Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '10

 
Kategori
Felsefe
 

Mutluluk cesareti

Mutluluk cesareti
 

İnsanların çoğu mutsuzluğu, mutluluktan daha çok önemsiyorlar. Onlar acıyı mutluluğa bilinçsizce tercih ediyorlar. Mutlu olmak büyük bir sorumluluktur, mutlu olmak insanın en güzel cesaretidir. Mutsuz olmak için uyurgezer olarak yaşamaya devam etmen, tepkiler vermen, korkmaya devam etmen, aydınlanmaman yeterlidir. Mutsuz olmak için hiçbir nedene ihtiyaç duymana gerek yok. Her korkak, kendi ruhuna sırtını dönmüş her insan kolayca mutsuz olabilir.

Eğer rekabetçiysen, hırslıysan, sürekli arzularının peşindeysen koalyca mutsuz olabilirsin. Mutluluk için adım atman, kendi olma cesareti göstermen, eylemlerinin ve sözlerinin sorumluluğunu üstlenmen gerekir. Rahatça hareket etmek, yükünü başkalarına atmak, sırtını başkalarına yaslamak yerine kendi zekana ve kalbine güvendiğin, araştırma ve keşfetmek için hakikati kendin deneyimlediğin zaman muazzam bir kavrayışın olur, mutluluğun yolcusu olursun.

Mutluluk bir hedef, bir menzil değildir, diğer insanalrın izlerine bakarak o yolu bulamazsın. Ancak kendi yolunu açarak, o yolda farkındalıkla yürüyerek, korkularına rağmen adım atarak yolda mutlu olabilirsin. Mutluluk dün değildi, mutluluk için yarını bekleme, mutluluk sadece şu an.

Mutluluk için bir adım at.

Mutluluk için cesarete ihtiyaç vardır çünkü sen mutsuzken geçmiştesin, bilinenlesin, onun rahatlığıylasın. Mutluluk için önce mutsuzluğunu fark etmen, bunun kaynaklarına inmen, seni içten ve dıştan mutsuz eden etkenleri, acının köklerini anlaman gerekecek.

Normalde çoğu insan mutluluk için nedenler ararlar, o hadefler, nedenler olduğunda, sonuç olrak mutlu olacaklarını düşünürler. Bu sürekli bir tatminsizlik yaratır, çünkü kalben çok az insan gerçekten mutlu olmak ister. Mutsuzluğundan yakınmaktan, sürekli şikayet etmekten, başkalarını suçlamaktan zevk alan, kendi sorumluluğu almaktan kaçan insanalr sandığından çoktur.

İnsanlar mutsuzluğa o kadar çoık alıştılar ki, tatminsizlik öyle büyük ki, hayatlarında hiç minnet, şefkat kalmamış durumda. Çok az insna kendini tanımaya, kendini keşfetmeye, bu yolculuğa çıkmaya ve kendini sevmeye hazır. Herkes kendi aslından korkuyorsa, mutsuzluk tek seçenek, tek bilindik olgu olmayı sürdürür.

Çoğu insan mutsuzluğundan gizliden gizliye zevk alır, onlar mutsuz olmaktan dolayı mutludurlar. Aslında mutsuzluğu tercih ettiğin, mutsuzluğun zindanına düştüğün an bunun nedenlerinin farkına varırsan, içine mutsuzluk yerine anlayış yerleşecektir ve anlayış geldiğinde, içinde mutsuzluğa yer kalmaz.

Mutsuzluğundna şu an çıkabilir, bu cesareti şu an gösterebilirsin. Mutsuzluğundan sen sorumlusun. Tepkliysen, öfkeliysen, kendini gerçekleştirmek yerine sorumluluğu başklarına atıyorsan, geçmişe bağlı yaşıyorsan, hayata uyum sağlamak yerine otorite merkezli, dış merkezli yaşıyorsan, içine bakmak yerine onu sürekli dışarıda, hedeflerde, sonuçlarda arıyorsan... mutsuzluk çok kolay.

Seni bir başkası mutsuz ediyorsa, o başkasına olan tutumunu yeniden değiştirebilisin. Eğer içinden kaynaklanıyorsa, o zaman bir başkasının tavrına suç bulamazsın, o zaman mutluluk senin elindedir. Sorumluluğu bir başkasına atamazsın, kadere atamazsın, Tanrı’ya atamazsın... Ne kadar mutsuzluüun, yokluk üstüne odaklanırsna, o kadar mutsuz olacaksın, mutsuzluk bataklığı seni de içine çekecek.

Unutma, her şeyi sen yapıyorsun. Biz aslında bütün ilişkilerimizde karşımızdaki hakkında kalıplanşmış düşünceler, imgeler yaratırız. İki kişi arasındaki ilişki aslında olanlar üstüne değil, bu iki imge, iki rol arasında gerçekleşir. Kadının kocasından, kocanın karısından beklentileri, ona biçtiği roller, yarattığı imgeler vardır. Bunlar gerçekleşmediğinde aradığını bulamz, mutsuzluk ortaya çıkar ve yayılır.

İnsan mutsuzluğuyla evlidir mutsuzluğundan boşanmaktan korkmaktadır.

İnsan bazen karısına, bazen kocasına, bazen ailesine, bazen çocuğuna, bazen kadere ve Tanrı’ya, bazen topluma ve gruplara bu rollerin gerçekleşmemeisnden dolayı kızarlar, büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar. İsimler, özneler değişir ama suçlamalar değişmez, aranan, tatmin sağlayacağı düşünülen arzular değişmez.

