Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Mehmet

Mehmet
 

Ne mutlu Türk'üm diyene...


O’nu ilk kucağına aldığında daha önce hiç yaşamadığını hissetmiş, bu kadar güzel bir evladı bana verdiğin için şükürler olsun Allah’ım diye dualar etmişti.

"Ne güzel bir yavrumuz var." diye eşinin üzerine titremişti. Topuğundan kan alınırken kendi topuğuna da iğne batmıştı sanki.

O her ağladığında kendi gözyaşları içine akmıştı. Uyuduğunda yanına alıp, yavrum uyanmasın diye yattığı gibi kalkmış, emerken ısırdığında ona kızdığını sanmasın diye ciğerini çöken acıyı yutmuştu. Onun parmağına kıymık batsa kendi eli kanamış gibi hissetmişti. Kesilen tırnakları yüzünü çizmesin diye eldivenler takmış, yavrusunun kaç damla sütle doyduğunu bilir olmuştu. Gece uyurken yavrusunun kirpiğinin kıpırdadığını hisseder hale gelmiş, yavrusu henüz uyanmadan, şimdi uyanır diye yanına koşmuştu. Yavrusunu doyurmadan yemek yiyememiş, su içememişti. Kokusu sinmiş diye bütün gün eli burnunda dolaşmıştı.

Uyumaya fırsat bulamadığı bir gece de bile ağladığı an "Geliyorum bebeğim" diye yanına koşmuştu. Gördüğü her bebeği kendi evladı gibi sevmiş, hayata ve her sıkıntıya evladının varlığıyla gülümseyebilir olmuştu. Koşulsuz ve karşılıksız tek sevginin evlat sevgisi olduğunu fark etmiş, her ne şartta olursa olsun, onun için inadına yaşamaya çalışmıştı. Her gece uyumadan önce dualarını okuyup, yavrumdan beş dakika fazla ömrüm olmasın diyebilmişti.

Aylar geçtikçe büyüdüğünü hissetmek ona gurur veriyor, “Artık bizim yediğimiz yemeklerden de yiyecek babası” dediğinde içi içine sığmıyordu. Evin içinde emekleme, yavaş yavaş tek tük adımlarla başlayan yürüme çalışmaları hep birlikte el çırparak coşkuyla kutlandı. Giyimine o kadar özeniyordu ki, oğlunun her gün yeni bir şeyler alarak giydirmeye imkân olsa giydirir, geçer karşısına sevinirdi. Her fırsatta fotoğraflar çekildi, albümler doldu taştı. Kutlanan doğum günleri, akrabalar eş dost ile paylaşılan sevinç ve geçen yıllar…

İlkokula başlayacağı günün gecesinde hiç uyumadı. Tarifsiz bir heyecanla, önlük ve pantolon ütüleyerek sabah oldu. Kalem tutuşundan defter kaplamaya birlikte ders çalışmaya ne kadar zevkli ve heyecanlıydı. Öğrendiği ilk harfleri birlikte tekrarlamış, tekrar tekrar birlikte okumuşlardı. “Annem” dediği zaman içi titreyerek sarılması, sevgisinin büyüklüğünü hissetmenin sarhoşluğu, mutluluğunu perçinliyordu.

Geçen yıllarda anne, baba ve oğul arasındaki sevgi hep büyüdü, aldığı aile terbiyesinin de etkisiyle çevresinde çok sevilen, saygılı, örnek bir delikanlı oldu Mehmet…

Annem diye sarıldığında içinin yağları eriyor, sımsıkı sarılıp O’nu hissederken içini kaplayan duygunun adını koyamıyordu.

