Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '14

 
Kategori
Deneme
 

Melek ol cennete git, şeytan ol cehenneme git

Melek ol cennete git, şeytan ol cehenneme git
 

İki türlü hayat vardır; güzel hayat, doğru hayat. Bu iki durum arasındaki ince farkı anlayamayanlar güzel ile doğrunun aynı olduğunu sanırlar ve doğru hayatın aslında güzel hayat olduğunu söylerler. Oysa bu iki kavram iki ayrı dünya görüşüdür. Doğru hayatçılara göre güzel kadın ahlaklı kadındır. Yani onun ahlakı güzelliğidir. İnsan güzelliği diye bir kavramdan bahsederler. Burada güzel olan doğruluktur.

Güzel hayatçılara göre ise güzellik çıplaktır. Çıplaklık ise ahlakla bağdaşmaz. Doğru hayatçılar ahlakı savunur, güzel hayatçılar da güzelliklerini ortaya koyarak doğrucuların tepkilerini çekerler. Bir de aralarında yarısı iradesine hâkim olamayan doğrucular ve diğer yarısı nefsine uymakla beraber doğrucuların etkisinde kalan ama her ikisi de itibarlı görünmek derdinde olan ara gurup vardır. Yüzyıllardır dünyada işte böyle kavga dövüş yaşanıp gelinmiş.

Doğru hayatçıların bu eğiliminde din önemli etken. Sanki din böyle istediği için böyleler. Ancak olmasaydı da bunlar böyle davranacaklardı gibi bir durum var. Yani din örtünme yasak demeseydi de bunlar açık giyinemezlerdi. Çünkü çıplaklık, orasını burasını gösterme din olmasa bile töre ve toplumların eski anlayışları nedeniyle doğru bulunmuyordu. Ancak modern toplumlarda bu tabu yenilmiştir. Sağlıklı gelişim gösteren toplumsal düşüncede güzel hayatçılar her şeyi insanın mutluluğu üzerine kurmuşlardır. Diğerinde ise Tanrı istediği için ya da onurlu yaşam gibi gerekçeler vardı.

Bu iki hayat şeklinden hangisinin insanı mutlu edeceği açıktır: Güzel hayatçılar. Ancak doğru hayatçılar Tanrı’ya ve onurlarına mecbur ve mahkûmdurlar. Derler ki biz güzel hayatı yine yaşarız ama ölçülü. Tabii ki bu doğru değildir, onların güzel hayatları hayalini kurdukları gidip gitmeyecekleri belli olmayan cennettir. Derler ki biz güzel hayatı yine yaşarız ama ölçülü. Ölçü dedikleri her şeyin yasak olduğu bir düzen. Bir kadına/erkeğe bir kadın/erkek veriyorlar. Kadının evden çıkması yasak. Çalışması yasak. Giyinip süslenmesi yasak. Okuması bile yasak. Çocuk yapacak, kocasının dizinin dibinde oturacak. Toplumsal hayat yasak, kocası ve akrabaları dışında kimseyi görmeyecek. Tanrı böyle istediği için böyle oluyormuş ya da töreleri gereği onurlu hayat buymuş.

Doğruculara göre onursuz mutluluk olmazmış, insan Tanrının emirlerine uymalıymış, yaşadığını onaylamalıymış. Tamam onaylayalım. İnsanın mahrem yerleri ayıbıdır elbette ki saklanması gerekir. Diğer yerler sıradan vücudun kısımlarıdır, estetik güzelliği gösterir. Kadının vücudunu örteceksen güzelliğinin ne anlamı var ki. O güzellik görülsün diye var. “ Madem öyle mahrem yerlerini de göster, onlar da vücudun parçası”  Onlar final noktası, bir çekincemiz olduğu için değil hazine hassasiyeti yaratmak için göstermiyoruz. Gösterdiğimiz kısımlarla ilgiyi o noktalara çekeceğiz.

