Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '12

 
Kategori
Tarih
 

Mütareke basınının sürekliliği

Mütareke basınının sürekliliği
 

Basın aynı basın mı?


Mütareke Savaşan iki tarafın karşılıklı istekleri sonucu, çarpışmalara belli bir süre ara verilmesidir. Ateşkesle mütareke farklı olup, bu kavramlar ekseriya birbirine karıştırılır. Ateşkes daha kısa sürelidir ve geniş hükümleri bulunmaz. Mütareke ise daha geniştir ve barış öncesi bir devredir.

Aslında bilinen anlamı ile, Mondros Mütarekesi zamanında Milli Mücadele aleyhinde yayın yapan basına verilen ad olup, Mütareke basını Ali Kemal, Refi Cevat Ulunay, Sait Molla, Mustafa Sabri Efendi, Mehmet Asım gibi gazeteci ve yazarların milli mücadelenin verilmesine karşı olan tavırlarını ortaya koydukları basına daha sonradan verilmiş isimdir. Bu yazarlar Damat Ferit Paşa'nın İngiltere ile dostane işbirliğini savunan Hürriyet ve İtilaf Fırkası politikalarını destekler, Türk Milleti kavramına antipati duyar onun yerine Osmanlı halkları fikrinin devam ettirilebileceğini savunur. Türk milletini Anadoluda yaşayan sadece tarım ve hayvancılıkla uğraşan, tahsili ve bir zanaati olmayan köylüler olarak tanımlayarak bu insanların Düvel-i Muzzama (Büyük Devletler) karşısında varlık gösteremeyeceğini bu yüzden büyük devletlerle Mondros Mütarekesi çerçevesinde sürdürülen dostane ilişkilerin doğruluğunu savunurlardı.

Damat Ferit Paşa, bir çok aydını, yöneticiyi, basını yanına çekmiş, Anadoludaki Ulusal direnişi örgütleyen Mustafa Kemal karşısında bir kampanya başlatmış, ulusal direnişi karalama ve parçalama yarışındaydı. Bu kampanyaya İstanbul’da “Alemdar”, “Peyam-i Sabah”, “Türkçe İstanbul”, “Aydede”, “Ümit”, Anadolu’da ise “Ferda”, “İrşat”, “Zafer” gibi gazete ve dergiler katılmışlardı. İşte bu basından birkaç örnek olarak, “İngiltereye olan sevgimize, Amerikaya olan saygımız ket vurmaz”. (Türkçe İstanbul, 16.12.1918), “Yasaya aykırı toplantı ve girişimler” (Alemdar, 31.7.1919), “M.Kemal samsun’a gidince bir takım örgütler kurmaya başlamış, (…) kışkırtıcı sözler söylemiş, Erzurumda yaptığı kongre Anayasaya, Meşrutiyete başkaldırmadır.” (2.8.1919), “Ulusal hareketin foyası çıktı.” (Peyam 13.9.1919, “İdam! İdam! İdam! Mustafa Kemal cezasını bulacak (Ali Kemal Peyam 25.4.1920), “Anadolu Kemalistlerden temizlenecektir.” (Alemdar 29.4.1920), "Padişaha sadakatle bağlı Anadolu halkı, Mustafa Kemal denilen şakiye haddini bildirecektir." (20.4.1920 Peyam), "İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak." "Azimli bir hükümet, ’Kuvayı Milliye’ adı altına sığınan bu haydutların kafasına neden bir yumruk indirmiyor?" (21.4.1919 ve 16.3.920 Alemdar), "Yunanlılar ne kadar ebedi düşmanımız olursa olsun, bugünkü galiplerimizin bir müttefikidir, onlara karşı yapılacak hareket, İtilaf Devletleri’nin kırgınlığına sebep olur. Gafletin bu derecesi görülmüş, işitilmiş şey değildir!" (23.4.1920 Alemdar) "Mustafa Kemal isyancıdır, cezası ağır olmalıdır!" (29.4.1920 Peyam)
Yirminci yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti'nde tam bağımsızlıktan ödün vermeyi, yabancı devletlerin Türkiye Cumhuriyeti iç işlerine müdahalesine ve hükümetlerin bu duruma tepkisiz tutumlarına tabii ya da olumlu bakan yayın organlarını suçlamak için kullanılan bir ifade olmuştur Mütareke Basını.

