Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Naif zamanlar takvimi

Naif zamanlar takvimi
 

Naif zamanlar takvimidir,Sadri Alışık Banazlı İsmail, yıkar masaya hüzünlerini, mütebessim terennüm eder


Özlemin buruk tadına nostalji demişler.Tavan arasında eski defterler, yılın bugününü bekler. Şiir kitabı içinden bir iğde dalı,kitap arasına serpilmiş  sepya hissedişler...

Sararmış duygularda bir özlem var. Ne zaman bir kırık  plakla maziye gömülmüş, o hiç çıkmayacağını sandığımız şarkılar dolsa odanın içine,sökün eder onunla birlikte o sergüzeşt zamanlar.

Televizyonda siyah beyaz anılar... Sadri Alışık, Banazlı İsmaildir, yıkmıştır  masaya hüzünlerini;  mütebessimle   terennüm eder:
"Kimseye etmem şikayet
Ağlarım ben halime" 

El aman vermez  bir sevdaya tutulmuş esas oğlan, peşinden derbeder  olduğu kızı inandırıp ermiştir murada, oracıkta  esaslı bir öpücük kondurmuştur dudağına.  Ömür billah  mutsuz  olmayacak gibi  bakar  tüm  mahalle, hayat  yolunda düşene diğeri el verecek, kıt  kanaat  yaşasalar kol kanat gereceklerdir birbirlerine.
Naif zamanlar takvimidir, öyle bilinir.
 
Karnın tok, sırtın  pek ve hep  öyle sürecek iyimserliğinin silsilesidir bu; ne gam, ne kasvet...
Biri biter, diğeri başlar. Canına dert yapışmamış, yıllara yaslı  o buz tutmuş  husumet  bir sıcak sarılmayla erimiştir.
 
Başlayacak ne varsa,  saadete   kuruludur.
Mazlum, zalimi affetmiştir bir kere; siyah, beyazın içinde eriyip gitmiştir.
 
Geceden kar yağsın diye umutla uyuyan çocukluğum, sabahtan cama koşmuş, konfeti gibi neşeyle hayatına yağan karı seyre koyulmuştur.
Sobada dokuz sekiz zıplayan kestane, radyoda beraber ve solo mutluluklar geçidi...
 
Geldi, geçti!
Yenileli çok oldu  zamane teknolojisine. Fi tarihinde kaldı sanki  simlerle bezeli, bacasında tüten dumanla mutlandığımız o pürneşe kartlar.

Eskiyisevicilik de demode.
 
Öyle bir zamanki bu, bilgisayarımız silme şipinişi çekindiğimiz fotoğraflarla dolu.Yaşıyoruz amenna, her yaşadığımız kayıt altında. Kâh, Facebook'ta, kâh Twitter'da...
Uluorta bir sanal  panayırdır, dürtüp duruyoruz birbirimizi.  
 
Nicedir; yıllar sonra  hatırlayacağımızı bilmeksizin kalp çatlatan bir heyecanla yaşadığımız ilk aşkımıza, elimizi siper etsek göremeyeceğimiz uzaktaki dostumuza  kana kana mektup yazıp göndermek de  öyle...
Hatıra albümlerine yeni fotoğraflar eklemeyeli hele...
 
Artık, bizimle birlikte büyüyen şarkıların eski tadı yok.
Şimdi,  fikri-zevki takipsiziz. Kimi kestirmişsek gözümüze, koca  külliyatını indiriyoruz   bir kerede  cebimize.
 
Sonra sıkılıp, tıka basa filmler, fotolar, şarkılarla dolu arşivimize, yenisini atmakta beis görmüyoruz.
Dolduruyoruz da, bir de yüzüne baksak! Ne elimize değiyor, ne gözümüze.
 
Çarçabuk edinince, kıymet bilmek de nafile  oluyor haliyle.
Gözü doymaz bir  zamana düşmüşüz, ne  ağlayanımız var, ne   çıkmak isteyenimiz...
Her şey darmaduman. Yıllardır hep aynı düzen... Listelerde  tavan yapan  ne varsa, tabana düşüyor kısa bir zaman  sonra.
 
Baştacı edilmek de, ayak  altına düşmek de ışık hızıyla...
Bu hengamede, geçmeden kaldığımız, geri dönüp baktığımız, bir tavanarasını karıştırıp da karşılaştığımız şeyler bizimdir oysa.

Bizimdir, kitaplar arasında bulduğumuz  yazılar, altını çizdiğimiz satırlar, bir türküyle ahlanıp  kucağımıza düşen gözyaşları...
 
Elle tutulmaz bir alemde birbirimizi dikizlemekten, laf yetiştirmekten, bilgi kırıntısı içermeyen  mahalle dedikodusu gündemden ıskaladıklarımız kadar eksiğiz.
Bu hız körlüğünde, kısa süreli hazlara feda ettiğimiz ne varsa hasretiz.
 
 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..