de global duvarını aşamamış; bölgesel durumda kalmış. Önümde tanınmış yerli ve yabancı markaların dizini var. Yerli kategoride dünya çapında isim yapmış bir ürün markası bulamıyorum. Elbette örneğin arko, komili, omo, Efes pilsen, Türkcell, pınar gibi markaları hepimiz biliyoruz ama önemli olan bu isimleri sınırlarımızın dışına taşıyabilmek.

Marka ve ülkemizdeki markalaşma üzerine sayfalar dolusu bilimsel ve teknik analizleri, uzman görüşlerini ve yazıları okuduk, okuyoruz. Hepsi çok güzel ancak Türkiye’de küçük ya da büyük ölçekli ürün ve hizmet üreten insanlarımızın belki yarısı markalaşmanın önemini bilmiyor. Bilse de marka yaratmanın çok pahalıya mal olduğunu sanıyor.

Yazılarımızı okuyanlar öngördüğümüz yeni düzende mal ve hizmet üretim-tüketim alanlarının bugünkü şekilde olmayacağını anlamışlardır. Her ürün ve hizmet belli bir kalitede ve belli bir isim atında üretilecek ve insanlarımızın kullanımına sunulacaktır. Bu anlamda tüm ürünlerin marka olması zorunludur. Kalitesini ispat etmemiş hiçbir ürünün insanların kullanımına sunulması mümkün değildir. Çünkü gerek üretim gerekse tüketim safhalarında insanlarımızın kullanacağı mal ve hizmet ürünlerinin (üretim-ara hizmetler-tüketim) sürecinde milyonlarca insanımız görev alacak. Eğitim, bilim ve teknolojinin en son yenilikleri kullanılacak. Ayrıca insanlarımız tükettikleri ya da faydalandıkları bu mal ve hizmet ürünleri için bedel ödeyecekler. Durum bu olunca en kaliteli ürün ve en iyi hizmeti istemek de hakkımızdır.

Tüm mal ve hizmetlerde bugünkü anlamda bir markalaşma mümkün olamayabilir ama en azından insanlarımız her çeşit ürün ve hizmette ilk üçe giren mal ve hizmetleri tıpkı bugünkü cococola markası gibi ezbere bilecek. Defalarca yazdık. Gerek toprak ürünlerde gerekse fabrikasyon imalatlarda “çöplük tarzı üretim” mümkün değil.

Yüzlerce kalem için bu standardı sağlamanın mümkün olmadığı söylenebilir. Zaten burada insanlarımızın anlayamadığı bir konu var. Her biri 10 000 nüfustan oluşan 7000 yerleşim yeri dediğimiz zaman Türkiye’yi böyle nasıl böleceksin diyorlar. Kâğıt üzerinde yerleşim yerlerinde hane başı sayarak 10 000 haneyi bir birim olarak kaydedemez misiniz? Her birimin yönetimi ayrı. Bugün Türkiye’deki 36.000 yerleşim merkezinin yönetimi ayrı değil mi? Tıpkı onun gibi işte. Böyle bir bölünme ne gibi fayda sağlayacak? Hayatı tepeden tırnağa değiştirecek. Güvenlik anlamında kuş uçurtulmayacak. İstediğim kişiyi istediğim anda, istediğim yerde elimle koymuş gibi bulacağım. Malum Yeşil diye biri var. Öldü diyorlar. O da belli değil ya. Diyelim ki ölmedi. Devlet bütün imkânlarını seferber edip bir kişiyi bulamıyor.

İşte ekonomik hayatta da buna benzer yapılanmalar olacak. Ülkemizde diyelim ki 500 adet iş, meslek ve sanat var. Hepsini ayrı ayrı örgütledik. Her birimin üretim alanı(tarla, fabrika vs) ile üretilecek ürünler belirlendi. İlk üretimler ilgili ekonomi birimince denetlendikten sonra(dağıtım birimi-ürün kontrol ünitesi) insanlarımızın kullanımına sunuldu.

