Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '09

 
Kategori
Güncel
 

Mayınlı arazide vatan savunmak – II

Mayınlı arazide vatan savunmak – II
 

SINIR TELLERİ - CADDE - 1980 SONRASI


"Aman Suriye'den çıktım da leyli tel aştım.

Aman içeri bahçada da kaldı leşim aman oleşim,

Aman imdadıma yetiş de lele lele lele lelel bacım kardaşım, aman kardaşım,

vurmayın le vurma vurma ben Badeli Nahsanim aman zincirlere de zapdolmayan aslanım, aslanım ay aya ayay.

Aman Suriye'de çıhtım da üç gün vadeli hey

beyler dedim de leyle leleley kanım bedeli aman bedeli.

Aman ismime de derler de lelel lele Nahsan Badeli aman Badeli

vurmayan daha da vurma vurma ben Kilisli Nahsanim aman

Suriye beylerinden de haraç alan aslanım aheeeyy aslanım ayy ayyayayay.

Aslanım ay ayayya aya ayayy

(Kilisli Badeli Nahsen- Hüseyin Fındık söylüyor)

***

Bu incelemede hayretle öğrendiğim bir husus da güneydoğu sınırının yoğun mayınlı tek sınır bölgesi olduğudur. .

Özellikle de Suriye sınırı en yoğun mayın olan kısım. Irak ve Hakkari arasında mayına pek rastlanmadığı ifade ediliyor.

Devletler arası ilişkilerde görülen yoğun çatışmalı ve gerilimli dış politikalara konu bazı sınırlarımızda nerdeyse hiç mayın olmayışı da ilginç. Örneğin İran ve Ermenistan sınırında neredeyse hiç mayın yokmuş.

İran sınırında mayınların etrafı telle çevrilerek üzerinde “mayınlı arazi “ yazıları asılı olduğunu , Ermenisten sınırında ise Digor – Tuzluca arasındaki mayının dışında sınırda sadece bir dikenli / dikensiz tel mevcut olduğunu öğreniyoruz. Öyle ki karşı taraftaki kadınlar o telin üzerine çamaşır asarmış !.. Bazen eşekler yolu şaşırıp, yorgunluktan karşıya geçiverirmiş. Durum 'gerginse' eşekler ve peşindekiler 'müsadere edilir'; değilse, iş tatlıya bağlanırmış .

***

PROF. NEŞE ÖZGEN ANLATMAYA DEVAM EDİYOR :

" REZAN" LAR

1956'dan 1970'lere kadar tek telle idare edilen Suriye-Türkiye sınırı, 1970'lerde kalınlaşmıştır. Biraz büyükçe ve diğerleri için merkez olan her köyün önüne bir karakol yapılmış her köyün kaçakçı rezan' ı ( rehber, sınır geçiren, rüşvet, ticaret ve işbirliğini ayarlayan kişiler) bu karakol önlerindeki mayınları sökerek, birer geçiş yolu açmıştır. Bir gecede 4000 koyun geçiren, karşıya kamyonla mal götüren ünlü rezan'lar için yakılmış türküler, hala dillenir:

" Duyun arkadaşlar da Tahsin vuruldu" diye başlıyor, Kilis'ten bir türkü.

" Peki niye vuruluyordunuz ? Yani her şey tamam işte 'bertil ' ( geçiş için mal başına tutulmuş rüşvet) de verilmiş destur alınmış?"

" İşte yani kanla da temizliyorlardı: Yani öyle rüşvet yiyor ki, aklanmak için, anlaşmayı yapar, sonra vurur sınırda, kendini aklar. Temize çıkar. Onu zaten hemen alırlar üstleri. Tayini çıkar. Gelen de açsa...",

" Bazen anlaştığın yerine başka bir .. gözcü çıkar. Ya da adam namusludur, yemez. O vurur işte, veya hasımlık vardı. Seni ihbar eder bir başka rezan "

(2000 - 2002 Nusaybin ve sınırındaki görüşmeler).

Yine de bu dönemi sınır insanının kendi hesabına veya ağası hesabına mal taşıdığı dönemler olarak görmek gerekir.

Ölüm kişicildir, yaşam kişicil. Mal kişiye aittir. Sınırda ölenin cenazesi köye gelince, anası babası gece gizlice gidip, rezanın ölünün ağzına koyduğu altını alır, sınırdan mal geçirmenin bedelini.