Bir insan gerçeğe inenen dek bu imgelerle, rollerle yaşamaya devam eder. Ancak sorumluluğu kabul ettiği zaman, insiyatifi ele alır. Tıpkı bunun gibi yaşadığı ülke ile vatandaşı arasında, işverenle işçi arasında belirlenmiş, sözel ve yazılı roller, imgeler vardır. Ve insanlar bu imgelere sürekli yenilerini ekleyerek güçlendirir. İmge tamamlanışını sona erdirdiğinde ortada ne gerçek bir ilişki, ne de gerçek bireyler kalır.

Bu rollere, beklentilere, imgelere dayalı ilişkilerin hepsi sana tatminsizlik, beklentinin karşılanmaması, yeni arzular ve huzursuzluklar getirecektir. O arzular, beklentiler, imgeler gerçeğe bağlı değildir, sen sürekli fikirlerin, ideallerin, sembollerin, hiçbir gerçekliği olmayan soyut hayallerin içinde yaşıyorsun. Bütün ilişkilerin bu sembollere, simgelere, imgelere bağlı, onları ortadan kaldırdığında iletişimin, ilişkin de ortadam kalkıyor.

Sen “ilişkim var” dediğin an bu ölü bir şeydir, bitmiştir. İlişki kurmak sürekli bir keşiftir, canlıdır, farkındadır, ilişki kurmak hayatla olmaktır. Eğer imgeler aracılığıyla ilişki kuruyorsan, tüm hayatın souyr bir kavramdan ibaret olacak ve barış, saadet, coşku hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Çatışmadan kurtulamayacaksın. Taklit ederken, rekabet ederken, kendini bastırırken, mücadele içindeyken çatışma içindesin ve iç dünyanda kemikleşmiş fikirlerin, hayallerin, ideallerin zindanındasın.

Komşunla, ailenle, sevdiğinle, iş arkadaşlarınla olan tepkilerine bir bak. Tüm bunlar son derece yüzeysel ve senin hayatın için büyük ya da küçük mutsuzluklara neden oluyorlar. Aslında her şeyi sen yapıyorsun, sen tepki veriyor, sen nedenlere göre kendine bir sonuç seçiyor ya da seçmiyorsun. Mutluluk için cesareti erteleme, sen yapıyorsan, sen neden oluyorsan sen çözebilirsin. Zamana, yarına ertlemeye, kendi dışındaki nedenlere bağlamaya gerek yok.

Mutsuzluğun seni yalnız bırakacağından korkmana gerek yok, çünkü mutluyken yalnızlığın başklarıyla birlikte olmak gibi bir özlemi yok.

Mutluluk tek başına olmanın açan çiçeğidir.

İnsanın bu rekabeti, hırsı, kıskançlığı, açgözlülüğü, şiddeti kendi doğasının bir parçası, normal bir davranış şekli kabul ettiğinde, kendi doğasına çatışmayıi huzursuzluğu, tatminsizliği, mutsuzluğu da davet eder. O zaman sürekli olarak güç arzusu, ikitidar hırsı, bilinmek, tanınmak arzusu, saygınlık beklentisi sana hükmeder. Hemen herkes saygın olmaya çalışıyor çünkü topluma büyük önem veriyor, toplum, merkez, güç otoritelerine bağımlı olarak yaşıyor.

Eğer kendi zihnini, duygularını, düşüncelerini izlersen, senin bütün bu karmaşaının içinde bölündüğünü göreceksin. Önem verdiğin şeylerin, her şeyi belirleyen şeylerin ne kadar önemsiz, sahte olduğunu anlayacksın.

Yüzleşmekten başla, böyle çatışmalar, içinde yer aldığın toplumun meydan savaşı sona ersin. Mutluluğa yer açılması için, dogmalardan, korkulardan, bilinmeyenin verdiği huzursuzluktan, toplumun piskolojik, sosyal baskısından kurtulman gerek.

Unutma, kiminle çatışma halinde olduğunun bir önemi yok, niçin bir çatışma halindesin, bunu anlamaya çalış, bunu fark et. Seni ilgilendiren temel sorun bu olsun. Çelişkiyi yaratan, çatışmaya neden olan şey arzunun kendisi değil, doğası... Zevk arayıp, acıdan kaçındıkça, arzu gibi devalı çelişki içinde olacaksın.

Başkalarına, ideallerine, toplumun isteklerine göre davranırsna toplum mutlu olacak ama ya sen, sen nasıl tatmin olacak, hakikati keşfedecek ve aydınlanacaksın? Işığa çıkmak, ışık olmak için tüm bu çelişkilerden, kafa karışıklığından ve çatışmalardan kurtulman gerek, mutsuzluğa daha fazla yapışmaktan kurtulman gerek.

Kim olman ve nasıl davranman gerektiği konusundaki imgeleri bir yana koy ve prensiplerin, ideallerin, inançların insanı nasıl ikiyüzlü kıldığını anla. Ancak o zaman olanın karşıtını yaratan idealleri, sana sunulan imgeleri de bir yana bırakırsın. O zaman barış, huzur, ahlak gibi olması gerektiğini düşündüklerinden de özgürleşeceksin.

Mutluluğun cesareti de budur. Mutsuzluktan dolayı mutluluğa yönelmediğin, mutsuzken olması gerekeni mutluluk olarak düşünmediğin zaman, sen aydınlanırsın.

Mutluluk yok, mutluluk sadece mutsuzluğun gerçekleşebilmesi için kullandığı bir araç. Sadece aydınlanmak var…

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..