Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '10

 
Kategori
Blog
 

MB Büyükada buluşması

MB Büyükada buluşması
 

benden


Sema Şener Hanım’ın toparladığı Büyükada MB Buluşması’na ben de katıldım. İyi ki katılmışım. Çok memnun ve daha bir insanlaşmış döndüm geriye. Katılanlara ve düzenlemede emeği geçenlere teşekkürlerimi sunarım.

B.Gelincik lâkaplı Songül Karaca Milliyet Blog sayfamdan bana çağrı notu iletmeseydi doğrusu çekingen davranıp katılmayabilirdim. Böyle toplantıların sıkıcı bir ciddiyet içinde geçeceği gibi bir önyargım vardı. Songül Hanım’ın içten çağrısına tam da bir bahane uydurup kaçmayı düşünürken Adalar’a 35 yıldır gitmemiş olmamın utancı dilimi bağladı “ben de geliyorum” dedim. Bakkal olunca insan üç duvar arasına para karşılığı hapsediyor kendini. “Eh artık emekli oldun; hadi Büyükada’ya” dedim kendime.

Yağmura rağmen ada vapuru tıklım tıklımdı. Merhametli yolcular birazcık sıkışıp bize yer açmasalardı Songül Hanım’la ayakta kalıyorduk az daha. Yakında bu vapurların tavanına tutunma askıları dizerlerse hiç şaşmam. Bunun insanı sevindiren bir yanı da yok değildi hani. Genciyle yaşlısıyla yağmur, bulut demeyip bir günlük de olsa millet Adalar’a eğlenmeye gidebiliyor. Adalıların içi rahat olsun, vapur batmadıysa ada da batmaz; gene de adalılar evlerini çok da denize sıfır yapmasınlar. Bu insan akınıyla hafta sonları adaların deniz basmanı yükselebilir. Adalılar hafta sonları kendilerini evlerine kapatıyor olsalar bile İstanbullunun bu ada sevgisinden ada martıları oldukça memnunlar. Hepsi tombul kazlar gibi maşallah. Her vapurun yanı sıra uçurtma gibi süzülerek simit poça açma, artık yolcunun gönlünden ne kopartırlarsa havada kapıyorlar. Songül’ün dediği gibi, ada martıları insan eliyle beslenmekten obez olmuşlar.

Büyükada’ya inince fayton kuyruğuna geçtik. Taze gübre kokusunu takip ederseniz fayton durağını kolayca bulursunuz. Faytoncuya “Yörük Ali Tesisleri’ne” deyince hemen de azarladı. “Bu havada ne işiniz var orada? Orası plaj işletmesi” dedi. Her ne kadar atların arkasına dışkılarını toplayacak branda gerili olsa da yollarda epeyce at pisliği vardı. Ve gözüm bu pislikleri temizleyen bir tek görevliye bile takılmadı. Faytoncu bir tepe başında durdu, aşağıdaki denizi gösterip “aha da orası Yörük Ali” dedi. Biz de kalan yolu gözlerimizi ayaklarımızın ucundan ayırmadan yürümeye koyulduk; çünkü her an “bırç” diye bir yağmurla yumuşamış bir at pisline basabilirdik. At pisliklerinin çokluğundan kuşkulanıp uyandık; faytoncu bizi kandırmış erken indirmişti. Zaten az sonra yanımızdan geçen başka bir faytoncu bizi görünce “atların arpası mı bitti de sizi tepede indirdi o salak!” diyecekti.

Bizden önce gitmiş olanlar tarafından kapıda karşılandık. Hepsi bizi hoşladı sıcacık kucakladı. Çaylarımızı içerken tanışıp sohbete daldık. Daha ilk anda özellikle Neşe, Cansın Erol, Sema Hanımların ve sevgili “Anadolu Yakası” bilgemiz Ahmet Balcı’nın gönül açımlarıyla rahatladım valla. Kimsede bir kasıntılık yoktu. Üstelik Cumartesi’den beri orada olmalarına rağmen hiçbirinde bir bıkkınlık sıkıntıları da yoktu.

Sohbet sarıyordu da müzik gelince ara verdik. Mustafa Murat çoğu zaman canlı çalmasa da canlı söylüyordu. Genç ve küpeli olmasına rağmen güzel pop şarkıların arasında Türk Sanat Müziği döktürdü valla. Çok şeker bir delikanlıydı. Bu da müzik kültürümüzün gençlik tarafından sahiplenilmesi adına sevindirici bir şeydi. Yağmur aralarında müzikle birlikte kafamıza göre danslar ettik. Yemin ederim kimse alkollü bir şey içmemişti. Bazıları sigara içiyorlardı; ancak uzmanlar nikotinin enerjiyi emdiğini söylerler. Doğrusu biraz tuhaflık da yok değildi. Genelinde gençler masada oturup sohbet ederlerken yaşlı gençler hoppala zıppala ortaya fırlamaktaydılar. Bu arada ben Cansın Erol ile Neşe Hanım’ı yaşı küçük gençlerden sanarak pot kırdım valla. Meğerse onlar Cumhuriyet kurulduğundan beri böyle hoplayıp zıplarlarmış memlekette.

