Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '10

 
Kategori
Müzik
 

Müzikte Zaman Doğrusallığının Bozulması 1

Önkoyut: Müzik, işitsel olduğu için değil de, biraz müzik geleneği nedeniyle, biraz da kulağın işitme donanımı ve yazılımı nedeniyle, görsel anlamda izlediğimiz doğrusal zamanın neden-sonuç ardışıklığını temelde / ilkede izlemez. Diğer bir deyişle, müziğin akışını kulak ve beyin inşa eder ve biz henüz onları tam bilmiyoruz, yalnızca kestirmler yapabiliyoruz. Bu metin de, o kestirimlerden birini eylemek içindir.

Ancak, bu zihnen inşa edilmiş (duyulurluktaki) doğrusallık da bilerek ya da bilmeyerek bozulabilir.

Bu durumu, en çok ve kolaylıkla, farklı icracılar tarafından icra edilen, aynı müzik parçalarını birbirleriyle karşılaştırarak irdeleyebiliriz.

Yakın zamanların müzik türlerinden olan tangoda Astor Piazzolla, yüzlerce albümlük icra eylemiştir. Klasik olanla modern olan arasında o kadar çok gergef dokumuştur ki onun neyi becerdiğini henüz kimse bilmiyor, bu hesaba kendisi de dahildi (bunu söyleşilerdeki düşüncelerinden anlıyoruz).

Aynı albümlerin, özellikle konser kayıtlarındaki en büyük farklılık, Arjantinli tango orkestralarıyla birlikte çaldığında ve bir de çoğunluk Avrupalı ama temelde çokuluslu cazcılar gruplarıyla çaldığında izlenir.

Örnek olarak, ‘Adios Nonino’ ve ‘Otono Porteno’ albümlerindeki ‘Adios Nonino’ parçasını ele alalım.

İlkini 1990’da, ikincisini 2010’da dinledim. İlkini 2010’da yeniden dinledim. Yani, bir ‘karşılaştırmalı eleştirel dinlemeler dizisi’ eyledim.

İlk icrada, daha klasik, daha melodik, daha harmonik bir icralık sözkonusu.

İkinci icradaki albüm, (3. parçadan itibaren) zaten hemencecik tümüyle dağıtabilen (mantıklı kalmaya tenezzül etmeyen) bir caz konseri durumunda.

Sadeddin Arel ‘Müzik Nedir?’ kitabında, Türk Musikisi’nin 2 terimine yer verir: Karabatak ve velvele. İkisi de inanılmaz derecede caz terimi olmaya yakındır.

Karabatak bir solistin tam derine dalmasıdır. Velvele tüm orkestranın birlikte dalmasıdır ama bu kakafoni veya cümbüş değildir, ana akışı birlikte silip birlikte yeniden kurmaktır.

İşke ikinci icrada hem karabatak, hem de velvele var; özellikle de ‘Adios Nonino’da.

Piyano, ana melodiyi çalarken, selektör yapıyor, ana yoldan çıkıyor, takla atıyor, (parmakları açmak için) 1-2 ilgisiz nota tıngırtadıyor ve hızla doğaçlama üzerinden arpejler (akorların parçalanarak yeniden ve farklıca çalınması), oktav lezzetlemeleri arasında dolanıyor, yani tizleri ve basları üstüste çakıyor, kendi asıl ustalığını icra ediyor (müzisyen imzasını atıyor), yavaş yavaş ve kesik kesik ana melodiye dönüyor ve yeniden bir (ama bu kez ters) takla ile ana gidişe kilitleniyor.

Piazzolla’nın, muhtemelen 1970’lerde dinlediğim, bundan da aşkın bir icrası daha var ama anımsadığım adla o grubu bulamadım (Sextet Minor). O daha da inanılmaz bir caz icrasıydı ama çok fazla klasik caz alanındaydı (Armstrong kastedilmiyor, ‘senfonik caz’ diyelim, kastediliyor.)

Sonuçta ortaya çıkan zaman dizisi, ana melodi dizisini biliyorsanız, o kafanızın içinde açıkça ortada çizili olarak kalmış, oradaki süreksizlik noktaları imli, aradaki köruçuşları ise parlıyor ama ne parlama.

Eserde şöyle bir zaman akışı sayılanabilir:

1-10 arası var. 3’te ve 7’de sapma var. 3’ten itibaren eksi sayılar mı, i’ler mi, hiperbolik zaman fonksiyonları mı, ne isterseniz ve ne ararsanız var. Denklemler ve zaman serileri (time series) kesik kesik havada uçuşuyor. Müzisyen yolunu yitirdi sanıyorsunuz, ana melodinin küsur bir notasını zank diye beyninize beyninize tınlatıyor, bir ‘tour de force’ (güç gösterisi) yapıyor, sonra kendi / öz akışında yeniden eşeleniyor.

Bu güzelleme, seyirciyi delirtiyor neredeyse. En ironiği, ilk 2 parça da seyirci kuşkulu, parçanın bitip bitmediğini bile anlayamadığı için, arada tek tek alkışlar var. Sonra sonra açılıyorlar, sololardan sonra (ki parça bitmeden alkış, ayıp sayılan bir şeydir) alkışlar ve bravolar patlıyor ve durmuyor. Yani seyirci transa giriyor ve uçuyor. Ben de öyle yaşadım, kezlerce hem de.

Bu zaman doğrusallıksızlıkları henüz elimde yeni var. Genel makro sistemde onları nereye koyacağımı bilmiyorum. Bildiğim, sinemasal doğrusal olmayan zamanlardan fapfarklı denklemlere ulaştığım. Aynı albümü epeyi 10 kez dinledikten sonra, bu yıl bitmeden ana denklemime ulaşırım.

Öneririm: Farklı müzikler dinleyin, özellikle de hiç anlamadıklarınızı. Bunamayı kesinlikle engelliyor, bilimsel olarak kanıtlanmıştır. İkincisi, herkesin zihnindeki en eksik öğe olan ‘farklı düşünebilme’yi size sağlıyor ama ne düşündüğünüzü bilemiyorsunuz, çünkü müziğin mantığı henüz bilinmiyor.

Eklemiş olayım: Müzik ve dans, sanatlar içerisinde kendi potansiyel varlığının en çok % 1’ini (aslında %o 1’den azını) aktuele dökebilmiş 2 aciz sanattır. Ancak, bu onları 22. Yüzyıl’da avan-gard sanat dalı olmaya en yakın 2 sanat dalı da kılıyor aynı zamanda.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..