Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '09

 
Kategori
Mizah
 

Memnun olmayan aşıklar

Memnun olmayan aşıklar
 

Boğaz kıyısında bir kahvedir burası. Deniz kenarı boyunca masalar, aşıklara ev sahipliği yapar. Kıyıda martılar, her masadan bir simit koparabilmek için kıyasıya yarışırlar. Çığlık çığlığa. Garsonlar ellerinde tahta tepsilerle, günün en taze çayını taşırlar.

Behlül masaların birinde, elinde bir simitle oturmaktadır. Simidinden koca bir parça koparır, bir lastik gibi çiğnemeye başlar. Bu sırada önünden geçmekte olan garsona seslenir;

-Çay getirsene, sade gitmiyor.

-Tamam efendim der garson, diğer masalara yönelir.

Masanın üzerinde, telefon titreyerek hareket etmeye başlar. Behlül, telefonu eline alır, ekranına bakar, açar.

-Nerde kaldın. Bekliyorum bir saattir. Çabuk ol be. Yürüyün gidin, hasta mısınız der.

Martılar bu sırada Behlülün bir simidi geviş getirir gibi yediğinin farkına varmışlar, deniz kenarında çığlık çığlığa Behlülden paylarını istemektedirler.

-Yok sana demedim. Burada martılar var, onlara dedim. Tepeme çıktılar, yuh be. Höyttt. Derken ayağa kalkmış bir eliyle martıları kovalamıştır. Martılar ise, simidi atacağını sanıp, Behlülün etrafında bir anda çoğalmışlardır.

-Ohaa daha da çoğaldılar. Ne istiyorsunuz lan şerefsizler.

-Yok sana demedim canım. Martılar. Höyt, höstttt sesleri ile kovalamaya çalışır.

Bu sırada garson elinde çayla, Behlülün yanında durmaktadır.

-Şunlara söyler misin, gitsinler, rezilliğe bak. Der kızgınlıkla.

Garson telefonla konuştuğunu gördüğü, Behlüle çayı masasına bıraktıktan sonra yapacak bir şeyim yok anlamında iki elini yanlara doğru uzatır. Behlül telefonunu kapatmıştır.

-Kardeşim ne bu rezalet. Dertleri ne bunların.

-Simit efendim. Simit istiyorlar.

-Simitçiye mi benziyorum ben.

-Yok yani elinizde simit var, bir parçasını istiyorlar.

Behlül elindeki simide bakar. Ondan sonra martılara bakar. Etrafındaki insanlara bakar. Birkaç masada insanlar gülümseyerek elindeki simit parçalarını neşe içinde martılara atmaktadır.

-Yok veremem işte. Ancak bana yeter. Buna bir çözüm bulun, çamur yaparım yoksa. Hakkınızda ileri geri konuşur, gerekirse burayı kapattırırım.

Garson afallamıştır. Gözleri büyümüştür. Kendini zor tutar gibi gözükmektedir.

-Tamam efendim, bir çözümünü bulur hallederiz. Der şaşkın bir ifadeyle.

Garson masadan ayrılır. Biraz uzaklaşır, kulübeye girer, elinde bir ekmek parçası ile çıkar Behlülün masasına doğru gelir. Masanın önünden, küçük ekmek parçalarını ağır ağır denize atarak, martıları uzaklaştırır. Bu sırada Behlül, elindeki simitten iri parçalar koparıp, yemektedir.

-Götür, götür daha ileriye doğru. Diye bağırır garsona.

Garson işini yaparken, Behlüle anlamlı bir bakış fırlatıp, kafasını sallar. Martılar garsonun peşinden kendilerinden geçmiş gibi gitmektedirler. Behlül simidin son parçasını da yedikten sonra, ayağa kalkar üzerini silkeler. Cebinden bir sigara çıkarır, yakmak üzereyken, üzerine doğru gelen Bihteri görür. Elini uzatır, eli havada kalır. Bihter karşısındaki sandalyeye oturmuştur bile.

-Elimi havada bırakıyorsun canımı sıkıyorsun der Behlül

-Milyonuncu kez yaşıyoruz, kimse şüphelenmemeli. Ama sen balık gibi anında unutuyorsun. Der ve ellerini masanın üzerine koyar.

-Tamam tamam be, azarlama. Seni görmem gerekiyordu. Seni çok özledim.

-Annem sorun olmaya başlayacak galiba.

-Seni özlememle ne ilgisi var, Bihter. Hep bunu yapıyorsun. Sana bir patates diyorum, sen bana Afrikadaki doğal yaşamdan bahsediyorsun

-Anneme hakaret mi ediyorsun şimdi. Ne yani, onu milli parkamı tıkayayım.