Tüm ürünler 1’den başlayarak numaralanıyor. Ayrıca her ürünün bir ismi var. İki bölümden oluşuyor. Ürünün mahiyetini anlatan isim ve sizin taktığınız isim. Örneğin “et yemeği-kırmızı kulak” bu başlangıç için böyle.Zamanla “kırmızı kulak” tanınıp marka olduktan sonra “et yemeği” ilavesi kaldırılacak. Ve son olarak kullananların beğeni sayısına göre(kişinin o ürünü ikinci kere alması o ürünü beğendiği şeklinde kayıtlara geçecek) oluşturulacak ürün kalite sıralaması. Belirlenmiş bir ürün formatı örneğin şu şekilde olacaktır. (146-yemek-gülinar–1) Burada baştaki rakam ürünün sıra sayısını, yemek sözcüğü yemek konusunda bir ürün olduğunu, gülinar üretenin o ürüne verdiği ismi ve en sonda ekli rakam da o ürünün kalite sırasını(iyiden daha iyiye doğru) gösterir. Gülinar marka olduktan sonra 146-gülinar–1 şeklinde olacaktır.

Cococola mı, pepsi mi yoksa kolaturka mı daha kaliteli? Cococola dünya çapında bir ürün olduğu için daha kaliteli olarak algılanıyor. Ama elbette bu şöhreti hak eden bir kalitesi de var. Yalnız bu her ürün için böyle olmuyor. Ülkemizde kalitesiz birçok ürün reklam desteği ile isim yapıyor. Üreticinin alın teri hak ettiği yeri almalıdır. Bu nedenle yeniçağda tüm ürünlerde kullananların talebi doğrultusunda her isim altındaki ürün için birden başlayarak kalite sıralaması yapılacaktır.

Herkes adana kebap yapıyor. Ben ne bileyim hangisinin daha iyi olduğunu. Üstelik neredeyse aynı fiyata satılıyor. Burada üreticiye haksızlık oluyor. Emeğinin karşılığını alamıyor. Üstelik tüketici de kalitesiz ürün tüketiyor.

Yeniçağ ekonomisinde markasız, kalitesiz, kayıtsız, sistemin dışında üretim yapılamayacağı için (dağıtım ve ihracat birimi sadece üretim izni verip fiilen denetlediği kişi ve firmaların ürünlerini alır) bu marka ve kalite rejimini uygulamak kolay olacaktır.

Elbette her üründe farklı ürün çeşitleri, farklı menüler, kreasyonlar söz konusu olmayabilir. Özellikle ihtiyaç karşılayan ürünler tek kalite olmak zorundadır. Örneğin birinci kalite keser, ikinci kalite testere gibi üretim sınıflandırması olmaz. Bu tür ürünlerin tek kalite(birinci kalite) olması zorunludur. Eğer daha iyi bir kalite iddiasıyla yeni bir ürün ortaya konmuşsa ve bu ürünün beğenisi mevcut olanı geçmişse eski ürün üretimden çekilir.

Hayat kaliteden ibarettir. Kalite yoksa hayat da yoktur. Bütün bunlar çok zahmetli işler; kim uğraşacak diyenler bu düzende yaşamaya devam etsinler.

Malum ürünlerin kullanımı ve hizmetlerden faydalandırma devletin birimleri vasıtasıyla olacak. Ancak mal ve hizmet üretimleri kişiler ve kurumlar tarafından kontrol altında serbestçe yapılacak. Burada çelişki var gibi görünüyor. Ancak kontrol kişinin işini yapmasıyla ilgili değil genel üretim kurallarına uyulup uyulmaması ile ilgili. Tasarım ve imalat konusunda kişi alabildiğine özgür olacak. Örneğin hammadde israfı, temizlik(temizlik biriminin işi), elemanların çalıştırılma durumları vs. konularda elbette çalışma biriminin denetimi şart.

