Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

13 Nisan '07

 
Kategori
Ruh Sağlığı
 

Martılar benim

Martılar benim
 

Neden aranmaz hissedilene.

Bilmeden olur bazen, hiç tanımazken,

Gitmeye hazırsındır, takılırsın peşine.

Sebep sorulur mu yüreğe?

Keşkelerin bittiği, faydasızlık getirdiği yerlerde;

Ayakların burdadır, yüreğin onun

Kanatlarındaki beyaz özgürlüğünde.

Hiç özenmedim göçmen kuşlara. Hiç aklıma gelmedi göçüpte geri dönmek. Döneceksem neden gideyim derken bile yüreğimde uzaklar oldu hep. Susturmaya çalıştığım neydi? Neydi beni uzak düşüncelere iten sebep? Ayaklarım asırlık çınarlar gibi kök salar benim, bulunduğum yerlere. Neydi korkutan beni? Ayrımına varamadığım duygularımı bir bir anlattım denize. Bir deniz anladı beni bir de martılar. Birtek, onların yanında çıkardım ruhumu saklayanları üzerimden. Neydi beni bu kadar küstüren? Küskünlüğümü saklamaya çalıştığım gevezeliklerim. Katılığım ne zaman kayalaştı bu kadar da kin dolu dilimden dökülenler. Ne zaman kim öldürdü içimdeki deli çocuğu? Ne çok ortalara dökmüşüm yüreğimi, kendimi anlatmak için. Ne kadar saydammışım da hiç görünmez olmuşum sonraları. Ayaklarımı sağa-sola döndürerek daha bir derinlere sokuyorum kumun içindeki serinliğe doğru. Ben anlatıyorum deniz dinliyor, o anlatıyor ben dinliyorum..

Toprakla kucaklaştığında yağmur, “işte diyorum benden parçalar dökülüyor.” Öyle tanıdık ve öyle bildikler ki hiç bir derdimi ortaya dökmeden gizlice giriyorlar toprağa. Güvenimi hiç boşa çıkarmadı yağmurlar. Martılar benim suskunluklarımın yerine çığlıklar atıyorlar. Dillerini bir ben bildiğim için susun diye ses çıkarmıyorum. Nasılda güzel kanatlarındaki beyazlıklar. Durduklarında nasıl masumlar. Özel bir nedenim yok aslında onlara duyduğum derin sevgide. Tanımıyorum hiçbirini. Yumurtadan ne kadar sürede çıkarlar, en çok neyi severler. Bildiklerim hep kulaktan dolma. Öyle özel bir anım yok onlarla ilgili. Çocukluğumdan kalma, eski bir sevgi olmalı bu. Vapurla giderken mi sevdalandım kanatlarındaki beyazlıklara? Grilerinin rengi miydi beni hüzünlendiren? Mutlu muydum ilk gördüğümde?

Bir yerde okumuştum, karanlıkta da gidecekleri yerleri bulurlarmış. Karanlıktan korkmuyorlar benim gibi demek ki. Ne zaman bir müzik duysam içinden gitarı, piyanoyu, kemanı, üflemeli sazları ayırt ettikten sonra martı sesleriyle birlikte dalga seslerini ekleyerek tekrar yeniden başlatıyorum müziği. Davullar hep var kafamda. Ne zaman bu kadar ayırt eder oldum ritimleri?

Müzikler yüreğimi acıtırken dökülüyor gözyaşlarım, gözlerimden içeri. Bakıyorum ağlamam uzayacak, bakıyorum kırılganlığımı saklamam gerek, bir martıdan kanatlarını ödünç alıyorum. Hiç hayır demediler şimdiye kadar. Bunun için de seviyorum galiba o siyah küçük gözleri. Yüreğimi çıkardıktan sonra gözlerim yapma bebeklerin gözleri gibi cansız oluyor. Çevirdiğin yere, dikine takılırya gözleri yapma bebeklerin işte öyle. Bir yere çevrildimi uzun süre dönemiyor başka bir tarafa. Ben o ara çoktan uçmuşumdur herhangi bir deniz kıyısına, karışmışımdır çoktan, beni tanımayan ama itiklemeyen martıların arasına. Kanat çırptıkça yükselmişimdir bulutların arasına. Yorulduğumda uykulara yatmışımdır huzurla, yumuşacık bulutların arasında. İçime akıpta biriken gözyaşlarımı avuçlarıma doldurup boşaltmışımdır içimi. Kıyamadan ayrılırım, yağmurlarda buluşmak umuduyla. Bu kendini bilmişlik yüzünden mi bu kadar sevdim onları acaba?