Türküler daha çok gideni uğurlar ve yüceltir:

" Yükledim mi obanızdan kaçağı,

Gece vakti ışılayan gün idim "

( Zülfü Livaneli )

" PASAJLAR "

1970'lerde, sınır ticaretinin yönü, Beyrut'a dönünce; Kilis, Antep ve Doğubayazıt'ta Pasajlar belirir. Pasajlar Fransız parfümleri, markalı valizler, papatya desenli pyreks fincan takımları ve USA damgalı termoslar kaynar.

Orta sınıf kadınlarını hayali, komşusunda gördüğü gül motifli gümüş taklidi alpaka çatal kaşık takımları, kocasının kabusu da Kilis veya Antep çıkışında bu malları nasıl saklayacağı/aklayacağı olmuştur.

Güneydoğu' nun ünlü kaçak pasajlarına mal almaya girmek yasak değildir. Yasak olan, faturasız mal almaktır. Jandarma şehir çıkışlarında arama yapar ve kaçak malı bulursa, satın alan için 'muamele yapar' ama ne hikmetse ' satan 'a muamele yapılmaz bu dönem.

Bir rezan: " Arkadan kovalanıyorduk, malı pasaja fırlatırdık" diye anlatıyor. Mal pasaja girince ' aklanır '. Çünkü ' mal ' ın koruyucusu artık, sınır illerindeki ağalar, kaçakçı tüccarlar değildir, koruyucu daha büyük bir yerdedir, merkez iktidarın kimi alanlarındadır.

Yukarıda gördüğünüz bu türküler de bu dönemin türküleridir.

SINIR İNSANI ARTIK ' SINIR HAMALI' DIR. Siparişle mal getiren, tüccarın insafına kalmış, yoksul ve topraksız köylülüğün ilk görüntüsüdür. Sahipsiz olmanın, yapayalnız kalmanın ilk acıları türkülere yansır:

"Gitme ağam gitme yollar çamurdur,

Ağamın geydiği, taşdır, demirdir"

(Kilis türküsü).

1950 ile 1980 arası sınırın mayını; " bilinen üzerinde oynanan kanlı bir oyun" iken,

1980 Askeri Cunta'sının gelişiyle sınır ve mayının anlamı değişir.

" Bölge'den olmak, terörist olmakla eş anlamlı hale gelmiştir..

" Sınırda tutuyordu, terör diyordu" ,

" Alt geçitler vardı tabii, karşıya yüklü atın geçeceği kadar dehlizler vardı. 80'den sonra hepsi bombalandı, yıkıldı." diye anlatılıyor o dönem.

(Nusaybin, 2001 görüşmeleri)

***

"EKMEK FİYATINAYDI BİR KALEŞ"

1980' den sonra sınıra önce çift tel, sonra Amerikan malı jiletli teller çekilmiş. Her elli metreye bir gözetleme kulesi dikilmiş, sınırın içindeki 'CADDE' (gözetleme kulelerindeki askerin nöbet değişimi için kullanılan toprak yol) bir askeri aracın geçeceği kadar genişlemiş, tekrar çitler, teller, mayınlar.

Ama ne hikmetse, sınırdan kaçakçılık birden hızla silaha dönmüş, sırtlarında kendi geçimi için mal getiren köylüler, mühim tüccarlara çalışan birer 'SIRT HAMALI' olmuşlar.

" (O dönemde) KAMYONLA HEM KALEŞ GİRERDİ, HEM DE BEBEK MAMASI.."diye anlatıyorlar;

"EKMEK FİYATINAYDI BİR KALEŞ!".

(2000 Nusaybin görüşmeleri).

Sınırın kendisi olmuş sana vatan!

Bu dönemde köye gelen ölünün ağzında artık altın da yoktur, sırt hamalının bir gecelik geçişi artık bir altın etmez; bedeni başa bela olur, yas bile tutulamaz.

Köye getirilen cenazenin etrafında şöyle bir dolanıp, gizliden vedalaşılamaz.,

Gece gizlice gömüldüğü yerden, sahipsizler mezarlığından alınır, bilinmez bir araziye, köyün mezarlığına gömülür; ardından karısı açıkça saçını yolup onurlanamaz ve kadınların tülbentlerine yas işaretleri asılamaz.

