Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '14

 
Kategori
Öykü
 

Naciye

Metin, çocukluk yaşlarından beri oyuna düşkündü. Her türlü oyunu büyük bir ustalıkla oynardı. Özellikle zeka oyunlarında yenildiği çok nadirdi. Ekip oyunlarında ilk tercihi ‘Briç’ ti. Belli bir arkadaş grubuyla otuz yılı aşkın zaman haftada bir gün buluşur, hem sohbet, hem de haftanın stresini atmak üzere briç oyununa yoğunlaşırlardı.

Briç onlar için bir tutku haline gelmişti. Çoğu kez, oyun eşlerinin oyunu açarken yaptıkları konuşmalarda, heceleri vurgulamalarından oyunun ne şekilde sonlanacağını çıkarır hale gelmişlerdi.

Bunca zaman hiçbir oyunu kumar olarak oynamadılar. Ekip bir arada olmaktan zaten yeteri kadar zevk alıyordu. Ancak, oyun sonunda çok iddialı tartışmalar da olmuyor değildi. Bu tartışmalar seyredenlere büyük bir kumar oynandığı hissi uyandırıyordu.

Çevredekiler tartışmalara şahit oldukça kendi masalarından;

-              Biri fena kaybetti,

-              Amma büyük oynuyorlar

-            Şu sinire bak, bayağı içe girdi herhalde! gibi yorumlar yükseliyordu.

Bir gün seyircilerden biri oyuna katılmak istedi. Bir oyuncu geri çekilerek yeni geleni oyuna dahil ettiler;

Yeni oyuncu,  ‘üç saat sonra Ankara’ dan İstanbul’ a hareket etmek zorunda olduğunu, iki saat sonra  yerini başkasına bırakabileceğini’ söyleyerek oyuna başladı. Ancak ekibe yabancı olduğu için konuşmalara pek bir uyum sağlayamadı ve kısa sürede oldukça fazla eksi puana düştü.

Yeni oyuncu hırsa kapılmıştı. Ayrılma vaktinin geldiği ikazlarına rağmen, masadan bir türlü kalkmak istemiyor, ısrarla oyunun devam etmesini söylüyordu. Sonuçta oyun sabahın dördüne kadar devam etti, diğer oyuncular artık oyuna son verilmesi gerektiğini söyleyince, yeni katılımcı da oyunu bırakmak zorunda kaldı. İsteksiz bir şekilde, eksi puanlarına baktı ve elini cebine atarak;

-              Kaç para borçlandım, diyebildi.

Ekip oyuncuları birbirlerinin yüzüne baktıktan sonra adama dönerek;

-              Ne borcu biz parasına oynamıyoruz dediklerinde, adamın yüzü daha da asıldı ve eline iskambil kağıtlarını alarak sinirli bir şekilde yerlere savurdu. Bağırarak;

-              Ne demek, ben bunca saat boşuna mı oynadım, sizin yüzünüzden İstanbul biletimi bile yaktım.

Ekip bu son sözlere birlikte itiraz etti. Adama, gitmesi için defalarca uyarıda bulunduklarını söylediler. Sonunda adamı sakinleştirip yolcu ettiler.

Bu olay Metin’ in oyun hayatına tatlı bir anı olarak geçmişti.

Ancak anıları hep tatlı değildi. Briç oyununa başladıklarından bu yana geçen otuz yılda, ekipte yer alan birçok arkadaşlarını kaybetmişlerdi. Her oyunda biriyle ilgili anı ortaya çıkıyor ve birlikte hüzünleniyorlardı. Zaten yıllardır oyun oynayanlar azaldığı için son günlerde ‘kare’ adı verilen dört kişiyi bulmak bile zorlaşmaya başlamıştı.

Metin’ in uzun zamandır briç oyunlarına gitmediğini gören ablası ona bir bilgisayar programı hediye aldı. Programda dört kişilik bir ekiple sanal ortamda briç oynanıyordu.