Yükseklere çıktığımda aşağıda duran kendi cansız bedenimi, donuk-dalıp gitmiş gibi görünen cansız gözlerimi görebiliyorum. Yürüdüğüm caddelerde ayaklarımdan kanlar aktığını sadece oralardan görebiliyorum. Sorulan sorular komik cevaplara gebe. Hızlı hızlı yürürüm kan gölüne batmamak için. Yüreğimden akar o kanlar. Hep kaçmak için miydi yoksa yetişmek için mi bilemedim bir türlü. Nasıl da güzeller. Gökyüzünün kuğuları onlar bana göre. Belki de çocuk ruhlarını sevdim bu kadar. Şakacılar, sevecenler biliyorum nereden bildiğimi bilmeden. Sadece severim nedenini bilmeden. Oysa ne güzel anlatırım kinlerimi nedenlerini saya saya. Ne zaman nasıl sevdim bu kadar ayrımına varamıyorum. Onlar bana hiç ihanet etmediler. Ne zaman bir fırtına çıksa gelemeseler bile seslerini duyurmuşlardır biz burdayız diye. Biliyorum bana seslenirler “gel” diye. Kısa buluşmalara dünyaları sığdırmışızdır mutlulukla. Gözlerimin içine bakarken bir onlar bilirler gerçekten neler hissettiğimi. Yoğunluklarımın içine bir onlar sızarlar bir de dalga sesleri. Kimbilir belkide ben sokmuyorumdur kimseleri içeri.

Öyle güzeldir ki masalları, huzurlu uykulara dalar gözlerim. Gerçeğin içinde bir masal yaratmışızdır hiç canavar, hiç öcü sokmazlar içeri. Küçük kara gözlerinde hep sevgi okumuşumdur ihanetsiz. Onlar beni ben onları, dalgalı denizler de bizleri çok çok severiz. Yaratan bile memnundur yarattıklarının sevgisinden. Biz bir düş ülkesinde kimse görmeden yaşarız kendi yazdığımız masalı. Ağlamayan çocuklar, hüzünsüz, gülen gözlü kadınlar, adam gibi adamlar vardır bulunduğumuz mekanda. Kimsenin kimseyi kırmadan yaşadıkları, yaşamanın zul gelmediği bir yerdir orası. Uçarken kanatlarımız hiç birbirine çarpmadan dolaşırız gökyüzünü. Bulutlar yatak-yastık olurlar dinlenirken ve bizler masalın sonunda hiç pat diye düşmeyiz yeryüzüne. Usuldur girişlerimiz masal kapısından içeri, çoşkuyla yaşadıktan sonra yorulmuşuzdur mutluluktan ve yine aynı usullukla döneriz yerlerimize. Kimse anlamaz nereye gittiğimi. Bir bakmışsınız deniz kıyısında bir bankta oturmuşumdur, bir sigara içimi süresinde gider gelirim kimseye belli etmeden. Deniz gözetler, cansız gözlü bedenimi. Ben bir koşu gider gelirim. Döndüğümde daha sakin daha iyi huylu olurum yaşamaya karşı direnirken. Bu öyle bir sevgi ki aslında hiç açıklama gerektirmeyen. Bu öyle bir aşk ki henüz kimsenin yaşamadığı. Bu öyle bir özen ki hiçbir şey çizemez sevgimizin zarını. Bu öyle bir bağlılık ki bilirim uykumda bile çatımın üzerinde beklerler beni. Bu öyle bir şey ki anlatmaya sebep bile gerektirmeyen. Varoluşunda sadece sevgiyi barındıran.”

(Eğer eklemeyi becerebilirsem, fotoğraf arkadaşım Esin Katırcıoğlu’nun gözleriyle çekildi)

Kevser Şekercioğlu

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..