***

ŞİMDİ SINIR VE MAYINDAN SÖZ EDEN, MAYINLI ARAZİNİN VERİMİNİ, PARASINI, KAZANCINI BALLANDIRARAK, SÖZÜ EDİLECEK TEK MÜHİM İŞMİŞ GİBİ DİLLENDİRENLER, GEÇMİŞİN SIRTÇI KÖYLÜSÜNÜN AHINI YÜREĞİNDE DUYMAZLAR.

ŞİMDİ VATANIN KORUNMASI İÇİN MAYININ KALDIRILMAMASI GEREKTİĞİNİ DİLLENDİRENLERSE, SINIRIN NASIL GEÇİŞLİ BİR YER HALİNE GELDİĞİNİN, ÖZELLİKLE EN ÇOK KORUNUYORMUŞ GİBİ GÖRÜNEN DÖNEMLERDE NASIL OLUP TA, EN ORGANİZE SUÇLARIN, EN ORGANİZE SURETLERİN BURADAN BESLENDİĞİNİ BİLMEZDEN GELİRLER.

GÜNEYDOĞULU MAYINLA YATAR MAYINLA KALKAR.

AMA BİZLERİN ( SİZLERİN ) BİLDİĞİNİN AKSİNE, BURADA ' MAYIN 'DAN SÖZ ETMEK ASLINDA 'VATAN'DAN SÖZ ETMEKTİR.

"MAYINLAR KALKSIN!" DEMEK, "VATANI BİZE DAR ETMEYİN" DEMEKTİR. "TOPRAĞIMIN ETRAFINI VATAN KILIN" DEMEKTİR. GÜNEYDOĞULU TOPRAKSIZIN, İŞSİZİN DERDİ İŞ – EKMEK - ( HİÇ DEĞİLSE ÇOCUKLARINA) ONURLU BİR HAYATTIR; HEPİMİZ KADAR VE HEPİMİZ GİBİ.

TEZKERE MECLİS'TE GÖRÜŞÜLÜRKEN, MÜHİMMAT SEVKİ İÇİN KÖYLERİNE PÜRTELAŞ BİR NEŞ'EYLE TOPRAK KİRALAMAYA GELEN ABD ORDUSUNU TAŞLAYAN İDİLLİ KÖYLÜLER GİBİ;

ÜZERLERİNE DÜŞEN BOMBA PARÇASINI ARAMAYA GELEN ABD ASKERLERİNİ TAŞA TUTUKLARI İÇİN, 'SAVAŞ SUÇLUSU OLARAK YARGILANAN' HAKKARİ DAĞ KÖYLÜLERİ GİBİ.

***

2000'DEN SONRA C4'LER

2000'den sonra, sınır bölgesindeki patlamalar artık C4'lerin hikayesi olur:

Bir patlayışta bir cemse askeri götüren mayın, artık mayın değil; artık daha öldürücü ve daha küresel bir ticari silahtır.

Ama ne hikmetse, haberi medyaya 'mayın' olarak düşer. Yazılı / Görülü basın, sizin acınızı mayın'a bağlanmış bir hikayeyle kanatır ve kime hizmet ettiğini bilseniz de elinizden gelen ne vardır?

Ne yaparsınız? Zaten acı, eski acıdır. Hiç değilse bu kadarını dillendirmiş olmaları bile, acıya dokunmaları gibi gelir.

Bu dönem, yasın bittiği bir dönemdir. Bu dönem eğer cenazeniz varsa, yas yerine gösteri vardır. Bağırışınız haykırışınız ideolojinin elindedir ve içinizin acısı slogana döner: Yas yoksa şenlik de yoktur!

Uğruna ne türkü yakılmış yiğit kalır, ne de kahramanlığa dair tanrılara bir sunu!

Yazmaların oyası ideolojilerin rengine döner.

Her şey kalleş, her şey akıl ötesidir. Hayat ne acı ne tatlı, öylece duvarda kalakalmış bir fotoğraftır.

Mezarlığınız artık yoktur!

Ölünüz, artık gece gidip gizlice alınamaz bile; bazen alabilirseniz şimdi köyünüzden-uzak-bir-kentin-şevkatten-uzak-semtlerinde-sığındığınız-evin-bahçesine-köşedeki-taşın-dibine gömüverirsiniz kocanızı, kardeşinizi, bacınızı, işaretlemeden.