Metin’ in oyundaki sanal eşinin adı ‘NACİYE’ idi.  

Metin artık boş vakitlerinde sanal briç oynamaya başlamıştı. Sanal eşi Naciye ile başlarda biraz uyuşmazlık yaşadıysa da zamanla sanal rakiplerine karşı büyük bir üstünlük kurmaya başladılar. Sanal rakiplerinin isimleri ise Mehmet ve Serpil’ di.

Briç oynayanlarınız bilir. Briç bazen oldukça uzayabilen bir oyundur. Oyunun her bir devresi sayılan ‘zon bağlanması’, bazen oldukça zor olmaktadır. Hesap hanesinde ceza puanları yukarı doğru yükselirken, saatlerce zon bağlanamadığı zamanlar olur.

Metin, oyun konusunda oldukça inatçıdır. Karşı tarafın iki zon bağlamasını önlemek için çok zaman sinsice ve bilerek ‘araya girmeler’ yaparak oyunu uzatabilir, daha sonra elverişli bir el geldiğinde bu verdiği puanları fazlasıyla toplamayı bilirdi.

Oyun konusundaki inatçı tavrı artık evde, bilgisayar başında, sanal ortamda oynadığı briç oyunuyla devam ediyordu.

Metin’ in eşi önceleri ev işlerine Metin’ in karışmamasından oldukça memnundu. Ancak oyun saatleri giderek fazlalaşınca bu memnuniyetin yerini yavaş yavaş sinirlenmeler aldı.

Metin yemek vakti geldiğinde, oyun sona erene kadar sofraya gitmiyor. Ev halkı, sofra başında onu beklerken yemekler soğuyordu.  Zamanla, ev halkı kendi yemeğini yedikten sonra Metin ancak sofraya oturur olmuştu. Bu defa da, yemekten sonra,  sofra toplanmasında sorunlar oluyordu. Ancak Metin bu sorunların farkında değildi. Hatta kendisi sanal alemin bir parçası olmuş gibi çevresiyle ilgisini oldukça azaltmıştı.

Haftanın bazı akşamları ailecek dışarıda yemek yeme geleneği de adeta ortadan kalkmıştı. Eş ve dost ziyaretleri unutulmuş gibiydi. Metin’ in eşi bu durumdan hiç memnun değildi. Sık sık bu konuda Metin’ i uyarıyor. Bilgisayar oyununa ara vermesini istiyordu. Ancak Metin artık sanal alemin bir parçasıydı ve bir türlü eşine istediği cevabı veremiyordu.

Karısı, sık sık komşuya gidiyor dert yanıyordu. Metin bazen televizyon başına geçiyor. Haber özetlerine şöyle bir bakıyordu. Eve misafir geldiği zamanlarda bile farkında olmadan tablet bilgisayarını kucağına alıyor ve konuşmalar arasında, iki ara bir derede briç oynamaya çalışıyordu. Eşi defalarca misafirlerden özür dilemekle birlikte zamanla eve gelen misafir sayısında da azalma olmuştu.  

Birkaç kez eşi, Metin’ i karşısına almış ‘ya oyun ya ben’ şeklinde restleşmeye çalışmıştı. Ancak Metin sadece birkaç gün bilgisayardan uzak kalabilmiş, daha sonra daha büyük bir aşkla oyuna geri dönmüştü.

Ev yaşantısı dayanılmaz bir hal almıştı. Eşi sonunda çareyi Metin’ den boşanmakta buldu. Kararını Metin'e açıkladı. Metin önce böyle bir şeye ihtimal vermediği için, karısının bu söylemlerine pek önem vermedi. Öyle ya 35 yıllık evlilik, hele hele emekli olduktan sonra, bir bilgisayar oyunu yüzünden yıkılır mıydı? Bu çok saçmaydı.

Metin böyle düşünürken, bir kaç gün sonra, posta ile gelen boşanma celbi, bütün bu düşüncelerini değiştirdi. Mahkeme gününe kadar karısına neler dediyse de, ne hediyeler aldıysa da boşanmaktan vaz geçiremedi.

