Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '08

 
Kategori
Anılar
 

Motosiklet -2-

Motosiklet -2-
 

Sabahın olmasını dört gözle bekliyorum. Motorla şehir içi ve civarında tur atacağım. Beklediğim saat geldi. Heyecanla taşıtı çalıştırıp bindim üzerine. İkiçay yoluna doğru gidiyorum. Yine küçük viteslerle devam ediyorum. Şimdiki jandarma karakolunun yanına geldim. İleride, sağ tarafta trafik polisi var. Beni durdurup ruhsat ve ehliyet istedi. Ruhsatı verdim, ehliyetimin olmadığını söyledim. Bu şekilde binemeyeceğimi söyleyip ve ceza yazacağını belirtti. Ben de yeni aldığımı, hemen ehliyet alacağımı söyledimse de gerekli bilgileri bir kağıda yazdı. Mesleğimi sordu. Öğretmen olduğumu söyledim. – “Hocam bir daha binme. Uzaktan dahi görürsem arkandan ceza yazarım” dedi. O kadar hayal kırıklığına uğradım ki anlatamam. Bindim motora, moralim bozuk şekilde eve geldim. Ehliyet için araştırma yaptım. Hazırlığımı yapıp Kastamonu’ya gittim. Başvuruyu yaptım. Belirli bir gün verdiler. O tarihe kadar hem çalıştım, hem de direksiyonumu geliştirdim.

Bu arada hepten binmemek olmazdı herhalde. Binmeden önce polis arabasını kontrol ederdim. Karakolun önünde ise motora binip gezmeye çıkardım. Bazen uzakta beklediğini görürdüm. O zaman geri dönerdim, yolu uzatırdım. Ya da beklerdim polis gitsin, diye.

Ehliyeti aldım. Korkum kalmadı. Yolda giderken polisi gördüm. Yanından geçerken ona baktım. O da bana baktı. Beni durdurmadı. Hayret ettim. İleri gittim ve geri dönüp yine yanından geçtim. Yine durdurmadı. Demek ki alnımızda yazıyor galiba ehliyetli olduğumuz. Bir daha hiç polis ile işim olmadı.

Motosiklete binmek çok zevkli, tehlikesizdir. Ayakların yere basabilir. Önemli olan yolun iyi olması, kırma taşların, mıcırların olmaması. Böyle yollarda giderken bir fren yapmak, motoru alaşağı etmek demektir. Eğer yanında bir yolcun varsa o da senin gibi hareket yapacak. Sen sağa yattığında o da aynı hareketi yapacak. Yoksa düşmek işten bile değil.

Hanımımı arkaya bindirdim Doğanyurt’a gidiyoruz. O kadar zorlanıyorum ki bir türlü direksiyona hakim olamıyorum. Sanki arkada yarım ton yük var. Sonradan anladım ki benim hanım, benim hareketlerimin tam tersini yaparmış düşmeyelim diye. Düşmeden gittik ama gel bana sorun durumumu. Rahmetli kayınpeder söyledi. Biz İnebolu’dan yola çıktığımızda oradan geçen polis memuru durumumuzu görmüş. Benim işimin çok zor olduğunu, hanımın iyi bir binici olmadığını, başlarına bir şeylerin gelebileceğini anlatmış. O tehlikeli yolculuğu kazasız atlattığımıza sevindim. O bizim ilk birlikte yolculuğumuzdu.

Çok sevdiğim arkadaşım Fuat Şafak’la Kastamonu’ya gidiyoruz. Seydiler yakınında düz bir yoldan giderken sağa V şeklinde bir dönemeç var. Hafif yokuş. İleride yine düzleşiyor yol. Ancak V’nin iki ucu arasında kestirme bir yol var. Bazı taşıtlar o kısmı tercih ediyor. Giderken benim amacımda oradan kestirme gitmekti. Hızımı artırdım tam yola geçeceğim, bir baktım yol kasisli, çakır çukur, taşlar var. Hemen vazgeçtim, v yola girdim. Hız fazla idi. Tam v’nin kesiştiği yere geldim. Virajı dönerken motor kaydı. Çünkü anayol da çakıllıydı. Düştük. Pek bir şey olmamıştı. Yalnız benim vinleks ceketin kolu dirseğinden hafif yırtılmıştı.” Önemli değil “ diyerek yola devam ettik. Kastamonu’da gezerken arkadaşım “ Senin bileğinde kan var” dedi. Ceketi çıkarıp baktık, bir ceviz büyüklüğünde moloz taşı benim aşının yakınına girmiş, rahat rahat duruyor. Hemen eczaneye gittik. Eczacı o taşı çıkarıp pansuman yaptı. Şimdi kolumda iki tane aşı izi vardır.

Kayınbiraderim Hayri ile İnebolu – Tosya yolculuğuna çıktık. Kastamonu’ya kadar geldikten sonra Tosya yoluna girmedik.Yol yeni mıcırlanmış. Kaymamızdan korktuk. Biz 75 km’lik yolu bırakıp 110 km’lik Ilgaz – Tosya yolunu tercih ettik. Toplam 200 km yol aldık. Havanın güzel olması insana zevk, heyecan veriyordu. Köyümüzü ve akrabalarımızın bulunduğu diğer köylere de maceralı yolculuk yaptık. Hayri’yi Ankara’ya yolcu edip annemi arka tarafıma bindirerek İnebolu’ya geldik.

Motor sık sık arıza yapıyor. Biraz yol aldıktan sonra stop ediyordu. Rahmetli Ekrem usta vardı ayakkabı tamircisi. O tamir ederdi motoru. Ona götürürdüm. Sağını solunu karıştırır, bir şeyler yapar çalışırdı. Bir gün yine Fuat ile Göllerden Erkekarpa yoluna tırmanıyoruz. Yokuşta yine stop etti. Hemen benzin hortumunu çıkardım, baktım ki benzin gelmiyor. Benzin kapağını açtığımda benzin akmaya başladı. O zaman derdini anladım. Benzin kapağının üzerindeki delik toz, toprak ile tıkandığı için hava alamıyor. Hava gelmeyince de benzin akmıyor. O deliği açtığımızda kesintisiz çalışma başlamış oldu.

Motoru satıp 76’nın sonunda İstanbul’a geldik. Alacağım bitince satışı yapacaktık. Alacak bitti. Bir türlü karşılaşamadık sattığım kişiyle. Sonra o da başkasına satmış. Ocak ayında bana vergi geldi, ödedim. Öbür sene yine geldi, ödedim. Bir yaz İnebolu’da satılan kişiyle buluştuk. Noterden satış yapacağımıza satılması için başka birine vekalet verdim. Satışı yapmamışlar. Aldığım parayı neredeyse vergiye verdim. Motorun Sinop ilinde olduğunu biliyordum. Trafik Şube Müdürlüğüne bir dilekçe yazdım. Motorum çalındı. İliniz sınırları içerisinde, diye duyum aldım. Yakaladığınız da motorumu müdürlüğünüze bağışlıyorum, diye. O gün bu gündür vergi gelmedi.

 
Toplam blog
: 21
: 1192
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

31 Ocak 1948 doğumluyum. Babamın adı Osman, annem Şerife'dir. İlkokulu Kayaönü (Aspıras), ortaokulu ..