Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kağan Bahadır Küçükalcan

http://blog.milliyet.com.tr/kaganbahadir

04 Ocak '13

 
Kategori
Siyaset
 

Muhafazakârlık ve maddiyat

Muhafazakârlık ve maddiyat
 

Hayatım boyunca para karşılığı yazı yazmadım. Elbette kader bir gün beni, profesyonel bir yayın grubuna yazı yazmaya doğru sürüklerse, emeğin karşılığı olarak ücret almak gerekecektir. Bundan tabii bir durum yoktur.

Şu durumumda bile, yazılarımda belli bir yayın grubunun reklamını yapmam için teklifler aldım. Yapılan teklife göre, kendi yayınevlerinden çıkan kitapları öven yazılar yazmam karşılığında ücretsiz kitap sahibi olacaktım. Zaten teklifi yapan yayın grubunun bünyesinde barınan yazarların çoğunu severek takip ettiğim ve gerektiğinde onların kitaplarından alıntılar yaptığım için yazılarımda değişen herhangi bir şey olmayacaktı. Lâkin, daha anlaşmamışken dahi yayınevindeki sorumlunun amirane tavırları nedeniyle bu teklifi reddettim ve gönderdikleri kitapları teslim almadan iade ettim. Bugün “İyi ki böyle yapmışım” diyorum.

Bütün bunları neden yazıyorum? Bildiğiniz gibi Habertürk Gazetesi, 2 Ocak tarihinde başta Necip Fazıl Kısakürek olmak üzere birçok ismin dönemin başbakanı Adnan Menderes’e yazdığı ve adeta “para dilenen” mektupları yayınladı. Habertürk, şimdiden “yılın gazetecilik olayı” diye niteleyebileceğimiz bir haberi sütunlarına taşımış oldu. Bu araştırmayı yapan Abdullah Kılıç’ı kutlamak gerek…

Mektuplar okunduğunda birçok kişi sükut-ı hayale uğradı. Necip Fazıl hayranları hemen savunmaya ve taarruza geçtiler. Birçoklarına göre bu, normal bir olaydı ve abartmamak gerekiyordu. “Benden olanı ne pahasına olursa olsun savunurum” düşüncesi ile bir başkası yazsa tiksinecekleri sözleri savunur duruma geldiler. Savunanların birçoğunun da Necip Fazıl’ın hayatı hakkında pek bilgi sahibi olmadıkları da yaptıkları konuşmalar ile ortaya çıktı.

Kendine “muhafazakâr” diyenlerin savundukları Necip Fazıl’ın ne kadar muhafazakar olduğu kuşkuludur. Üstelik “muhafazakâr” tanımı da Türkiye’de maalesef yanlış kullanılmaktadır. Türkçe karşılığı olarak “tutucu” tabiri verilen muhafazakârlık, aslında “geleneklere bağlılık ve koruyuculuk” olarak tanımlanmalıdır. Gelenekleri korumak da salt dindarlık ile açıklanamaz. Eğer ortada bir “dindar muhafazakâr” aranıyorsa da yaşayan bir örnek olarak, kendini siyasi tartışmalardan geri çeken, fikirlerine katılmasam bile ödül törenlerinden ve lüksten kaçınmasıyla ünlü başka örnekler karşımızda durmaktadır. Kariyeri kumarla, yalvaran mektuplarla, kutsal saydığı değerler için başka kutsallara saldırmakla anılan biri “muhafazakâr” diye tanımlanamaz.

Muhafazakârlık dindarlıkla eşdeğer değilse, önümüzde duran asıl muhafazakârlık abidesi Hüseyin Nihâl Atsız’dır. Türbeler kapalıyken, bekçiye zorla Fatih’in türbesini açtırıp öğrencileri ile birlikte içini temizleten, kadın hanedan üyeleri yurda döndüklerinde ilk ziyaret edenlerden biri olan, devrin icabına göre değil kendi mantığına göre hareket edip gözden düşmüş İstiklâl Harbi kahramanlarını ziyaret edebilen Nihâl Atsız… Hapse düştüğünde affedilmek için Cumhurbaşkanı’na dilekçe yazmayı bile reddeden, hapse düşen diğer arkadaşlarının kendisi için açlık grevi yapmalarına dahi karşı çıkan Nihâl Atsız… Başka dik duruşlu bir adam, başka geleneklerine saygılı ama yeniliklere de açık bir “muhafazakâr” aramanıza gerek mi var?

Yeniden, devletten para alarak yazı yazanlar meselesine dönersek… Bu durumun Menderes ile başladığını düşünmek yanlış olur. Belli menfaatler karşılığı kalem oynatanlar, Menderes’ten önce de vardı, bugün de var… 1944 Türkçülük Davası’nda adeta savcı rolüne girip peşin hükümle tüm hapistekileri suçlu ilân edenlerin bunu herhangi bir menfaat karşılığı yapmadıklarını kim iddia edebilir? Yahut bugün birilerinin iktidardan para almadıklarını kim söyleyebilir? Bunların olduğuna dair elimizde bir delil yok belki ama ileride bu gibi vesikalar çıktığında hiç şaşırmayacağımız da kesindir.

Hiç okumadığı kitapları tavsiye eden kitap tanıtım yazarlarına, muhalefet ediyormuş gibi görünüp kendisinden nefret ettiren, doğal olarak kendisine antipati duyurup eleştirdiklerini “sempatik” hale getirenlere kadar… Etrafındaki muhalif yazarlar teker teker giderken, onların birer boş taklitleri olarak koltuğuna oturmayı kabul edenlere kadar… Matbuat alemindeki bazı hareketler hakikaten reklam ve hırs kokuyor.

 
Toplam blog
: 75
: 2740
Kayıt tarihi
: 13.03.07
 
 

Kağan Bahadır Küçükalcan   Siyasi Tarih yazarı ve Türkçü düşünce adamı. 28 Aralık 1988'de Antalya..