Mahkeme günü geldiğinde, önce eşi ifade vermeye çağrıldı. İfadesi hakimi oldukça etkilemişti. Verilen ifade zabıtlara şu şekilde geçti;

-              ‘,,, otuz beş yıllık eşimden boşanmak istiyorum, hakim bey . Eşim bunca yıl sonra, emekli olduktan sonra eve Naciye diye bir oyun arkadaşı getirdi. Önceleri pek sesim çıkmadı, ancak devamlı onunla vakit geçirmeye başlayınca artık ev yaşantısı bana zehir oldu. Yemek yiyeceğiz, Naciye ile birlikte, bize ‘siz yiyin’ diye sesleniyor. Televizyonda haber seyredeceğiz, Naciye’ yi kucağına almış oynuyor. Bazen eve misafir geldiğinde bile ‘Naciye’ kocamın kucağından inmiyor. Hayat bu yaştan sonra bana zehir oldu. Hakim bey boşanmak istiyorum.’

Hakim oldukça şaşırmıştı. Köylerde eşin üzerine ‘kuma’ getirilirdi, ancak şehirlerde, hele hele böyle modern bir ailede bu olayla ilk defa karşılaşıyordu. Metin’ in karısına sordu;

-              Hanımefendi eşiniz eve ‘kuma’ mı aldı.

-              Hayır efendim oyun arkadaşı getirdi. Devamlı onunla birlikte,

-              Peki anlaşıldı. Çıkabilirsin. Eşiniz bakalım ne diyecek,

Biraz sonra Metin hakim karşısındaydı;

-              Eşiniz eve Naciye isimli birini getirmiş olduğunuz için sizi boşamak istiyor, bu duruma, siz ne diyorsunuz.

-              Ne diyeyim hakim bey bence oldukça komik bir durum. O sadece bir oyun arkadaşı, hatta sanal bir oyun arkadaşı da diyebiliriz.

-              Bütün gününü onunla geçiriyormuşsun. Hiç kucağından düşmüyormuş, doğru mu?

-              Alışkanlık gibi bir şey oldu bu hakim bey, aslında bende neyse de çocuklardan böyle şeyleri oldukça uzak tutmalı

-              Beyefendi burada çocukları değil sizin evinizin ve evliliğinizin durumu ile ilgili konuşuyoruz.

-              Bu konuda karım olanları anlatmıştır hakim bey ilave edeceğim bir şey yok.

-              Peki olay anlaşıldı.

Bu sözler üzerine hakim de duruşmayı fazla uzatmak istememişti. Çünkü suçlama, itiraz edilmeden aynen kabul edilmişti ve bu durum kanunen boşanma sebebiydi.

Hakim tereddütsüz boşanmalarına karar verdi;

-              Yaz kızım,

Birkaç gün içinde Metin boşanma ilamını alınca olayın ciddiyetini anladı. 35 yıllık evlilik, bir bilgisayar oyunundan yıkılabilir miydi, ama olmuştu işte. Demek ki olabiliyordu.

Aradan bir yıla yakın zaman geçtiğinde;

                Metin ve eşi evlerinde eski yıllarında olduğu gibi huzur içinde yaşıyorlardı. Ancak  evli değillerdi. Emekliler için evlilik oldukça masraflı bir işti. Bu yüzden birlikte yaşamak kararı almışlardı.

Metin boşanma için gittiği duruşma gününden beri Naciye ve Sanal arkadaşlarını görmemişti.

 Çocukları evlenip yuva kurduklarında belki onlara güzel bir anı olarak anlatılacak ve o bilgisayar çocuklara hediye edilecekti.

 
Toplam blog
: 106
: 597
Kayıt tarihi
: 13.02.09
 
 

1953 Denizli doğumlu, evli ve iki çocuk babası. Doktor dişhekimi, şimdiye kadar yayınlanmış yedi ..