Sizin anlayışınıza göre Tanrı kadını böyle cazip değil de ağaç kütüğü gibi yaratsaydı da fark etmeyecekti; çünkü üzeri örtülü görmüyoruz, fark etmiyoruz. Vücut hatları bile belli değil. Yani bu durumdaki kadının güzelliğini konuşamayız. “Sana ne o kadının sahibi var, kocası her şeyini görecek”  Yani şimdi böyle giyinince elbisenin de anlamı yok; vücudunu ört de nasıl giyinirsen giyin. Ya aslında söylenecek şey şu: Doğrucular Allah için yaşıyorlar; ya da onurları için. Güzel hayatçılar kendileri için/mutluluk için yaşıyorlar. Varlığınızla gurur duyduğunuzu, güzel olduğunuzu, mutlu olduğunuzu söylüyorsunuz ama siz bir emri bir anlayışı yerine getirmek için böyle yaşıyorsunuz, nasıl mutlu olabilirsiniz ki… Sinemayı çok seviyor ama sinemaya gidemiyorsunuz. Güzelliğinizi göstermek istiyorsunuz ama (insanlarda kendini gösterme eğilimi vardır) üzeriniz örtülü, seni görmüyorlar ki maşallah Allah sahibine bağışlasın Ayşe kız da pek güzelmiş mi diyecekler.

Doğrucuların bir görev üzere dünyaya geldiği ve yaşadığı, kendilerini düşünemeyecekleri, Tanrı’nın kurallarının yeryüzünde uygulanıp uygulanmadığının test edildiği birer denek oldukları, onların hayatı için “yaşamak” kelimesinin kullanılamayacağı, ahiret dedikleri bir hayata hazırlık amacıyla bu dünyada imtihan için bulundukları kabul edilecek. Bu onlar için mutluluksa tartışacak bir şey yok. Ama hayattan, yaşamaktan, eğlenmekten, mutluluktan bahsetmeleri mantıksız.

Tanrı ve onur doğruculara verilmişse mutluluk da güzel hayatçılarındır. Ahiret doğrucuların dünya güzel hayatçılarındır. Ama insanlar uyanık; hem doğrucu hem de güzel hayatçı diye bir yol bulmuşlar.  Meyhaneden çıkıp evlerine giderken caminin önüne geldiklerinde durup dua ediyorlar. Tanrı’nın kitabına bakıldığında bu kişilerin Tanrı tarafından affedilmeyecekleri çok açık açık; çünkü ortada Allah’ı kandırma var. Ben hem günahımı işlerim hem de cennetime giderim diyorsun.

Deniliyor ki, Korkut ne uğraşıyorsun; o öyle bu böyle… Uğraşım birinden birini diğer tarafa çevirmek için değil; çünkü ikisi de haklı olabilir (emin değilim yani) birbirlerini kabul etmeleri için (kabul etmiyorlar çünkü) Uğraşım birinden birini diğer tarafa çevirmek için değil; çünkü ikisi de haklı olabilir. Bir yanda inanmış insanlar diğer yanda yaşamak isteyen insanlar. Peki, burada sorun ne? Sorun şu: İnanmış insanlar aynı zamanda yaşamak da istiyorlar ama inançları yaşamayı yasak ediyor. Ve yaşamak isteyen insanlar Tanrı’nın kendilerinden razı olup cennete almalarını istiyorlar. İki tarafın isteği de masum; ama iki tarafın isteği de zor. Çünkü böyle bir yaşam yok. Göğüsler açık, bacaklar sütun Allah beni cennetine alsın. Kara kaplı deftere göre bu mümkün değil. Öte yandan doğrucular da hayatın zevklerini tatmak istiyor. Senin dinin sözde insanlarla tokalaşmayı bile yasaklıyorsa bunu nasıl yapabilirsin ki! En iyisi mi sen melek ol cennete git, öteki de şeytan olsun cehenneme gitsin!

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..