Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Modern yaklaşım açısından; “Ne kadar dipteysen o kadar iyidir!”

Modern yaklaşım açısından; “Ne kadar dipteysen o kadar iyidir!”
 

Kadere, belirlenmişliğe –belki de belirsizliğe- söylenebilecek ne bulunabilir ki?


En büyük dip dalgalarından birine, 17 Ağustos depremine ithaf edilmiştir...

Dip, yaşamın en güçlü paradoksu, edebiyat ve sanatın en çok işlediği konu.. Paradokstur, çünkü “en dip ve en yüksek” ölçülebilirlik ve kıyaslanabilirlik ölçülerinin dışındadır. Deneyim, ders, zaman zaman da tutku aracı olması düşünülebilir. Tüm saydıklarım da aynı zamanda en önemli dönüştürücüler olarak ele alınabilir.

Felsefi açıdan ise dip ve en yüksek birdir, karşıtların birliği, birbirine dönüşebilirliği bağlamında. Buna bir sözümüz yok ise “dip” ve “en yüksek” olan yerin seçimlerimizle ilgili olup olmadığı durumu önem kazanmaktadır.

Öyle görünse de “dip ve yüksekte olma” bireysel bir seçime değil oluşun geldiği noktaya bağlı olduğunu düşünmek daha gerçekçidir. Oluşun, gelişme seyrinin sizi yerleştirdiği seviye seçiminizin dışında bir oluş öyküsü, zincirler toplamıdır. Yoksa seçimin yaşamınızın başladığı andaki yeri de seçme şansınızın olması gereğine denk düşer.

Bulunmayı ve olmayı seçmediğiniz bir bağlamın başka bağlamlara göre yukarıda mı aşağıda mı olduğu durumu bir insanlık durumundan çok felsefi olarak “oluş”un kaderselliğidir. Kadere, belirlenmişliğe –belki de belirsizliğe- söylenebilecek ne bulunabilir ki?

Kavramsal olarak, yaşamsal bağlamınızın dipte olması durumundan yükselme çabası olarak özetlenebilir belki. Sizin seçmediğiniz bir derinlikte, yükselmek için çabalı olma durumu ile karşı karşıyasınızdır.

Seçimlerinden sorumlu olmadığınız bir durumu ve sonuçlarını değiştirme çabası bir oyun ve deneyim olarak ta tanımlanabilir. Bir kağıt oyununda oyunun gereği birini kağıtları dağıtması gereği vardır. Beklenen, dağıtılan kağıtların en nesnel anlamda düşünülerek “eşitlikçi dağıtım” ilkelerine ters düşmemesidir. Kağıdı dağıtan her kendine sıra geldiğinde sıralı dağıtma yeteneği olsa bile bunu ancak kendisine sıra geldiğinde yapabilecek, diğer oyuncular açısından kendi sıra ve dağıtma anlayışlarının toplamından da oyunun karakteri ve seviyesi belirlenebilecektir.

Duyguların en üst düzey beslenme haline denk düşen “dipte olma durumu” nun insanı etkileme, değiştirme ve dönüştürme hızı ve yoğunluğu, dipte olana bir kıyak olmak üzere “en yüksek” te olma durumundan daha hızlıdır. Bazen paradoks gereği en dip en yüksek, en yüksek te en dip olarak algılanabilir bu da çok yanlış değildir.

Yaşamı bir örgü ve katmanlara benzetirsek, “dip ve yükseklikler” belirlenmiş ve tek düze değil, kaos prensiplerine göre düzenlenmiştir. Her şey olabileceği en yüksek kaos etkisi ve sonucu için design edilmiştir. Depremler, volkanlar evrenin özünde olan ateş, yakıcılık ve enerji, geldiğimiz yerin, yaratılma şeklinin hiçte masum olmadığının, mıymıy bir süreç olmadığının kanıtıdır.

