Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '09

 
Kategori
Güncel
 

Meçhul bölge

Başlıktaki sözcüğe okuyunca, önemli konular üzerinde duracağımı sanmayın. Bilgisayarın başına yarenlik etmek için oturdum. Saçma sapan sözcüklerle sizleri rahatsız ediyorsam özür dilerim.

Yaşananları irdeledikçe, bilinmeyen birçok olgu ve olayların içinden süzülerek geçildiği hissine kapılıyorum. Haberler de izlediğim görüntülerden rahatsızlığım giderek artıyor. Ad taktığım iki görüntüyü sizlerle paylaşmak istiyorum. Birinci görüntüyü kamara şakası olarak adlandırıyorum. İkinci görüntüye ise, ötekileşiyoruz adını veriyorum.

Huyum batsın, sağ kulağımı hep sol elimle göstermeye çalışırım. Bu alışkanlık, yönetim dersinde anlattığım JO-HARİ kuramından gelmektedir. Meçhul olan, yani bilinmeyen alanın, bilinebileceği kısmı ile uğraşırım.

JO HARİ, insan ilişkilerini incelerken, dört bölgeden söz eder.

Birinci bölgede; kendimizin ve başkalarının bildiği özelliklerin yer aldığını,

İkinci bölgede; kendimizin bildiği başkalarının bilmediği özelliklerin yer aldığını,

Üçüncü bölgede; kendimizin bilmediği başkalarının bildiği özelliklerin yer aldığını.

Dördüncü bölgede; kendimiz ve başkalarının da bilmediği özelliklerin yer aldığını, belirterek, bu bölgeye meçhul bölge adını verir.

Meçhul bölge ne kadar küçülürse, insan ilişkilerinin düzeyinin artacağını ortaya koyar. Sorun, bu bölgenin nasıl küçültülebileceğidir. JO-HARİ’NİN bu konuda önerisi yoktur. Hep düşünmüşümdür, meçhul bölgeyi nasıl küçültebiliriz diye. Bu konunun açıklığa kavuşması için, Psikoloji ve Sosyoloji Biliminden de yararlanılması gerekmektedir.

Olgunluk kavramı yorumlanırken, iki temel özellik üzerinde durulduğu görülür. Biri Açıklılık ilkesi; diğeri, eleştiri ve öz eleştiriyi benimseme ilkesidir. Bu ilkeler, çağdaş demokrasinin temel ilkeleri olarak da yorumlanabilir.

İnsan ilişkilerinde bilmek yeterli değildir. Bilinenlerin davranışa dönüştürülmesi gerekmektedir. Bilginin ön gördüğü davranış gösterilemiyor ise, kişi tarafından o bilginin hazmedilememiş olduğunu söyleyebiliriz.

Kamere şakası görüntüsüne dönelim. Parti liderlerinin demokratik açılımla ilgili görüşmelerini kast ediyorum. Televizyonda demeç yarışlarını izlerken, hep meçhul bölgeyi düşündüm. Bu bölgeyi ne kadar bilinir hale getirilebilirim diyerek yorum yapmaya başladım.

Sosyal olaylarda görünen sorunlar, asıl sorun olmayabilir. Kamara önünde tartışma isteğini, mızıkçılık olayı ile bağdaştırıyorum. Halkın önünde tartışma savı biraz yavan kalıyor. Zaten mecliste tartışılacaktır. Geriye ne kalıyor, liderlerin yapacakları mızıkçılık.

Bu mızıkçılık ne olabilir? Konuşmaları çarpıtma şeklinde ortaya çıkma olasılığı fazla idi. Ülkemizde uygulanan siyasetin özünde bunun olduğu söylenebilir. Konuşulacak konunun önemi ortada. Türk devletinin, yeniden şekillenmesi boyutuna kadar gidebilecek bir süreç karşımıza çıkabilir.

Liderlerden birinin, diğerinin görüşünü çarpıtarak kamuoyuna duyurduğunda, ortaya çıkacak siyasal olgunun değerlendirilmesi küçümsenecek bir olay değildir. Diğeri, hayır öyle söylemedim, söylemek istediğim şu idi diye çaba harcasa da, atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacaktır.

Bu konuşmaların kamuoyunda ki yansıma ve büyüme şeklini, matematiksel olarak düşünelim. Oy oranı fazla olan liderin, inananlarıyla birlikte toplumu etkileyebilme oranı, kat be kat fazla olacaktır. Fısıltı gazetesinin etkileme oranı küçümsenmemelidir.