Sürdürdüğü eğitimini, Meslek Lisesinde devam ettirdi. Artık değişik bir heyecan vardı evde… Aile, ekonomik sıkıntılara katlanabilmek için gelecek kaygılarının ümide dönüşmesinden az da olsa güç almıştı. Bu uzun süreçte çekilen sıkıntılar mezuniyet sevinciyle son bulduğunda Mehmet artık bir meslek sahibiydi. Sonunda vatan borcu gündeme gelmişti. Hayatını düzene koymaya bu borcu ödemekten başlamak gerekiyordu. Askerlik şubesi ve işlemler sonucu vatan borcu ödeme zamanı geldi çattı…

Bolu’ya gidip birliğine teslim oldu. İlk eğitimler sonrasında eve geldiğinde Hakkâri’ye sevk olmuş, anasının aklı onda kalarak arkasından sürahiyle boşalttığı suyun fazlasını gözlerinden akıtmasına sebep olmuştu.
Yüreği ağzında geçen aylar, gelen telefonlar ve asker mektuplarından güç bularak geçiyordu.

Gazeteleri ve televizyon haberlerini izlemek artık günlük olağan işlerdendi. Ardından imkânlar ölçüsünde kısacık da olsa telefonda sesini duyabilmek dayanma gücü veren coşkuyla sevinç gösterilerine dönüşen büyük bir olaydı evde…

Mehmet’in terhisine artık sayılı günler kalmıştı. Anacığı gün sayar olmuş, içi içine sığmıyordu. Teskereyi takip eden günlerde Mehmet’e gösterilecek gelin adayı bile belirlenmiş, hayaller kurulmuştu. Mehmet’in işi hazırdı ne de olsa.

Bütün hayalleri yıkan, dünyanın sonu, kıyametin provasıydı acı haberin geldiği an…
Hain bir pusuda Mehmet’in şehit düştüğü haberini o ana babaya verme görevi ne zor bir işti Yarabbi…
Patlayan mayının tesiri Hakkâri’den yüzlerce kilometre ötede de hedefini bulmuş, tarifsiz acılarla yıkmıştı anne babayı…

Türk Bayrağı’na sarılı tabutu geldiğinde O sadece ana babasına ait değil, Türkiye’nin şehidi Mehmetçikti!
Metanetini koruyarak dimdik durdu. Türk Anası olduğunu ispatladı, başsağlığı dileklerine “Vatan sağ olsun” diye karşılık vererek hainlerin ekmeğine yağ sürmeme kararlılığı ile direndi.

Ardı ardına gelen hain saldırılarla çoğalan şehit cenazelerinde hep en öndeydiler eşiyle…
Teröre lanet mitinginde kalabalığın arasında yine yerlerini almışlardı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından yoğun kalabalıkta eşine dayanarak ayakta durmayı başarabiliyordu ancak…

Mitingde oğlunun adı söylenip, on binler “BURDAAAA” diye bağırınca, çınlayan meydan o ana kadar koruduğu insanüstü metanetine son noktayı koydu ve seller boşandı gözlerinden…

Eşine yaslanarak “vatan sağ olsun, bin Mehmet’im Vatan’a feda olsun” sözleri dudaklarından döküldü. Bir annenin bunu söylemesi ancak Vatan için mümkün olabiliyordu. Daha önce yaşanan acıları anladığını düşünmek, kendini kandırmakmış meğer… On binlerce Mehmet gönülleri dağlamıştı bu güne kadar, o zaman da teröre lanet etmiş, tüyleri diken diken olmuştu. Kahrolmuştu, ama bu başka bir şeydi. Artık daha iyi anlayabiliyordu, ateşin düştüğü yerdeydi.

Ey hainler,

Birleşip birleşip gelin, aslında adınız yok sizin! Maskelerin arkasına saklanan, kaç Türkiye düşmanı varsa gelin! Bilinen bilinmeyen ne kadar isminiz varsa gelin, çıkın karşımıza…

Biz milyonlarca Mehmet, analarımızın hayır duaları arkamızda Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet korumaya kararlıyız. Ama milyonlarca ananın bedduası ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücü karşısında siz yok olacaksınız.
Ne mutlu Türk’üm diyene…

 
Toplam blog
: 25
: 449
Kayıt tarihi
: 17.08.06
 
 

Kendimi bildim bileli işim ticaret. İçimden geldiğinde de yazıyorum geldiği gibi. Kendi çapımda e..