-Ne ilgisi var, ne ilgisi var. Nerden çıkarıyorsun bu sonucu. Der ve Behlül elindeki sigarayı yakar, dumanını Bihterin üzerine doğru kızgınlıkla üfler.

-Kaç defa dedim, bana bunu yapma, halen yapıyorsun.

-Ne yapmışım yine.

-Böyle kuytularda buluşmak istemiyorum.

-Tamam atölyede buluşuruz o zaman

-Ben odun muyum, atölyede buluşacağız

-Alla alla sana da yaranılmıyor. İlk kez seni orda şey etmiştim, yani öpmüştüm ondan dedim.

-Tamam tamam, hadi ben kalkıyorum şimdi. Kimse görmemeli. Der ama blöf yaptığı, hareketsiz kaldığı için belli olur.

-Ana fikri ne o zaman, niye buluştuk burada. Bir saattir martılarla uğraştım burada, sadece seni görmek için. Niye böyle davranıyorsun Bihter. Bu kadar arızalı bir insan olduğunu bilsem, sana bulaşır mıydım.

-Ne arızası, sen kendine bak. Hem ne varmış martıların. Ne kadar güzeller. Etrafındaki masaların önünde, sevinç içinde uçan martılara izler bir süre.

-Görünen o, sen onların nasıl tehditkar, haraççı olduklarını bilemezsin. Bir parça simit verme, neler yapıyorlar.

-Ne saçmalıyorsun sen

-Amcanla görüştüm buraya gelirken, birazdan ona gideceğim. Grup işini netleştirmek istiyor.

-Of be amca, taktı mı takıyorsun, ne grubu be, nasıl olacak bu iş

-Bilmiyorum, annemin de grupta olmasını istiyor, tabi senin de, madamın da, herkes olsun istiyor.

-İyi buradaki garsonu da çağıralım gruba tam olsun.

-Ne ilgisi var garsonla şimdi

-Hiç martılarla iyi anlaşıyor, zeki birine benziyor.

-Offff der Bihter.

Behlülün kendisiyle dalga geçmesinden nefret etmektedir. Ama gözleri gözlerine değince, teni tenine değince her şeyi unutmaktadır. O an içine bir sevgi ile cinsel duygular karışımı bir hava dolmakta; kendini mutlu hissetmektedir.

Behlül ise, elini Bihterin elinin üzerine koymuş, Bihterin gözlerine bakmaktadır. Sanki onun içinden geçenleri hissetmekte gibidir. Birkaç dakika sessiz kalırlar.

Bir süre sonra Bihter elini Behlülün elinden kurtarır, etrafındaki masalara bakar, onları izleyen var mı diye.

-Bunu yapma diyorum sana bir gören olacak.

-Tamam, tamam bu grup işi ne zaman olur peki.

-Bilmem önümüzdeki hafta başlarız herhalde.

-Amcam anlarsa orada, biliyorsun grupta dürüst olmak gerekecektir. Çekinceli davranırsan hemen anlarlar. Direk olarak, olaya girmek gerekiyor.

-Biliyorum, o kadar amerikan filmi ben de izledim.

-Öff be, sana da yaranılmıyor. Der Behlül. Bihterin hareketlenmesini şaşkınlıkla izler. Bihter toparlanmış, ayağa kalmak üzeredir.

-Neyse benim gitmem gerek, spora gideceğim, belki yüzerim de. Sözlerinde talepkâr bir hava var gibidir.

-Çok yüzme, yani çok yorma kendini, yorulmanı istemem. Der Behlül, mesajı almadığı bellidir.

-Niye yorulsam ne olacak ki der Bihter ses tonunu yükselterek.

-Bilmiyorum der Behlül, suratını ekşitir. Amma zor kız diye düşünür. Bihterle birlikte o da ayağa kalkar.

-Bu arada grup terapisini yapacak psikologu önceden tanısak iyi olmaz mı sence der

-Tamam bana bırak o işi, halledeceğim. Amcanla bir görüşeyim, ne kadar ertelersek o kadar iyi grup olayını. Belki unutur, kimbilir.

-Tamam, hoşça kal der Bihter. Behlülün yanından hızla ayrılır. Kahveden çıkınca arabasına doğru biner. Gaza basar, hızlı bir kalkışla otoparktan çıkar.

Behlül ise hayranlıkla onu izlemektedir. Etrafında uçuşan martılara son bir kez bakar,

“Şerefsizler” der ve otoparka yönelir.

 
Toplam blog
: 29
: 527
Kayıt tarihi
: 05.02.09
 
 

"Yaşadığım kentleri sevmem. Daha doğrusu yaşamak zorunda olduğum kentleri. Onlar da beni sevmez. ..