Bu yorum ile, iki lider arasında gerçekleşmeyen ilişkinin, meçhul bölgesini biraz aralamaya çalıştım.

Ötekileşme konusu ise, zafer kazanarak dönme izlenimi veren demokratik açılımın ilk ayağında ortaya çıkan görüntüler. Görüntülerin ilkel değerleri taşıdığı için, üzerinde durulmasını anlamsız buluyorum. Çeşitli kurumların açıklaması dikkate alınmasa bile, dinsel ve etniksel değerler üzerine kurulacak bir açılımın, demokratik olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bu değerlendirmeyle haksızlık mı yapıyorum diye düşünüyorum da. İnsanların coşku seline neden katılamıyorum. Yıllarca insanca yaşayabilmenin kavgası yönünde mücadele ederken, ikircikli halimi sorguluyorum da. Coşkunun niteliğinin, insanca yaşama kavgasının dürtülerinden uzak olduğu düşüncesi, rahatlatıyor beni. Diyalektik açıdan doğru yolda olduğuma inancım daha da artıyor.

Kalabalıkların coşkusu, meçhul bölgeme çarparak ilişki kurmamı engelliyordu. Kullanılan dil, iletişim ortamını ortadan kaldırmıştır. Bizler, Cem Karaca, Zülfü Livaneli, Barış Maço’nun şarkılarını dinleyip söylediğimiz gibi, Ahmet Kaya’nın türkülerini de hem dinledik, hem söyledik. Yaşanılan coğrafyada, her etnik yapı kendi dilini konuştuğunda iletişim nasıl kurulacaktır. Ulusal dile gereksinme yok mu? Yok denilirse, yıllarca birlikte yaşanan değerler, ötekileşerek değişikliğe uğraması kaçınılmaz olacaktır. Açılım derken, onarılmaz ayrımlaşmalara yol açılacağından korkmaya başladım.

Demokratik açılım derken, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” mısrasını çokça anımsayacağız herhalde.

MEÇHUL BÖLGE

M.Ferit KOTAN

Başlıkta ki sözcüğe okuyunca, önemli konular üzerinde duracağımı sanmayın. Bilgisayarın başına yarenlik etmek için oturdum. Saçma sapan sözcüklerle sizleri rahatsız ediyorsam özür dilerim.

Yaşananları irdeledikçe, bilinmeyen birçok olgu ve olayların içinden süzülerek geçildiği hissine kapılıyorum. Haberler de izlediğim görüntülerden rahatsızlığım giderek artıyor. Ad taktığım iki görüntüyü sizlerle paylaşmak istiyorum. Birinci görüntüyü kamara şakası olarak adlandırıyorum. İkinci görüntüye ise, ötekileşiyoruz adını veriyorum.

Huyum batsın, sağ kulağımı hep sol elimle göstermeye çalışırım. Bu alışkanlık, yönetim dersinde anlattığım JO-HARİ kuramından gelmektedir. Meçhul olan, yani bilinmeyen alanın, bilinebileceği kısmı ile uğraşırım.

JO HARİ, insan ilişkilerini incelerken, dört bölgeden söz eder.

Birinci bölgede; kendimizin ve başkalarının bildiği özelliklerin yer aldığını,

İkinci bölgede; kendimizin bildiği başkalarının bilmediği özelliklerin yer aldığını,

Üçüncü bölgede; kendimizin bilmediği başkalarının bildiği özelliklerin yer aldığını.

Dördüncü bölgede; kendimiz ve başkalarının da bilmediği özelliklerin yer aldığını, belirterek, bu bölgeye meçhul bölge adını verir.

Meçhul bölge ne kadar küçülürse, insan ilişkilerinin düzeyinin artacağını ortaya koyar. Sorun, bu bölgenin nasıl küçültülebileceğidir. JO-HARİ’NİN bu konuda önerisi yoktur. Hep düşünmüşümdür, meçhul bölgeyi nasıl küçültebiliriz diye. Bu konunun açıklığa kavuşması için, Psikoloji ve Sosyoloji Biliminden de yararlanılması gerekmektedir.

Olgunluk kavramı yorumlanırken, iki temel özellik üzerinde durulduğu görülür. Biri Açıklılık ilkesi; diğeri, eleştiri ve öz eleştiriyi benimseme ilkesidir. Bu ilkeler, çağdaş demokrasinin temel ilkeleri olarak da yorumlanabilir.