Her üretilen yeni ürün kendini ispat etmek zorunda. Keza yapılan hizmet de insanlardan kabul görmek zorunda. Her şeyi herkese beğendiremezsin. Ne yaparsan yap hoşnut olmayan kişiler olacaktır. Aynı ürünü ikinci defa talep ettiğin zaman onu beğenmiş sayılıyorsun. Talep eden kişi sayısı da o ürünün kalite sırasını belirliyor. Elbette ürünlerin kullanımı zaman içinde artma ya da eksilme şeklinde farklılık gösterecektir. Burada da bir altın standart, altın kural geçerli. “Başladığı sayının altına düşen ürün piyasadan çekilir”

Elbette bütün bunlar sadece kalite amacıyla yapılmıyor. Burada önemli bir konu da ürünlerin fiyatı. Her ürünün 1. kalitesi standart menüye giriyor. Malum standart menü sadece yiyecek içeceklerde söz konusu. Diğer tüm ürünlerin ücretleri tam ödeniyor. Yani imkâna göre katkı yok.

Bu durumda ürünlerin 1. kalitesi yiyecek içecek standart menüsüne alınırken daha üst kaliteler 2. 3. 4 vs üreticilerin meslek ve sanat güçlerini ortaya koyarak güzel şeyler üretip bundan da para kazanmak isteyecekleri rekabetin kıran kırana sürdüğü bir alan oluyor.

İşte burada 1. kalite ürün örneğin 5 liraysa bu fiyat standart menü fiyatı ve tüm insanlarımız bu fiyattan varlıkları oranında hisselerine düşen katkı miktarını her bir ürün için ayrı ayrı her kullanımda ödeyecekler. Ödemeler her ay sonu toplanarak o kişi çalışıyorsa maaşından kesilecek değilse daha önce anlattığımız şekilde ödeyecek. Kalite dedikse ürünler o kadar büyük farklarla üretilmiyor. Aralarında çok büyük fiyat farkı olmamalı. Yinede bir standart uygulama olmak zorunda. Yoksa kargaşa çıkar.

O ürünü kullanan kişi sayısındaki farkın fiyatı belirlemesi en mantıklısı. Bu durumda kimsenin diyeceği olamaz. Öncelikle tüm ürünlerin ilk fiyatı maliyet artı %10 kar şeklinde temel fiyat (standart fiyat) olarak belirlenir. Bu ilk fiyattan tüketilen yiyecek içecek ürünleri aslında ekonominin bel kemiğidir. Zira fiyat düşük olsa da en az 50 milyon insanımızın standart katkılı menüye dâhil olacağını düşünürsek ne kadar yüksek bir üretim gerektiği ortadadır.

Ancak elbette ekonominin yarış atı gibi hep daha hızlı koşması gerekir. Bu nedenle rekabet üretim sektöründe milyonlarca ekonomi aktörünü kıyasıya yarıştıran dev bir arena olacaktır. Daha iyiyi, daha kaliteliyi üretme yolunda amansız bir mücadele bilgisine, parasına, yüreğine, bileğine güvenen insanlarımızı beklemektedir.

Yeniçağın ayakta kalma savaşı acımasız olacaktır. Üretimini onu kullananlara kabul ettiremezsen ayakta kalamazsın. Başarısız olma şansın yok. Hemen ekonominin dışına atılırsın. Yatırımlarına hiçbir şey olmaz. Yapabilen gelir ve devam eder. Sen neyin varsa parasını alırsın. Çürük pasta imal edip insanlara yedireceksin ha göreceğiz! Başlangıçta 100 kişi ürettiğin malı kullandı. Bu sayı 99’a düştüğü anda işin biter. Dünya tarihinde böyle bir sistem yok. Siz onayladığınız zaman Türkiye’de olacak.

İnsanlar kaliteden ne anlar? Malın iyisini uzmanı bilir. Bu nedenle kalitenin kullanan sayısına göre belirlenmesi pek mantıklı değil. Kişi tadını beğeniyorsa iyi der. Neden yapılmış? İçinde ne kullanılmış? Zararlı mı, faydalı mı bakmaz.