Basının ve medyanın geçmişteki örneklerinin aksine büyük sermaye sahibi kimselerin elinde toplanmış olmaları ve bunların kendi holdinglerinin ihale alma, vergilerinin ertelenmesi gibi akçeli konularında hükümetler ile görüştükleri, bunun basının tarafsız haber verme hürriyeti ortadan kaldırdığına ilişkin tartışmalar sür git devam etmiştir. Televizyon tartışma programlarında ve ulusalcı basında günümüzde mütareke basını tabiri çokça kullanılmaktadır. Bazı aydınlar yaptıkları konuşmalarda Türkiye'nin bir hain kontenjanı olduğunu bunun nüfusun yüzde 10'u olduğunu; Türk aydını dediğimiz kişinin, Batı'nın manevi ajanı olduğunu; eğitim, savunma ve ekonominin milli olması gerektiğini olmazsa Sevr'in geri geleceğini, Batı diye bir şey olmadığını, bunun hayali bir kavram olduğunu söylemiş ve Türkiye'de basın Türk değildir suçlamasını sözlerine eklemişlerdir.

Özellikle Genel Kurmayı ve orduyu, Ülkemizdeki laikliği, demokrasiyi, cumhuriyeti hedef alarak yıpratıcı yayınlar yaparak kurumları ve ülkemizdeki rejime saldırılarına devam etmektedirler.
Kimdir Mütareke Basını? Egemen güçlerin olanaklarından yararlanmak için bir kısım medya, milli çıkarlarımızdan ödün veriyor, gerçekleri saptırıyor ya da abartıyor. Somut anlamda gazetecilik temel ilkesine uymadan habercilik anlayışından ödün vererek, gerçekleri saptırarak ve abartarak gazetecilik yapanlardır asıl cevap. Tıpkı 1918 yılındaki Mondros antlaşması döneminde gerçekleri görmeyen ve saptıran mütareke basını gibi.

Osmanlı Devleti 1918’de Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştı. Mütareke (ateşkes anlaşması) imzalanmış, başkent İstanbul dahil yurdun her yanı işgal altına girmişti. Esareti kabul etmeyen yurtsever güçler silaha sarılarak Anadolu’da mücadeleye başlamışlardı. Buna Kuvayı Milliye direnişi deniliyordu. Başta Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal Paşa vardı.

Bir kısım basın, işgalci devletlere karşı konulmamasını, onların tüm isteklerine uyulmasını, hatta Yunan işgaline bile karşı çıkılmamasını istemiş ve hain yayınları ile halkı ahlaksızca zehirlemeye çalışmıştır. Milli Mücadele tarihimizde bu yüz karası bir olaydır. İçişleri Bakanlığı da yapmış olan yazar Ali Kemal, Milli Mücadele’ye olan düşmanlığından dolayı Türk tarihinde "Mütareke basını" deyiminin sembolü olmuş bir kişidir. 1922’de yakalanıp trenle Ankara’ya götürülürken İzmit’te halk tarafından linç edilerek öldürülmüştür.

Mütareke basını, sürekli olarak zayıf olduğumuzu, Batılı büyük devletlere direnme gücümüz olmadığını, onlara karşı gelip bağımsızlık istemenin çılgınlık olduğunu, bu nedenle boyun eğmemiz gerektiğini telkin ederek her türlü direnişi kırmaya ve yok etmeye çalışmıştır. "Mütareke basını" bugünleri anlamamız için tarihi bir derstir. Bu derse bakarak, günümüz medyası için bir değerlendirme yapmak mümkündür.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Kuva–i Milliye ruhu ile şahlanan koca milleti göz ardı eden “mütareke basını” bugün farklı söylemlerle yine sahnededir. Aynı siyasi görüşten gelen gazetecilerin yazdığı, kerameti kendinden menkul bir liberalizm ve özgürlük savaşçısı kesilen, kalemlerini satan gazetecilerin istihdam edildiği güçlü bir medya oluşturulmuştur.

Maaş aldığı yerlere yaranmak için adeta kimliğini satan günümüz bazı kalemleri, geçmişte manda ve himayeden başka çıkış yoktur diyerek halkı kandırırdı, bugün ise aynı yöntemi kullanarak yani medyayı ile farklı söylemler geliştirmektedirler. Şimdilerde bu kalemlerin vazifesi sadece global tefecilerin parasını korumak olunca bunlardan daha farklı bir şey de beklenmemelidir. Bu tiyatral oyunda sadece gerçekleri saklamaya ve halkı kandırmaya odaklanmış gazetecimsi şahıslara, paralı kalemlere inanacakmıyız? Yoksa, Cumhuriyet tarihi sürecini öğrenerek, düşünerek, analiz ederek doğru bir yargıya varabilecekmiyiz. Ne dersiniz?

Doğru, tarafsız haberle kalın.

Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..