İnsan ilişkilerinde bilmek yeterli değildir. Bilinenlerin davranışa dönüştürülmesi gerekmektedir. Bilginin ön gördüğü davranış gösterilemiyor ise, kişi tarafından o bilginin hazmedilememiş olduğunu söyleyebiliriz.

Kamere şakası görüntüsüne dönelim. Parti liderlerinin demokratik açılımla ilgili görüşmelerini kast ediyorum. Televizyonda demeç yarışlarını izlerken, hep meçhul bölgeyi düşündüm. Bu bölgeyi ne kadar bilinir hale getirilebilirim diyerek yorum yapmaya başladım.

Sosyal olaylarda görünen sorunlar, asıl sorun olmayabilir. Kamara önünde tartışma isteğini, mızıkçılık olayı ile bağdaştırıyorum. Halkın önünde tartışma savı biraz yavan kalıyor. Zaten mecliste tartışılacaktır. Geriye ne kalıyor, liderlerin yapacakları mızıkçılık.

Bu mızıkçılık ne olabilir? Konuşmaları çarpıtma şeklinde ortaya çıkma olasılığı fazla idi. Ülkemizde uygulanan siyasetin özünde bunun olduğu söylenebilir. Konuşulacak konunun önemi ortada. Türk devletinin, yeniden şekillenmesi boyutuna kadar gidebilecek bir süreç karşımıza çıkabilir.

Liderlerden birinin, diğerinin görüşünü çarpıtarak kamuoyuna duyurduğunda, ortaya çıkacak siyasal olgunun değerlendirilmesi küçümsenecek bir olay değildir. Diğeri, hayır öyle söylemedim, söylemek istediğim şu idi diye çaba harcasa da, atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacaktır.

Bu konuşmaların kamuoyunda ki yansıma ve büyüme şeklini, matematiksel olarak düşünelim. Oy oranı fazla olan liderin, inananlarıyla birlikte toplumu etkileyebilme oranı, kat be kat fazla olacaktır. Fısıltı gazetesinin etkileme oranı küçümsenmemelidir.

Bu yorum ile, iki lider arasında gerçekleşmeyen ilişkinin, meçhul bölgesini biraz aralamaya çalıştım.

Ötekileşme konusu ise, zafer kazanarak dönme izlenimi veren demokratik açılımın ilk ayağında ortaya çıkan görüntüler. Görüntülerin ilkel değerleri taşıdığı için, üzerinde durulmasını anlamsız buluyorum. Çeşitli kurumların açıklaması dikkate alınmasa bile, dinsel ve etniksel değerler üzerine kurulacak bir açılımın, demokratik olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bu değerlendirmeyle haksızlık mı yapıyorum diye düşünüyorum da. İnsanların coşku seline neden katılamıyorum. Yıllarca insanca yaşayabilmenin kavgası yönünde mücadele ederken, ikircikli halimi sorguluyorum da. Coşkunun niteliğinin, insanca yaşama kavgasının dürtülerinden uzak olduğu düşüncesi, rahatlatıyor beni. Diyalektik açıdan doğru yolda olduğuma inancım daha da artıyor.

Kalabalıkların coşkusu, meçhul bölgeme çarparak ilişki kurmamı engelliyordu. Kullanılan dil, iletişim ortamını ortadan kaldırmıştır. Bizler, Cem Karaca, Zülfü Livaneli, Barış Maço’nun şarkılarını dinleyip söylediğimiz gibi, Ahmet Kaya’nın türkülerini de hem dinledik, hem söyledik. Yaşanılan coğrafyada, her etnik yapı kendi dilini konuştuğunda iletişim nasıl kurulacaktır. Ulusal dile gereksinme yok mu? Yok denilirse, yıllarca birlikte yaşanan değerler, ötekileşerek değişikliğe uğraması kaçınılmaz olacaktır. Açılım derken, onarılmaz ayrımlaşmalara yol açılacağından korkmaya başladım.

Demokratik açılım derken, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” mısrasını çokça anımsayacağız herhalde.

 
Toplam blog
: 97
: 463
Kayıt tarihi
: 07.02.09
 
 

1944 yılında Arapgir'de doğmuştur. İlk ve orta öğretimini Arapgir'de, lise öğrenimini Ankara Gazi Li..