***

Sınırlar, sınırın içindeki " no man' s land ' arazisi, uluslararası hukukun egemenliğindedir.

Burada -Allah göstermesin- ölürseniz, cenazenizi iki adımlık vatanınıza uluslararası hukukla yollarlar. Onun için, kapı görevlileri istemedikleri insanı, eliyle ayağıyla itekleyip, kendi ülkesine döndürürler: 'Başa bela olmasın da, hukukun sınırlarına girmesin de, ne olursa olsun" diye.

Günlük hayatta bir itişmedir gider kara sınırında.

Büyük ticaret ise zaten yolunu bulur, sular seller gibi akar gider.

Büyük ticaret, yolunu bulur canım !

Kürt Türkle, Türk Arapla, o da Rusla o da İsrailliyle o da Amerikalıyla ticaret eder.

Petrolün parası söz konusu olduğunda, ideoloji, milliyet, vatan falan, tatlı ticaret söz konusu olunca solda sıfır kalır canım !

Her dönem her gümrük kapısı yeniden sorgulanır ve bu soruşturmalar hiç bitmez.

Sınır hep katılaşır hep yükselir, hep mayından söz edilir ama bu yasa dışılık daha artarak daha karlı olarak sürüp gider.

MAYININ ANLATISI YERELDEN ( 1950 – 1970 ) ULUSALA ( 1970 – 1980 ), ORADAN ULUSLAR ARASILIĞA ( 1980-2000 ) ORADAN DA ULUSAŞIRI KÜRESEL KAPİTALİZMİN ANLATISINA ( 2000 – 2009 ) DÖNER.

***

Yeni dönemin sınır retoriği, sadece hemen ötemizde kanla tutuşan bir işgali görmezden gelmenin, araziyi sadece "metrekaresi şu kadar dolar" diye hesaplamanın adıdır.

Bu toprağı, toprağı üzerinde yaşanan, insan olunan ve evlatlarını onurla büyütebilecek bir hayat olarak görmenin zıttına ; "Şu, şu kadar!" diye hesaplamanın adıdır.

İnsan ömürlerinin maliyetini düşük tutmak için " Mayını sökelim, toprağı satalım" diye iştahlananlar; bilirler ki aslında mayının söylemi mayının kendisi değil, vatanın kendisidir!

Tel örgünün sevdalısı mayınlardan geçinenler, isterse bir gecede satar savar, çıkarının yönü değişirse bir gecede kaldırıverir mayınlı arazi levhasını, geçer gider...

Kendi toprağının iç tarafındaki İncirlik'ten haberi de umuru da olmayan iktidar, nasıl koruyacak uluslararası sınır bölgesini?

Yeni bir Ebu Garip, sınır içinde kiralanmış bölgeye yapıldığında, bunun hukuku kime sorulacak?

***

Bu çalışmada acıyla yüzleştim.

Ölümü anlatmak kolay değil, ne kadar tarafsız bir dille olursa olsun, ne kadar kuru bir bilimsel dile sığınmaya çalışırsam çalışayım; sınır çalışması aslında bir acının hatırasıdır.

Sadece mayında ölenlerin, sınırda sırtına kadar soyulanların değil;

Cumhuriyetin özünün nerelerde ve nasıl kaybedildiğini bütün görüntüleriyle görebilmenin acısı ve ötesi;

İnsan onurunun ayaklar altına alınmasının, ama daha ötesi hepimizin onurlarımızın fiyatları konusunda sıraya girdiğimiz bugünlerin, geçmişte yazıldığının farkına varmanın acısıdır...

MAYINLAR KALKSIN, EVET, MAYINLAR DA SINIRLAR DA KALKSIN.

BÜTÜN DÖNEMLERİN MAYINLARI TEMİZLENSİN.

TOPRAĞI TOPRAKSIZ VE BAĞITSIZ KÖYLÜYE VERİN, ASIL SAHİBİNE !

* Neşe Özgen, Prof. Dr., Okan Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü
http://bianet.org/biamag/insan-haklari/115191-mayinli-arazide-vatan-savunmak

 
Toplam blog
: 61
: 3400
Kayıt tarihi
: 25.12.08
 
 

İnşaat mühendisiyim. İTÜ mezunuyum.   ..