Bizden sonra birçok MB vatandaşı geldi katıldı aramıza. Hepimiz gençtik, hepimiz farklı fakat hiçbirimiz üstün değildik. Resmi liste sanırım Sema Sener sayfasında yayınlanacaktır. Şair Erol çok şık bir hanım arkadaşı ve aileden birkaç genç kızla birlikte en son katılandı sanıyorum. Sevgili Meral Yağcıoğlu babası Kuloğlu Ömer ile birlikte çıkardıkları şiir kitabını Erol Bey’e takdim etti. Erol Bey de hepimizi Ekim ayından sonra yapacakları bir seri şiir sohbeti günlerine davet etti.

Meral Hanım kitabından bir tane de bana hediye etti. Dönüş yolunda, Kadıköy Beykoz arasında, babasının şiirlerinin tümünü, kendisinden olanların bir kısmını okudum. Babası türkü ve şarkı yapılacak güfte tarzında güzel şiirler yazmış. Fakat Sayın Kuloğlu’nun bütün şiirleri nedense bana biçimde, duyguda ve manada aynı göründü. Yüce bir insanlık gönlü mabedine sürünerek çıkıp hacı olmak gibi bir mutlu çile sezdim şiirlerinde. Meral Hanım’ın şiirleriyse bana daha çeşitli sesler ve manalar getiriyordu. Hepsini okumuş olmasam da okuduğum her şiirinde ayrı bir tat buldum. Hem manada hem ses biçimi akışında sanatsal bir özgürlük vardı. Beni sakın bir şiir eleştirmeni sanmayın; bunun için hem şiir kültürü hem de şiir sanatının teknik bilgisi bakımından hiç yeterli değilim. Kızının şiirlerini babasından daha çok beğendiğimi söylemem sadece kendi şiir duyumuma dürüstlüktendir. Meral Yağcıoğlu şiirleri daha bir hayat dolu; okuyanı kendine yeten bir sevmeyle yaşamaya özendiren bir cazibesi var.

Öğleden sonra öğlen yemeğimiz sunuldu. Şen şakrak yedik içtik. Terasa şişko martılar da geliyordu ara sıra bizden otlanmaya, fakat adalı kültürü almışlar ne de olsa, hiç rahatsız etmiyorlar. Yörük Ali manzara konumu olarak iyi bir yerde. Yüzmek için de öyle olabilir. O gün durgun ve temiz bir denizi vardı. Fakat lokanta ve otel işletmeciliği zayıf bir tesis. Asıl işleri plaj işletmeciliği olsa bile ortam daha bakımlı olabilir ve yemeklerin sıcak servisine biraz daha özen gösterilebilir sanıyorum. Çalışanların samimi ve sıcak davranışları takdir görse de bu eksikliği kapatmıyor. Ağırlama beş üzerinden yıldızlı beş, yemek servisi üç, yemek lezzeti üç artı, fiyatlar uygunluk bakımından dört artı, ortam bakımı ve temizliğiyse benden üç alır. Yani fena değil, sınıfı geçer. Aslında itiraf etmeliyim ki hizmetteki insani sıcaklık diğer ufak tefek kusurları rahatsız edici olmaktan çıkarmıştı.

Dönüşte tesisin motoruyla adayı yarım tur dolaşarak vapur iskelesine ücretsiz bırakıldık. Geç dönüş seferlerine kalmadığımız için vapurda cam kenarı rahat bir koltuk kaptık. Ben Kadıköy’de indim Songül Kabataş’a devam etti.

İyi ki gitmişim. Cumartesi gecesi geç yattığım için biraz yorgun fakat huzurlu bir ruh haliyle döndüm. Toplantıda benim dikkatimi çeken ayrıntı gelenlerin ağırlıklı olarak kadın oluşuydu. Görenler Milliyet Blog’un bir Kadın Cumhuriyeti olduğunu sanabilir. Cumartesi’den katılan bir tek Ahmet Balcı vardı. Pazar öğlende benimle iki erkek olduk. Öğleden sonra da Şair Erol bizden cesaret almış olacak ki şık ve zarif hanım arkadaşı ve dört genç kız tayfasıyla birlikte gelip aramıza katıldı. Adalı Mamut sanırım geleneği bozmamak için evinden dışarı çıkmadı. Hani demiştik ya adanın yerlisi hafta sonu evinden çıkmaz diye; ondan olabilir. Gene de hakkını verelim cesur adammış; Cumartesi bir ara firar edip buluşmaya katılmış.

Daha önceki toplantıları bilmediğim için buradan bir genelleme yaparak erkeklerin kadınların hâkim olduğu böyle toplantılara rağbet etmediğini söylemem yanlış olabilir. Ancak ben bir kere daha doğru bildiğimi bilincime onaylattım ki, kadından erkeğe sadece sevgili olmaz; olursa da zaten bir tane olur. Kadından erkeğe harika arkadaş da olur; üstelik sizin arkadaşlığınızın ağırlayabileceği kadar çok olurlar…

Böyle toplantılara emeği geçenlere yeniden teşekkür edip sözü bitireyim. Başka işlere bakmadan çektiğim fotoğrafları bir düzene koymaya başlayayım artık.
Sevgilerle sağlıklı ve mutlu olun; isimlerde hata etmişsem düzeltile ve affola.
Muharrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..