Yakıcılık, yüksek enerji, kaos bizim ilk hallerimiz ve yaratılış nedenimizdir. Kasoun dönüştürücülüğünün ve gideceği yerin hesabını tutma bize düşememektedir. Bize düşense ile başlayan tüm görüş ve düşünceler kendi kaoslarının sınırları içerisinde bir bağlam ve çemberi tarif eder.

Tam da bu nedenle iki insan, iki toplum ve bir hangi şey için aynı şeyi düşünme, aynı olma, hissetme ve yaşama durumu eşyanın tabiatından gelen nedenlerle yoktur. Bir araya geliş ve bulunma isteği, kaosa karşı ve oluşa karşı bir duruş ama kendi içinde başka kaos süreçlerini açan bir durumdur.

Yoksa en yüksek sayıda üniversite mezunu barındıran, üst düzey edebiyat ve sanatın babası ülkelerin ve halklarının halim selim insanlar olması gerekirdi. Şiddet ve yok edicilik paradoks olarak kendilerini en yüksek tanımlama içinde gören toplumlar ve gerekli araçlara sahip olanlar tarafından yapılmaktadır.

En yüksekteki -paradoksun göreceliliği- içindeki uluslar, toplumlar ve de insanlar daha kıyıcı rollerde bulunma sebepleri çerçevesinde en yüksekteyken en dipte olma paradoksunu yaşamaktadırlar.

Ne yani ben her tür zenginliği, komşumun yaşamını gerek gördüğüm her anda zehir edebilmek için mi isteyeceğim? Kıyıcı, ölüm yağdıran, yok eden, dünyayı kirleten, her tür yaşamsal melaneti hedef olarak gösteren, zenginleşmeyi sonradan icat edilmiş araç ve simgelerin varlığıyla ölçenler aynı zamanda gerektiğinde katilerle dönüşenler, bomba yağdıranlar, toplu ölümler, soykırımlar yapanlar değil midir?

En güzel filmleri çekenler, en fantastik sevişenler, Çin’e, Hindistan’a bilgelik için gidenler aynı zamanda en çok sayıda ölüme neden olmuş toplumların torunları ve mirasçıları değiller mi? Bugün öğreti diye sunulanlar, mutluluk kaynağı ve hedefi olarak ezberlenmesi ve uygulanması istenenler tam da bu toplumlarda çıkmamış mıdır?

Hiçbir teknolojik ve insani gelişmeye sahip olmayan dünyanın değişik yerlerinde yaşayan kabile ve ulusların öldürme becerisiyle, sevme becerilerinin paralel olduğunu düşündünüz mü hiç?

Yüz binlerce balinayı öldürerek ceplerini dolduranların torunları bugün doğanın dönüşümünün ve yok oluşunun belgesellerini, filmlerini yaparak, onları laboratuarlarda tekrar çoğaltmayı ve yeniden dünyaya getirmeyi deneyerek yine “kendilerince” zenginleşme ve yükselme yolundan gitmiyorlar mı?

Doğacı, yeşilci, insancı vakıflar, dernekler, sivil toplum örgütleri oluşturarak zaten sorumlusu olmadığımız değişen dünyanın geleceği açısından ensemizde boza pişirmiyorlar mı?

Tanımları kendilerince konulan ve kabul ettirilen zenginleşme hedefleri ve paylaşım savaşları için birbirlerini boğazladıklarında ve yangın bahçemize kadar geldiğinde yine ortalığı temizleyen ve düzenleyenlerin bizler olduğumuzu unutmamızın imkanı var mı?

Milyonlarca insanı, ağacı, doğayı vb her şeyi ben mi yok ettim ki sonuçlarına ortak olayım dediğimde bunun ne anlamı var ki diye yüzüme bakanların saflıkları benim bağlamım ve düzlemimi oluşturmaktadır. Ne taraf olursanız olun “en dip ve en yüksek” onun içinde ve her daim vardır.

Bu nedenle ne kadar dipte isen aslında o kadar da yüksektesin veya ona yakınsındır, tersi de doğrudur. En dip ve en yükseğe bir kez de bu açıdan bakmayı denediniz mi?

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..