Bu eleştiri tümüyle doğrudur. Korkut yaş tahtaya basmaz. Süt yoğurttan başka bir şey görmemiş çobana Fransız mutfağı üzerinde kalite denetimi yaptıracak değil. Yukarıda anlattıklarımız uzman kontrolü, ayrıntılı ürün analizi yapılıp onay verildikten ve ürün genel kullanıma sunulduktan sonra yapılacak.

Her bir ürünün 2 ve daha yukarı kalite sırasındaki ürünler standart menü harici ürünler olup bedelleri tüketenlerce tam olarak karşılanır; yani imkâna göre katkı usulü yoktur.

Onaylanmamış ürünler kullanılamaz. Onaylanmış her ürünün mutlaka maliyet artı %10 karla belirlenmiş bir 1. kalite fiyatı vardır. Bu zorunludur. Aynı ürünün daha iyi üretimini yaptığını iddia eden üretici onay alıp malını piyasaya sürer. İlk kullanım dikkate alınmaz. İkinci kullanımdaki kişi sayısı 1. kalite üründen fazla olmak zorundadır. Değilse üretim hakkı iptal edilir.

Standart üstü ürünlerde(2 ve daha yukarı kalite sıralı ürünler) ikinci kullanımdaki o ürünü tüketen kişi sayısı ilk kullanan sayısından az ise ürünün onayı iptal edilir. Yani ürün için insanların beğenisi giderek artmak zorundadır. Şüphesiz bir de fiyat konusu var. O ürünün standart menüye alınan 1. kalite fiyatı yeni ürün fiyatının belirlenmesinde esas alınır. Bu 2. kalite(burada 2.daha iyi anlamında) ürünün ilk kullanımı ile 2. ve daha sonraki kullanımlarında ürünü tercih eden kişi sayısındaki artış ürünün fiyatını da sürekli artırır. Her bir kişi için fiyata 1 kuruş ilave yapılır. Ve siz o ürünü değişen fiyatlarla tüketirsiniz. Başlangıç sayısının ve fiyatın altına düşüldüğü zaman o ürün üretimden çekilir. Her ürün ve dolaysıyla üretici kendini aşmak zorundadır.

Türünde 1. sırada yer alan her ürün marka olarak tescil edilir.

Ayrıca ülke nüfusu baz alınarak %10 ve daha fazla kişi tarafından kullanılan ürün “altın marka” ilan edilip ödüllendirilerek uluslararası marka piyasasına sunulur.

Bu ürünler 1. sıradan düştükleri ya da belirlenen yüzdenin altında talep edildikleri anda marka ve altın marka özelliklerini yitirirler.

Hizmet üretimlerinde ise hizmet birimleri yarışır. Halkın beğenisine göre hizmet üretim ve sunumunda 1. gelen hizmet birimi çalışanları mevcut hizmet birim sayısı oranında (takip eden yılın sonuna kadar) daha fazla maaş alırlar. Mesela toplam 17 hizmet birimi var.%17 fazla maaş alırlar.2. gelen %16 şeklinde devam eder. Bu önemli bir teşviktir. Toplam verilen ücreti hak eden bir çalışan çalıştığı birim 1. olursa %17 yani yaklaşık 200 lira fazla aylık alacaktır.

Hizmetten yararlananlar yıl içinde birime her şekilde 100 üzerinden oy kullanırlar. Bu oylara göre ilk yılsonunda çalışması beğenilen birim tespit edilir. Hizmet birimleri en iyiden en kötüye doğru sıralanır. Ona göre de çalışanlar takip eden yıl içinde her ay farklı ücret alırlar.

Burada yazılanların bugünkü anlamda ekonomi yazısı olarak bir değeri olmayabilir. Ama eminim ki Türkiye’nin geleceğini kurmak isteyen bizler için yol gösterici olacaktır.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..